Gülen Cemaati'nin dershanelerin akıbetine dair baÅŸlattığı tartışma birkaç hafta içinde bambaÅŸka bir boyut aldı. Burada feci bir iletiÅŸim kazasından söz etmek mümkün olduÄŸu kadar “kaza yaÅŸanmazdan evvel” frene basmak için yeterince mesafenin ve uyarı levhasının var olduÄŸunu da hatırlatmak lazım! Son tahlilde birçok farklı ismin, farklı düzeylerde dâhil olduÄŸu bir tartışma yaÅŸandı. Bu tartışmaları “kamp” ve “mevzi” siyaseti düzeyinde ele alanlar olduÄŸu gibi “sosyolojik ve siyasal dinamikler” üzerinden deÄŸerlendirenler de oldu. Tartışmalardan ortaya çıkan manzaranın maalesef iç açıcı olduÄŸunu söylemek zor. Lakin bu durumun hazin son olduÄŸunu iddia etmek de mümkün deÄŸil. Zira bir eÄŸitim tartışmasını içerik düzeyinde 'darbe' baÄŸlamında ele alarak; usul düzeyinde ise “yeryüzünün merkezine” koyan tarzın ciddiyet ve ikna sorunları içinde farklı bir netice üretmesi de beklenemezdi.
Geçen hafta bu köÅŸede, yaÅŸanan tartışmanın “sosyolojik ve siyasal gerçeklik” dünyasında oturması muhtemel makası deÄŸerlendirmiÅŸtik.
Türkiye'de devlet ve toplum dönüÅŸürken, siyasal ve sosyal yapıların da dönüÅŸmek durumunda olduÄŸunu dillendirmiÅŸtik. Bu dönüÅŸümü okumakta zorlanan aktörlerin, özünde bir adaptasyon sıkıntısı olarak atlatabilecekleri sorunu varoluÅŸsal bir krize dönüÅŸtürme tehlikesinden bahsetmiÅŸtik. Maalesef geçen hafta boyunca bunun en canlı örneklerini gördük. Yıllarca diyalog çalışmaları yürütmüÅŸ, Türkiye'de neredeyse kimse kimseyle konuÅŸamazken herkesle konuÅŸabilmenin yolunu baÅŸarıyla bulmuÅŸ olan Gülen hareketinin, çok güçlü bir müzakere geleneÄŸi ve tecrübesi olduÄŸu farz edilirdi. Maalesef “profesyonel bir münasebetten” ibaret olan diyaloÄŸun steril dünyasından gerçek insanların gerçek sorunlarının konuÅŸulduÄŸu dünyaya gelince, sükûnetin yerini acemi bir telaşın doldurduÄŸu görüldü.
Bütün bunlar yaÅŸanırken, düzeysiz tartışmaları bir kenara bırakacak olursak, meseleyi ciddi bir ÅŸekilde ele almaya çalışan analizleri de benzer bir çarpıtma ve üslupsuzlukla “tehdit” parantezine almaktan çekinmediler. Hocaefendi, “Her zaman sulh yolunda” baÅŸlıklı sohbetinde son bir kaç hafta boyunca yaÅŸananlara dair oldukça toparlayıcı açıklamalarıyla tartışmanın istikametine ve üslubuna yönelik çok sıhhatli bir müdahale yaptı. Hocaefendi, kendi deyimiyle “ayar kaçmış, mihenge vurulmadan bazı ÅŸeyler ortaya atılmış ve endazesiz ÅŸeyler söylendi” diyerek sürecin net bir ÅŸekilde fotoÄŸrafını çekmiÅŸ oldu. Hal bu iken yaÅŸanan tartışmayı geniÅŸ bir çerçeveden ele alan ciddi bir yaklaşım görmek de mümkün olmadı.
Büyük ölçüde savunma psikolojisi içinde, yoÄŸun bir saldırı söylemini hayata geçirmeye çalışan bu yeni “imkânsız taktik”; MGK belgelerinin sızdırılmasıyla tartışmayı bambaÅŸka bir yere götürmüÅŸ oldu. MGK kararı ve AK Parti hükümeti marifetiyle tasfiye edildiÄŸini veya edileceÄŸini yüksek sesle, komik bir mazoÅŸizme varacak ÅŸekilde dillendirenler, çok daha sevimsiz bir durumun ortaya çıkmasına yol açtılar.
“KARANLIK ODALAR” DÜNYASI VE SÄ°YASALLAÅžMA
Bu süreçte önemli olan, çok abartılı bir ÅŸekilde darbe nitelendirmesiyle baÅŸlatılan bir sürecin, nasıl kısa sürede bütün siyasi iddiaları anlamsızlaÅŸtırdığını ve tartışmanın mecrasının nerelere kaydığını görebilmektir. Buradan bakınca, bu kötü s