Suudi Arabistan son dönemde bolca manşete konu oluyor. Bunlardan birinin, Eylül ayı sonunda ABD Kongresi'nin Obama'nın vetosuna veto çektiği JASTA (Justice Against Sponsors of Terrorism Act) olduğunu hatırlayacağız. Terörizme destek verenlere karşı adaleti tesis etme hedefi güden ve 11 Eylül olarak da anılan yasa, 9/11 ve sonrasında ABD'deki terör eylemlerinden mağdur olmuş kişilerin ve ailelerinin, federal mahkemelerde suçlu gördükleri ülkeye dava açmasını mümkün kılıyor. İsmi adlı adınca söylenmese de ve ABD'de daha önce yapılan titiz incelemelerde masum olduğu belgelense de, bu yasadan bir numaralı etkilenecek olan ülkenin de, Suudi Arabistan olduğu biliniyor.
İşte devletin yargı muafiyeti bağlamında egemenlik normlarına aykırı doğasıyla çeşitli ülkelerden tepki gören JASTA, öncesinde yürütmüş olduğu ilgili lobi faaliyetleri böylelikle boşa çıkan S. Arabistan'ı da fena halde kızdırdı. Süregelen girift politik ve ekonomik ikili ilişkilere ithafen, ABD'yi “bu işi düzelt, yoksa ciddi sonuçlar doğabilir” diye uyaran ve hatta çok daha öncesinde de kaç yüz milyarlık sözlerle tehdit eden Krallığın, somut olarak nasıl bir tepki vereceği ise gözleniyor. Nitekim davaların açılması ve Suudi Arabistan'a ceza kesilmesi durumunda, ortalığın bir şekilde kızışacağı biliniyor.
İşin ekonomik boyutlarına odaklanacak olursak da, böyle bir sıkıntılı senaryoda Krallığın ABD'deki varlıklarının dondurulmasının söz konusu olmasından hassaten korkuluyor. Bu korku ise, Suudi Arabistan'ın ABD pazarından milyarlarca dolarlık varlığını çekip gitmesi ihtimaline dair kaygıları gündeme getiriyor. Bununla birlikte, böyle bir aceleci ve kapsamlı aksiyonun, Krallığın işleri zararına kapamasını da beraberinde getirebileceğini not düşmek gerek.
Öte taraftan kritik bir nokta olarak, S. Arabistan'ın ABD ile kallavi savunma sanayi işbirliği, unutulmaması gereken bir diğer gerçek… Ayrıca buna, 29 Nisan tarihli “Petrolle Sefa Sürmeyince” başlıklı yazıma konu ettiğim yeni Suudi vizyonunu da eklersek, Krallığın taze bir ekonomik imaj çizmeye çalıştığı uluslararası arenada, bir müddet konuyla ilgili “flaş” bir aksiyona geçmemesi muhtemel geliyor.
Dolayısıyla JASTA bağlamında, hazmedilmeyi bekleyen zamana yayılacak bir süreç yaşanacağı kanaatindeyim. Tabii müstakbel ABD yönetiminin de, konuyu nasıl ele alacağı bu noktada önemli olacaktır.
REKOR KIRDI
Hatta bakınız; ekonomisi yıpranan ve Vizyon 2030 kapsamında tamir çalışmalarına başlayan Suudi Arabistan'ın, borçlanma anlamında da yeni yaklaşımlar sergilediğini görüyoruz. ABD'yi de içeren yoğun bir roadshow sonrasında ilk uluslararası tahvil ihracını gerçekleştiren Krallık, geçtiğimiz haftanın manşetlerinde de, işte bu gelişmeyle yerini buldu. 5, 10 ve 30 yıl vadeli tahvilleriyle ciddi bir talep gören ve 17,5 milyar dolar tutarında satış kaydeden Suudi atağı, bu başarısıyla bir yükselen piyasalar rekoru kırmış oldu.Aslına bakarsanız; petrolle sarsılan finansallarını dünyaya açılarak toparlamaya çalışan S. Arabistan'ın rekor kaydeden söz konusu başarısı, üç aşağı beş yukarı bekleniyordu. Peki, Suudi hamlesi, zayıflaması uzun süredir izlenen ekonomisine rağmen nasıl böyle parlak bir sonuç aldı derseniz de; birkaç madde saymak mümkün.
Bunlardan biri, petrolde son gelişmeler dâhilinde (ki aslında “en” son gelişmeler bunu gölgeleme riski taşıyor) stabil bir döneme girilebileceğini düşünenlerin umutları… Bir diğeri ise, Suudi yetkililerin roadshow vitrinlerinde satışa çıkardığı şu Vizyon 2030 hayali... Gerçi bu noktada, çeşitsiz ekonominin dönüşüm planlarını satın alanlar olduğu kadar, “iyi güzel de bu nasıl başarılacak?” diye şüphe edenlerin de var olduğu inkâr edilemez. Bununla birlikte, dünyaya açılan farklı bir büyük isim olarak, Suudi piyasasının kimilerine çekici geldiği de su götürmez. Öte yandan, Krallığa dair umutla kaygı arasında kalan acabaları ise, ta bir yerlerde sürünen düşük getirilerin yatıştırdığına şüphe yok.
[Yeni Şafak, 25 Ekim 2016].