Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden arasında G-20 zirvesi sırasında Roma'da gerçekleşen görüşme "ikili ilişkilerde yeni bir dönem mi başladı?" sorusunu akla getirdi. Görüşme öncesinde bazı çevrelerde görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, gerçekleşecekse sürenin ne kadar olacağına ilişkin değerlendirmeler yapılmış ve beklentiler dile getirilmişti. Bu değerlendirmelerin bazıları ilişkilerin geri planını dikkate alıp teknik düzeyde kalırken, bazıları art niyetliydi ve olması istenen beklentileri içermekteydi.
Beklentilerin Nedeni
Son sekiz yıldır Türkiye-ABD ilişkilerinde iletişim kanallarının sağlıklı işlememesi nedeniyle sorunlar giderek arttı. Büyük ölçüde Washington kaynaklı olan bu durum Erdoğan ile Trump arasında kurulan doğrudan iletişim kanalı sayesinde bir nebze ötelenmişti. Ancak Biden yönetiminin göreve gelmesiyle iletişim sıkıntısı kendisini iyice hissettirmeye başladı.
Seçim kampanyası sırasında New York Times editörleriyle yaptığı toplantıda Türkiye ve Erdoğan'a ilişkin söylemleri ortaya çıkan Biden, göreve gelmesinin ardından Erdoğan ile Nisan ayında telefon görüşmesi gerçekleştirmiş ve bu görüşme, Türkiye-ABD ilişkilerine sözde soykırım iddialarına ilişkin yeni bir sorunlu alan daha katmıştı. Haziran ayında NATO zirvesinin gerçekleştiği Brüksel'de yapılan ilk yüz yüze görüşme daha olumlu bir atmosferde geçse de ana gündem Afganistan'da olası iş birliği olmuş ancak bu ülkede yaşanan hızlı gelişmeler nedeniyle bu iş birliğini ilerletmenin imkanı kalmamıştı.
Eylül ayında Erdoğan'ın BM ziyaretinde ABD ile ilişkilere yönelik dile getirdiği "hayra alamet değil" ifadesi ve Biden ile önceki Amerikan başkanlarını karşılaştırarak "iyi başladık diyemem" şeklindeki ifadesi aslında sıkıntılı durumu özetlemekteydi.
Öte yandan Türkiye'nin dış siyasette sıkış(tırıl)masının iç siyasette Erdoğan'ı da sıkıştıracağını ve bu durumun kendilerini mutlu edeceğini düşünen bazı müzmin muhalifler ve "uzmanlar" ise daha görüşme gerçekleşmeden çıkacak sonucu değersizleştirmeye başlamıştı. Ancak bazı art niyetli değerlendirmelerin ve diğer beklentilerin tersine Erdoğan-Biden görüşmesi öngörülen sürenin üzerinde olumlu bir atmosferde gerçekleşti ve görüşmede çok sayıda konu ele alındı.
İlişkilerde Turnusol Testi Suriye ve F-16'lar
Erdoğan-Biden görüşmesinde Suriye, Libya, Afganistan, Güney Kafkasya ve Doğu Akdeniz gibi bölgesel konuların yanı sıra ekonomik ilişkiler ve savunma alanındaki iş birliği konuları ele alındı. Bu noktada görüşmeden sonra iki ülke tarafından yapılan açıklamaların olumlu bir hava içermesi dikkat çekti. Diğer bir ifadeyle, tarafların mevcut sorunları tırmandırmak istemedikleri; aksine iş birliği alanlarını öne çıkarmak istedikleri görülüyor.
İki ülke arasında ortak bir mekanizma kurulması hususu ise yukarıda ifade edilen iletişim konusunda yaşanan sıkıntılara alternatif bir çözüm getirebilecek nitelikte. Zira ikili ilişkilerde sağlıklı iletişim kanallarının güçlendirilmesi, yeni sorunların çıkmasını önleyebileceği gibi mevcut sorunların çözüm sürecini de kolaylaştırma potansiyelini taşıyor.
İkili ilişkilerde sorun yaşanan ve iş birliği yapılabilecek dosya sayısı çok olmakla beraber Türkiye açısından iki konu, ABD ile ilişkilerin nasıl seyredeceği konusunda bir nevi turnusol testi işlevi görecek. Bunlardan birincisi ABD'nin Suriye politikası, diğeri Türkiye'nin geçtiğimiz ay yaptığı F-16 alım ve modernizasyon talebi.
