Stratejinin üst başlığı, 24 Haziran seçimlerinde yapılan yanlışların tekrar edilmemesi üzerineydi.
24 Haziran seçimlerinde cumhurbaşkanlığı seçimlerine her partinin kendi adayı ile girmesini en büyük hata olarak değerlendiriyorlardı. Böyle bir sonuca yol açan durumun, Abdullah Gül’ün çatı adaylığı üzerinde fazla ısrar edilmesi olarak görüyorlardı.
Kendilerinde gördükleri diğer önemli bir taktiksel hata, CHP’li siyasetçiler başta olmak üzere, muhalefet ileri gelenlerinin ve medyasının, AK Parti tabanına ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hakaret içeren söylemleriydi.
Çünkü bu söylemlerden dolayı AK Parti tabanının son anda konsolide olduğu değerlendiriliyorlardı.
Bunlara ek olarak muhalefet kanadında, her bir partinin kendi küçük çıkarları için büyük resmin ıskaladığını da düşünüyorlardı.
Dolayısıyla bu seçimlerde; hangi partinin nereden aday göstereceği ile ilgili süreçlerde, üçe beşe bakılmamalıydı.
Muhalefete göre en yüce amaç; kendilerinin seçim kazanması değil, Cumhur İttifakı'nın mümkün olduğu kadar geriletilmesiydi.
Muhalefete göre 24 Haziran’ın başarılı olarak görülen yanları ise, Saadet Partisi’nin ittifaka dâhil edilmesi ve HDP’nin batı illerinde desteklenerek barajı geçmesiydi. Bu taktikten dolayı, AK Parti Meclis’te yasama çoğunluğunu kaybetmişti.
Muhalefet kanadında 31 Mart seçimi için en önemli taktik, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığında topyekûn bir ittifak stratejisinin geliştirilmesiydi.
HDP ile aynı çatı altında açıktan bir ittifak yapmanın risklerinden dolayı, HDP ile pazarlıklar gizli yürütüldü.
CHP hiçbir zaman resmî olarak HDP ile ittifak yaptığını söylemeyecekti. HDP ise batıdaki tabanını, Millet İttifakı adayları için hazırlayacaktı.
CHP ile İYİ Parti’nin ortak aday stratejisinde; Kürt seçmenin yoğun olduğu yerlerde İYİ Parti değil, CHP aday gösterecekti. HDP, söylemde bir manevra alanı oluşturmak için batıda İYİ Parti’nin aday çıkardığı yerlerde göstermelik aday çıkaracaktı.
İYİ Parti ise, benzer söylemsel manevra alanı için, seçmenin çok az olduğu birkaç doğu ilinde aday çıkarmayarak, seçmenlerinin Cumhur İttifakı’nın adaylarına oy verebileceğini söyleyecekti. Bu taktikle, HDP ile ittifak suçlamasına cevap vereceği bir alan oluşturmayı amaçlamıştı.
Saadet Partisi ise Cumhur İttifakı karşıtı blok tarafından “dirsek teması” birlikteliği ile birkaç ilde ödüllendirilecekti.
Strateji kısmı büyük oranda gerçekleştirildi.
24 Haziran’dakine benzer bir sonuç yaşanmaması için İYİ Parti’nin maksimalist istekleri kabul edildi.
HDP, batıda belediye başkan adayı çıkarmadı. Aday çıkarmadığı yerlerde meclis üyelikleri için CHP kontenjanı kullanıldı.
Adıyaman’da olduğu gibi SP’yi razı edecek formüller bulundu.
Millet İttifakı'nın seçim taktiğinin iş bölümü kısmında; HDP batıda sahada görünmeyecek, İYİ Parti kendisinin muhatap alınması için Erdoğan ve AK Parti’ye karşı sert bir kampanya yürütecekti. 24 Haziran’da Erdoğan, Akşener ve İYİ Parti’yi hiç dikkate almamıştı. Dolayısıyla dikkate alınmak istiyorlardı.
CHP ise yerel adaylar düzeyinde ılımlı bir dil kullanacak. Kılıçdaroğlu AK Parti politikalarını, ekonomi başta olmak üzere, sert eleştirecek ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı doğrudan hedef almayacaktı.
Çünkü Erdoğan’ı eleştirdiklerinde AK Parti seçmeni konsolide oluyordu.
Tüm bu taktikler kâğıt üzerinde iyi görünse de sahada uygulanması zordu.
HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz” sözü muhalefet liderleri tarafından göz ardı edilse de İYİ Parti tabanı ve milliyetçi seçmen açısından görmezden gelinecek sözler değil.
Bir televizyon programcısının, “Türkiye’nin beka sorunu olmayacak diyorsunuz da, Suriye’nin kuzeyindeki Amerika’nın varlığını ve oradaki silahlı güçleri, YPG’yi nasıl desteklediğini biliyorsunuz” sorusuna; Kemal Kılıçdaroğlu’nun "Onlar bize mi saldıracaklar? Hayır efendim” cevabı yine öyle kolay geçiştirilebilecek bir konu değildi.
Aydın’daki ortak mitingde Akşener’in meydanda toplanan seçmenlere; “Cumhurbaşkanının terörist dediği efeler diyarı Aydınlılar nasılsınız, iyi misiniz?” diye seslenmesi sıradan bir hitap hiç değildi.
Dolayısıyla, tüm bu sözler muhalefetin uzun süredir geliştirdiği taktik, strateji ve iş bölümünün işe yaramayacağını gösterdi.
Seçmen açısından, siyasette sahici olmak, taktik ve stratejiden çok daha etkilidir. Sahici bir siyasetçiyseniz, hatalarınız çok daha kolay toleransla karşılanabilir. Ancak seçmene sürekli taktikle giderseniz, doğru söylediğiniz de şüpheyle karşılanır.
Dolayısıyla muhalefet liderlerinin bu tür sözleri, geniş seçmen kitleleri tarafından kolay affedilmeyecektir.
[Türkiye, 9 Mart 2019]