SETA > Yorum |
Ticaret Savaşlarına Dönüş

Ticaret Savaşlarına Dönüş

Başkan Trump’ın Kanada, Meksika ve Çin’i hedef alan ek gümrük vergisi kararı hafta sonu tam bir panik havası oluşturdu. Kanada ve Meksika’dan ithal ürünlere salı gününden geçerli olmak üzere %25 gümrük tarifesi açıklayan Trump, pazartesi günü her iki ülkenin liderleriyle yaptığı görüşmeler sonrası bu kararını 30 günlüğüne erteledi.

Başkan Trump’ın Kanada, Meksika ve Çin’i hedef alan ek gümrük vergisi kararı hafta sonu tam bir panik havası oluşturdu. Kanada ve Meksika’dan ithal ürünlere salı gününden geçerli olmak üzere %25 gümrük tarifesi açıklayan Trump, pazartesi günü her iki ülkenin liderleriyle yaptığı görüşmeler sonrası bu kararını 30 günlüğüne erteledi. Sınır komşularının sınırdan göçmen ve fentanil geçişini engellemek için almayı söz verdikleri önlemler krizi şimdilik erteledi ancak Trump’ın ticaret savaşları üzerinden siyasi zafer ilanı stratejisinin devam edeceğini tahmin etmek zor değil. Ticaret savaşlarını müttefik ve hasım ülkelere karşı el yükseltip pazarlık aracı olarak gören Trump’ın bu ülkelerle ticaret açığını Amerika lehine değiştirmesi için çok daha kapsamlı yapısal değişimlere ihtiyacı var. Bunu gerçekleştirecek bir stratejisi olduğunu söylemek mümkün olmadığı için, önümüzdeki dönemin ticaret savaşlarının temel ekonomik dengeleri değiştirmesi de pek mümkün gözükmüyor.

Meksika ve Kanada’ya %25 Vergi Tehdidi

Trump, ilk başkanlığı döneminde Kanada ve Meksika’yla serbest ticaret ve dolaşım sağlayan NAFTA’yı iptal ettiğini açıklayarak bu ülkelerle yeni bir ticaret anlaşması imzalamıştı. Büyük ölçüde NAFTA’nın güncellenmesiyle varılan USMCA anlaşması Amerikan üreticileri lehine maddeler içeriyordu. Amerikan otomotiv sanayi adına Meksika’dan ve Amerikan süt üreticileri adına Kanada’dan bazı tavizler koparan Trump, serbest ticaretin temel dinamiklerini değiştirmeden güncelleyen bir anlaşmaya imza atmıştı. Çok taraflı anlaşmalara karşı şüpheci tavrının ifadesi olan ‘Önce Amerika’ sloganıyla Kuzey Amerika’daki müttefiklerine sert ticari tedbirler almaktan çekinmeyen Trump, iç siyasette işine yarayacak zafer ilan ettiği noktada anlaşmaya varmıştı.

Hem 2016 hem de 2024 seçimlerinde, Trump Amerika’nın Meksika sınırından gelen göçmen ve uyuşturucu çetelerinin ‘istilası’ altında olduğu ve Çin’le birlikte Batılı müttefiklerinin de ticarette haksız avantaj sağladığı tezlerini işlemişti. Bu pratiklere son verme vaadiyle seçim kazanan Trump, her iki ülkeyle oturup uzlaşmak yerine ültimatom vererek pazarlığı yüksekten açma taktiğini tekrarladı. Hem Meksika hem de Kanada sınıra 10 bin asker göndermeyi, göçmen akışını durdurmayı ve uyuşturucu çetelerini terörist ilan etmeyi kabul ederek Trump’ın istediği siyasi zaferi kendisine vermeyi kabul ettiler. Ancak Meksika aslında bu adımları daha önce hem Trump döneminde hem de Biden döneminde zaten atmıştı. Trump’ın ticaret savaşı tehdidiyle hızlıca aldığı bu tavizleri siyasi zafere hızlıca tahvil etmesi daha kolay ve çarpıcı olduğu için bu yöntemi tercih ettiği söylenebilir.

