Türkiye’de seçmenin çoğunluğunun oyunu almak için beş faktörün bir araya gelmesi gerekiyor. Bu faktörler şöyle: Müslümanlıkla sahici ve pozitif ilişki kurmak, hizmet ve proje üretebilme ile ilgili algı, sosyal kimlikleri karşına almamak, parti kurumsal kimliğinin pozitif algılanması ve liderin oy potansiyeli.
MÜSLÜMANLIKLA SAHİCİ VE POZİTİF İLİŞKİ
Türkiye’de seçmenin baskın çoğunluğunun en temel özelliği İslam ve Müslümanlığa olumlu bakması. Eğer herhangi bir parti İslam ve Müslümanlık ile ilgili olumsuz bir mesaj verdiğinde, bu kitleyi karşısına almış oluyor. Bu kitle için temel beklenti, partinin İslamcılık yapması değil, İslam ile ilgili negatif söylemlerde bulunmaması, İslami sembollerle çatışma içine girmemesi şeklinde. İslam ve Müslümanlık ile ılımlı bir pozitif ilişki içinde olmak ise seçmenin ilgisini arttırıyor. Bu ilişkinin sahiciliği önemli. Seçmen, İslam ve Müslümanlıkla ilgili sahici olmayan, kurgu olan ilişkileri anlayabilme becerisine sahip.
HİZMET VE PROJE ÜRETEBİLME
Seçmenin çoğunluğu, hayatın somutluğu ve ihtiyaçları içinde düşünür. İşine, çocuğunun eğitim imkanlarına, hastasının tedavisine, evine, yoluna bakar. Bu sebeple de, hem partiye hem de lidere “beceriklilik değerlendirmesi” yapar. Metrobüs, Marmaray gibi projelerin seçim sonuçlarına etki etmesi bu halin göstergesi. Geçmiş seçimlerde sağlık sistemine ulaşma imkanlarının artması da benzer bir işlev görmüştü.
SOSYAL KİMLİKLERİ KARŞIYA ALMAMAK
Türkiye’de seçmenin aşağı yukarı %70’i ideolojik ve kimlik eksenli oy veriyor. Türkiye’nin baskın ve yaygın kimlikleri; Dindarlık / muhafazakarlık, laikçilik/solculuk, Türklük, Kürtlük ve Alevilik şeklinde. Partilerin bu kimliklerden oy alıp alamayacağını belirleyen, o parti ile o kimlik arasında “karşıtlık ilişkisinin” olup olmamasıdır. Örneğin baskın kimliğini Türklük üzerine kuran MHP Kürt seçmenden neredeyse hiç oy alamıyor. Baskın kimliği Kürtlük üzerinden olan HDP Türk seçmenden oldukça sınırlı oy alabiliyor. Bu seçimde HDP’nin geleceğini Türklerden ne kadar oy alacağı belirleyecek. Aksine, Ak Parti hem Türklerden hem de Kürtlerden oy alabiliyor. Fakat, Ak Parti’de Alevilerden oldukça sınırlı oy alabiliyor.
PARTİNİN KURUMSAL KİMLİĞİ
Seçmenler bir partiye duygusal olarak bağlı olması veya bir başka partiye olumsuz duygular beslemesi parti kimliğinin algılanması ile ilişkili. Kurumsal kimliğin algılanmasında iki temel unsur var. Birincisi, partinin siyasal algılanma şekli. İkincisi ise hizmet, proje, iş üretme becerisinin nasıl algılandığı. Örneğin CHP’nin siyasal algısı; Müslümanlık ile mesafeli olma hatta baskıcı olma şeklinde. CHP’nin proje üretme ve iş becerebilme ile ilgili algılanması ise negatife yakın. Ak Parti ise hem Müslümanlık ile pozitif ilişkili, hem de proje üretme becerisi olumluya yakın algılanıyor. Bu hal Ak Parti’nin sürekli seçim kazanmasına sebep oluyor.
LİDERİN OY POTANSİYELİ
Seçim sonuçlarını etkileyen faktörlerden birisi de, seçmenin lideri nasıl algıladığı. Seçmenlerin liderle ilişkisi büyük oranda duygusal. Seçmenler lideri seviyorlar veya sevmiyorlar. Bağlanıyorlar veya gıcık oluyorlar. Liderin peşinden gidiyorlar veya takip etmiyorlar. Liderle özdeşleşme kuruyorlar veya kurmuyorlar. En kurumsal partilerde bile lider kendi oyuna sahip olabiliyor. Partinin oyunun üstüne çıkabileceği gibi partinin oyunun altına da inebiliyor. Örneğin Erdoğan her zaman partisinin üzerinde bir oya sahipti.
Sonuç olarak formül şöyle: Müslümanlık ile pozitif ilişki kur, projenle konuş, kimlik gruplarının karşıtı olma, parti kimliğini sürekli inşa et, oy potansiyeli olanı lider yap.
[Star, 7 Mart 2015]