Ülkemizde enflasyon oranı son yıllarda çift haneli rakamlarda seyrediyor. Özellikle gıda enflasyonu bizleri rahatsız edici boyutlara ulaştı. Bu durumun ortaya çıkmasında ise döviz kurunda yaşanan şoklar, gıda tedarik zincirinde görülen yapısal problemler, fırsatçı fiyatlamalar ve son olarak pandemi önemli bir yere sahip oldu. Pandemi yaşanmasaydı enflasyon yüksek ihtimalle 2020'de kalıcı olarak tek haneli rakamlara gerileyecekti. Bunun için artık 2021'in sonunu veya 2022'nin başını beklememiz gerekiyor.
Enflasyonun 2004-2016 ortalaması yüzde 8,3 idi. 2017-2020 ortalaması ise yüzde 13,8 olarak gerçekleşti. Ortalama enflasyonda gerçekleşen bu 5,5 puanlık artış doğal olarak bizleri rahatsız etti. Yılda bir kez ücret artışı gören maaşlı kesimin alım gücünün yıl içinde daha çok gerilemeye başlaması daha yüksek enflasyonun en önemli olumsuz etkilerinden birisi olarak karşımıza çıktı. Yine, daha yüksek enflasyonun daha yüksek faiz oranını "çağırması" reel ekonomi üzerinde ayrı bir baskı unsuru olarak karşımıza çıktı. Yükselen faizler işletmelerin maliyetlerini belirli ölçüde artırarak fiyatlarda yaşanan artışı da ayrıca besledi.
Fiyatların son yıllarda eskiye kıyasla daha hızlı yükselmesi doğal olarak dikkatlerimizi bu yöne çekiyor. Enflasyon oranını hesaplayan kurum olan TÜİK de kendisini daha fazla mercek altında buluyor. Bu genel durumun uzantısında toplumun geniş kesimleri aslında yaşanan enflasyonun TÜİK tarafından açıklanan enflasyondan daha yüksek olduğu yönünde serzenişlerde bulunuyor. Bu atmosferde -içlerinde ne yazık ki akademisyen ve ekonomistlerin de bulunduğu- birtakım kişiler ve genel olarak "kronik muhalefet" müthiş bir dezenformasyon kampanyası yürütüyor ve TÜİK'in aslında enflasyonu olduğundan düşük gösterdiğini iddia ediyor veya bunu güçlü bir şekilde "ima ediyor."
Bu yıkıcı tavrın ülkemiz için son derece üzücü olduğunu belirtmem gerekir. Fiyatların hızla yükseldiği bir atmosferde toplumun enflasyonla ilgili serzenişlerde bulunmasından daha doğal bir şey olamaz. Fakat, TÜİK'in enflasyonu sistematik bir şekilde gerçekte olduğundan daha farklı hesapladığını iddia etmek bambaşka bir şeydir ve ciddi kanıt gerektirir. Doğal olarak bu kanıtların hiçbiri yok, çünkü -görünen o ki- TÜİK enflasyonu olduğu gibi hesap etmeye çalışıyor ve bu uğurda da ciddi bir efor sarf ediyor. Bunun yerine 3-5 kalem mal üzerinden fiyatların gerçekte ne kadar yükseldiğini "ispatlayan" veya enflasyonun kurdaki artış kadar olduğunu "düşünen" bazı sözüm ona uzmanlarla karşı karşıyayız. Bu kişilerin toplumu bilgilendirme görevlerini bir kenara bırakıp tam tersi yönde hareket ederek dezenformasyon yapmaya çalışmaları hem ülkemiz hem de bilim/mantık için ciddi bir şanssızlık. (Bu noktada ayrıca belirtmem gerekir ki keşke TÜİK enflasyonu hesap ederken harcadığı emeğin küçük bir kısmını da enflasyonu nasıl hesap ettiğini topluma anlatmak için harcasa.)