Suriye konusunda ABD'nin köklü bir politika değişikliğine gitmesi kısa vadede mümkün gözükmüyor. Ancak terör örgütünün oluşturduğu risk ve gerçekleştirdiği saldırılara karşı Türkiye'nin Suriye'de atacağı adımlara yönelik Amerikan tepkisi Ankara'nın ikili ilişkileri değerlendirmesinde bir kıstas olacak.
Bu noktada her ne kadar taraflar konuya açık bir şekilde vurgu yapmasa da olası bir operasyonda ABD tarafının tepkisi büyük ölçüde operasyonun nereye yapılacağı ve kapsamına ilişkin olacak. Burada Fırat'ın batısına yapılacak bir operasyonun doğusuna yapılacak bir operasyondan daha az tepki çekmesi beklentisi bulunmakta. Ancak her halükarda olası bir operasyona karşı tepkinin dozajı, ikili ilişkileri ne kadar etkileyeceğini belirleyecek.
Türkiye'nin yaptığı 40 yeni F-16 alımı ve 80'inin modernizasyonuna yönelik talep ise ikili ilişkilerde F-35 krizine alternatif bir çözüm niteliğinde. Türkiye'nin ABD ile ön müzakerede bulunmadan böylesi bir talepte bulunmayacağı açık. Ancak Amerikan tarafının bu alternatif çözümü ne kadar kısa bir süre içinde yerine getireceği ise belirsiz.
Bu noktada Amerikan bürokrasisinin bu talebin yerine getirilmesi için yoğun çaba harcaması ve bu çabanın da görünür olması ikili ilişkiler açısından önemli. Her ne kadar Kongre'nin satışı engelleme imkanı bulunsa da geçmişte yürütme kanadının bu tarz satışlarda devreye girdiği ve Kongre'yi ikna edebildiği çok sayıda örnek bulunuyor. Bu nedenle Türkiye'nin güvenliğini ilgilendiren bu konuda ABD'nin çok da gecikmeden harekete geçmesi ve talebi sonuçlandırması beklentisi bulunuyor. Bu talebin gerçekleştirilmemesi halinde ise sadece ikili ilişkiler bir yara daha almayacak, Türkiye'nin savunma tedariki konusundaki tercihlerini stratejik açıdan ciddi bir şekilde yeniden değerlendirmesi gerekecek.
İlişkilere Yeni Bir Format İhtiyacı
Başlıktaki sorunun cevabına dönmek gerekirse, ABD ile ilişkilerde yeni bir dönem başladığını söylemek için çok erken. Zira ikili ilişkilerde gerginliğe yol açan dosyalara henüz bir çözüm bulunabilmiş değil. İletişim kanallarının tamiri ve yenilerinin oluşturulması elzem. Ancak bundan da önemlisi, sorunun asıl kaynağı: Yapısal nitelikteki güvensizlik.
Bu sorun devam ediyor ve henüz güvensizliği ortadan kaldırabilmek için güçlü adımlar atılmıyor, ABD tarafında güçlü bir irade sergilenmiyor. Güvensizlik başta olmak üzere birçok sorunun üstesinden gelebilmek için ikili ilişkileri yeni bir formata oturtma ihtiyacı gün geçtikçe daha acil hale geliyor.
Bu format Soğuk Savaş döneminden ve sonrasındaki 30 yıldan farklı olmak zorunda. Zira henüz ikamesi olmasa da ABD'nin politik etkisi erozyona uğruyor ve Türkiye'nin stratejik özerkliği ise gün geçtikçe artıyor. Dolayısıyla ilişkileri eski alışkanlıklarla sürdürmeye çalışmak mümkün değil.
Bu nedenle Roma'da gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesi, yeni bir dönemin başlangıcı olmasa da tarafların yeni bir döneme başlama isteğini göstermesi açısından önemli. Bu isteğin somut çıktılar üretip üretmeyeceği ise en fazla altı ay içinde ortaya çıkacak. Bu sürecin sonucunda ise üç ihtimal bulunuyor. Ya Türkiye-ABD ilişkileri değişen formatıyla iş birliği temelinde yeni bir döneme adım atacak, ya ikili ilişkilerdeki sorunlar ve gerginlikler mutat hale gelecek ya da ABD'nin tavrının maliyetleri artacak ve katlanılmaz hale gelince Türkiye ikili ilişkilere kendi formatını atmak zorunda kalacak.
[Sabah, 6 Kasım 2021].