İçerideki Türkiye düşmanları giderek marjinalize oluyor. Yalnızlaşıyor. Yalnızlaştıkça da radikalleşiyor.
Türkiye devleti ve milleti aleyhine olan her gelişmeyi bir fırsat biliyorlar.
Geçtiğimiz temmuzdan itibaren yoğunlaşan terör furyasına alkış tuttular. Süslü laflarla "Erdoğan'ın yanlış politikaları" dolayısıyla teröre maruz kaldığımızı anlattılar.
Teröriste moral motivasyon sağladılar.
Ülkenin bir iç savaş ortamına doğru gitmesi için çabaladılar.
Milleti provoke etmeye çalıştılar. "Erdoğan düşmanlığı" adı altında yürüttükleri "Türkiye düşmanlığı"nı o denli abarttılar ki millet "bu kadar da olmaz" dedi.
Her seferinde paralel devlet yapılanması da, Geziciler de, terör örgütünün siyasi uzantıları da ifşa oldular.
İnadına, inadına milletin hassasiyetlerini çiğnediler. Milletin varlık bilincini, birliktelik ruhunu tehdit ettiler.
Son olarak Alman Parlamentosu'nun 1915 olaylarını "soykırım" olarak gören kararını kendi lehlerine kullanmaya çalıştılar.
Bazıları "cesaret" gösterip kararın içeriğini doğru bulduğunu söyledi. Bazıları da bu kararın Erdoğan'ı köşeye sıkıştıracağını düşündükleri için ellerini ovuşturdular.
Fakat bu tutumları onların marjinalleşme süreçlerini hızlandırdı.
Toplumun çok büyük kesimi oynanan oyunu gördü. Almanya'nın Türkiye'yi kendince köşeye sıkıştırmak için bir adım attığını, "Ermeni anlatısı"nı bir sopa olarak kullandığını fark etti. Toplumun büyük kesimi Almanya'nın tutumunu bariz bir "düşmanlık" olarak okudu.
Alınan kararı Almanya'nın Türkiye'nin AB'ye giriş sürecindeki ikiyüzlü tutumunun diğer bir yansıması olarak değerlendirdi.
Alman Parlamentosu'nun bu kararı, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin "kültürel hınç" ve "dışlayıcı" tutumlarla Türkiye'ye baktığının bir göstergesi.
Türkiye ne kadar bütünleşme ve karşılıklı fayda esasına göre hareket etmişse, muhatapları da o oranda dışlayıcı ve tek taraflı davrandı.
Bütün bu yaşananlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir kez daha "milli çıkar" ve "ülke bütünlüğü" adına bir siyasi liderlik yürüttüğünü tescil etmiş oldu.
Erdoğan, 2002'den bu yana Avrupa ile ilişkiler konusunda son derece şeffaf davrandı.
Bu ilişkinin sağlıklı biçimde ilerleyebilmesi için bir yandan Türkiye toplumunu diğer yandan ise Avrupalı yöneticileri ikna etmesi gerekiyordu.
Türkiye toplumunu AB fikrine büyük oranda Erdoğan ikna etti.
Ne var ki Avrupalı yöneticiler, Türkiye'nin üyeliği konusunu sürekli yokuşa sürdüler.
Sürekli yeni bahaneler ürettiler. Ermeni anlatısı son oyuncakları.
Erdoğan, tam da bu nedenle bir süredir Almanya başta olmak üzere AB ülkelerinin dışlayıcı ve sorumsuz tavırlarını eleştiriyor.
Suriye krizi başta olmak üzere insanlığı ilgilendiren konulardaki duyarsızlıklarını eleştiriyor.
[Sabah, 6 Haziran 2016].