TÜİK enflasyonu iki aşamada hesaplıyor. İlk aşamada toplumun tüketim eğilimi -temelde- anketler (Hanehalkı Bütçe Araştırması) yoluyla inceleniyor ve bu anketlere dayanılarak bir tüketici sepeti oluşturuluyor ve sepetteki ürünlerin "ağırlıkları" belirleniyor. Bu anketler her yıl tüm Türkiye'de 15.000'den fazla hanehalkı izlenerek gerçekleştiriliyor. Her hanehalkı ayda altı kez ziyaret ediliyor. Tüketici sepeti işte böyle yoğun bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Bu sepete tüketici bütçesinde binde birden fazla ağırlığa sahip olan bütün ürünler giriyor. Sepete giren ürünler de enflasyonu eşit derecede değil, tüketici bütçesindeki ağırlığına göre etkiliyor. Yani, çok tüketilen ekmek ve pirinç enflasyonu da çok etkiliyor. Tüketici bütçesindeki yeri az olan şemsiye ve yastık ise enflasyonu az etkiliyor. Ayrıca, her yıl tüketimi artan ve binde birlik eşiğin üzerine çıkan ürünler sepete girerken tüketimi azalan ve eşik değerin altına düşen ürünler sepetten çıkıyor. Örneğin, 2020'de ankastre mikrodalga fırın sepete girerken internet kafe ücreti (dünya gerçekten çok hızlı değişiyor) sepetten çıktı. Tüketici sepetinde (2020 itibarıyla) iğneden ipliğe toplamda 418 kalem ürün bulunuyor ve -yinelemek gerekirse- her ürün enflasyonu tüketici bütçesindeki ağırlığı kadar etkiliyor.
İşin belki de daha zor kısmı olan ikinci aşamada TÜİK her ay tüm Türkiye'de 2.300'den fazla işyerinden 46.000'den fazla fiyat topluyor. Bu, yılda 500.000'den fazla fiyat toplandığı anlamına geliyor. Gerçekten muazzam bir rakam ve muazzam bir efor bu. Sonuçta ise sepet, ağırlıklar ve fiyatlar ortaya çıkmış oluyor ve enflasyon bütün bu verilere dayanılarak hesap ediliyor.
Bütün bu süreçler ve işin büyüklüğü dikkate alındığında enflasyonu olduğundan farklı gösterebilmenin gerçekten çok zor olduğu rahat bir şekilde anlaşılabilir. Enflasyonu farklı gösterebilmek için süreçlere çok geniş boyutta ve sistematik bir şekilde müdahale etmek gerekir. Bunun yapılması durumunda ise bunu sağır sultan bile duyar ve anlar. Arjantin'de 2007-2015 döneminde olduğu gibi.
Dahası, finansal piyasalar için enflasyon oranı çok önemli bir veridir ve finansal piyasalar bu veriyi çok yakından takip eder. Açıklanan enflasyon oranının herhangi bir şekilde gerçekte yaşanandan farklı olduğu yönünde bir kanaat oluşması durumunda bunun yansımalarını finansal piyasalarda çok net bir şekilde görürüz. Arjantin'de 2007-2015 döneminde olduğu gibi.
Bazı ürünlerin fiyatında ciddi artışların olduğu ve enflasyonun görece yüksek olduğu bir atmosferde bazı insanlar gerçek enflasyonun açıklanandan daha yüksek olduğunu düşünme eğilimine girebilir. Çalışanların maaş zamlarının enflasyona bakılarak belirlendiği ve/veya enflasyon hesabıyla ilgili bilgi eksikliğinin bulunduğu bir atmosferde bu oldukça doğaldır. TÜİK'in, ilgili akademisyenlerin ve uzmanların üzerine düşen görev ise bu konuda toplumu bilgilendirmektir. Fakat biz bunun yerine şunu görüyoruz: TÜİK herhangi bir bilgilendirme kampanyası yürütmüyor. Bazı sözüm ona akademisyen ve uzmanlar da bilgilendirme değil, tam tersine dezenformasyon peşinde koşuyor.
Hasılı, TÜİK'in açıkladığı enflasyon oranına güvenmemek için elimizde hiçbir geçerli veri veya kanıt yok. Tam tersine TÜİK'in açıkladığı veriye güvenmek için birçok nedene sahibiz. Kendi kişisel çıkarları veya politik ajandaları nedeniyle TÜİK'in açıkladığı veriler üzerinde şüphe bulutları oluşturmaya çalışanlar sadece bilime ve mantığa değil, bu ülkeye de kötülük ediyorlar.
[Sabah, 16 Ocak 2021].