‘En Aptalca Ticaret Savaşı’

Cumhuriyetçilerin amiral yayın organlarından Wall Street Journal’ın yayın kurulu başyazısının ‘en aptalca ticaret savaşı’ olarak nitelediği ek tarifeler, hem Amerikan tüketicisine vergi olarak yansıyacağı hem de enflasyonu artıracağı için eleştiriliyordu. Cumhuriyetçi siyasetçilerin birkaç istisna dışında Trump’a karşı çıkmaktan çekinmesi hem Trump’ın taktiklerine alışmış olduklarından hem de daha yeni seçim zaferi kazanmış başkanla aralarını iyi tutmak kaygısından kaynaklanıyordu. Trump’ın kendisi de ek tarifelerin kısa vadede ‘acıtacağını’ ama uzun vadede Amerika için hayırlı olduğunu savunuyordu. Ancak Trump’ın Amerikan borsasındaki bir günlük dahi olsa sert düşüşe kayıtsız kalamadığını pazartesi günkü ‘geri adımından’ anlıyoruz. Meksika ve Kanada’nın zaten attığı veya atmayı planladığı adımları taviz olarak satabileceğini gören Trump, ek vergileri bir ay erteleyerek krizi ötelemeyi tercih etti.

Seçim vaatlerini yerine getirmek ve iç siyasi zafer ilan etmek için müttefikleriyle ticaret savaşlarına girişmekten çekinmeyen bu yönetim tarzının uluslararası istikrarsızlığı artırdığı aşikâr. İlk döneminde NAFTA’yı USMCA’ye tahvil etmekle yetinen Trump’ın bu sefer Kanada’nın ‘tavizleriyle’ yetinmeyip daha sert taleplerde bulunması şaşırtıcı olmaz. NATO müttefiki komşusunu ‘51. eyaletimiz ol’ diyerek trolleyen ve sürekli ‘Çılgın Adam’ stratejisini uygulayan bir Amerikan başkanının inandırıcılığını yitirme riskiyle karşı karşıya olduğunu da not etmek gerekiyor. Uluslararası aktörler, Trump’ın iç siyasi zafer ihtiyacı karşılığında büyük rakamlar içeren anlaşmalar ilan etmekten çekinmeyecektir. Bu da örneğin Çin’le yapılacak muhtemel bir ticaret anlaşmasının Amerika’yla ticaret dengesinde ciddi yapısal bir değişikliğe gitmeden siyasi ihtiyaçları karşılamasıyla yetinilmesi anlamına gelecektir.

Trump’ın ticaret savaşlarına dönüşünün, uluslararası ticaret rejimini temelden değiştirmek veya Amerika’nın dış ticaret açığını kapatmak için kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu söylemek zor. Önümüzdeki dönemde hem Avrupa hem de Çin’e karşı kullanmayı planladığı ticaret savaşı taktikleri, ekonomik gerçekleri değiştirmeye yetmeyeceği gibi, Amerika’nın müttefiklerini de kendi başlarının çaresine bakmaya zorlayabilir. Amerikan ekonomisinin en büyük aktörleri olan Google, Microsoft, Apple ve Tesla gibi teknoloji şirketlerinin küresel ticarete ne kadar entegre oldukları düşünüldüğünde, dış ticaretin sekteye uğratılmasının Amerikan ekonomisine zarar vereceği açık. Bu nedenle Trump’ın, bu şirketlerin küresel ticari çıkarlarını riske atacak adımlar atması pek gerçekçi görünmüyor. Bu durumda, ticaret savaşlarının Trump seçmenini tatmin etmeye yönelik bir blöf olarak görülmesi, yalnızca ikili ilişkilerde güvensizlik yaratmakla kalmayıp Amerikan müttefiklerini de alternatif arayışlara yöneltebilir.

[Yeni Şafak, 5 Şubat 2025]