ABD Başkanı Donald Trump’a Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaktan vazgeçme çağrısı yapan karar tasarısı, önce BM Güvenlik Konseyi’nde oylandı. Washington tarafından tasarı veto edilse de 14 üye tasarıya “evet” oyu verdi.
Bu oylama Genel Kurul’da çıkacak sonucun habercisiydi.
Tasarının Genel Kurul’da kabul edileceğinin farkında olan Trump, tasarıya “evet” oyu verecek ülkeleri, onlara verilecek mali yardımları kesmekle açıkça tehdit etti: “Bizden yüz milyonlarca hatta milyarlarca dolar alıyorlar, sonra da bize karşı oy kullanıyorlar. Oylamayı izliyoruz...”
ABD bununla da yetinmedi. BM nezdindeki daimî büyükelçisi Nikki Haley tasarı lehinde oy verecek ülkeleri “not edip” Trump’a bildireceğini duyurdu. Haley ayrıca BM Genel Kurulu üyesi 193 ülkenin 180’inden fazlasına mektup göndererek tehdide devam etti. “Başkanın ve ABD’nin bu oyu kişisel bir mesele olarak algılayacağını” unutmayın uyarısında bulundu.
Trump yönetimi, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin haraca bağlanmasında tehditle sonuç aldığı için benzer yöntemin işleyeceğini varsaymış olabilir.
Ancak, oylamaya katılan 172 ülkenin 128’inin tasarının lehine evet oyu verdiği düşünüldüğünde Trump’ın bu tehdidinin önemli bir etkisinin olmadığını görmek mümkün.
Ret oyu veren 9 ülke zaten sadece isim olarak varlar. Diğer taraftan Trump yönetiminin tehdidi kuşkusuz 35 ülkenin çekimser kalmasında etkili olmuştur. Çekimser kalan ülkelerin ABD ile ilişkilerine bakıldığında bu sonucu kolaylıkla çıkarmak mümkün.
***
ABD, veto yetkisi yeterli gelmeyince tehdit vetosunu devreye soktu. Washington yönetimi, eski dönemlerde daha sofiste bir şekilde, “düzenin sahibi benim” yaklaşımıyla ve diplomasi sosuyla sonuç almaya çalışırlardı.
ABD’nin bu kadar açıktan tehdide başvurması, artık giderek etkisizleştiğinin de göstergesi. Zaten ABD bunun farkında olduğu için, Trump’ın güvenlik stratejisi, çok kutupluluğa gidişi engelleme üzerine inşa edildi.
Rusya ve Çin’in güvenlik strateji belgesinde ABD çıkarlarına meydan okuyan iki büyük güç olarak nitelendirilmesi bu endişenin en önemli kaynağıydı.
Belgede bahsedilen “Amerikan yalnızlığı”nın ilk testi de bu oylamaydı. ABD’nin giderek izole olduğu, oylamanın sonucunda ortaya çıkmış oldu.
Ama bu karar üzerinden ABD’nin hegemonik düzeninin çöktüğünü söylemenin de gerçeği yansıtmadığını ayrıca vurgulamak gerekir.
***
Karar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın sonuç bildirgesinde Kudüs’ün geleceğine yönelik ortaya konan yol haritasının bir çıktısıdır.
Teşkilatın İstanbul zirvesinde verdiği karar, İslam dünyası açısından tarihî bir anlam ifade etmekteydi.
BM kararı ise küresel düzlemde Filistin’in geleceği açısından yine tarihî bir öneme sahiptir.
Türkiye’nin hem İİT’nin İstanbul Zirvesi’ndeki misyonu hem de BM’den bu kararın çıkmasındaki rolü, dün kararın BM’de alınmasının ardından Küresel medyada altı çizilen konulardan biriydi.
Bu kararla Erdoğan’ın küresel liderliği de bir kez daha tescillenmiştir. Erdoğan’ın uzun dönemdir “dünya beşten büyüktür” söylemi ile dile getirdiği küresel düzen eleştirisinin de sonucudur, bu karar.
ABD ve İsrail yönetimi, alınan kararın bağlayıcı olmadığından hareketle mevcut konumlarından geri adım atmayacaklarını söyleseler de, bu kararın sonucu BM’nin daha önceki Filistin’le ilgili aldığı kararlardan farklı olacaktır.
Kararın bağlayıcılığı olmasa bile, Kudüs’ün statüsü ve Filistin halkının hakları ile ilgili küresel düzlemde farkındalığın artmasına olumlu bir etki edecektir.
Ayrıca Kudüs’ün geleceği ile ilgili yeni olumlu adımların atılmasını da cesaretlendirecektir.
[Türkiye, 23 Aralık 2017].