Ortadoğu’da çatışmalar sona doğru yaklaştığı izlenimi verdiğinde bilin ki başka bir noktaya mesastaz yapmaktadır. Suriye’de Esed rejimi, Rusya ve İran zafer sarhoşluğu yaşarken, yeni çatışma dinamikleri ortaya çıkmakta, yeni ittifaklar kurulmakta. Bölgesel ve küresel bağlamı olan çatışmalar, yeni arenalar ve yeni aktörler aramakta. Veya Lübnan örneğinde olduğu gibi eski arenalarda yoklama yapmakta.
Bölge Suriye krizine gark olmuşken bölgesel ve küresel güçlerin özellikle de Suriye’nin tatbikat alanı Lübnan pek dikkatleri çekmemişti. Uzun süren cumhurbaşkanlığı krizi, çöp protestoları, sınır hattına yakın bölgelerdeki düşük yoğunluklu mezhepsel çatışmalar, Hizbullah’ın mülteci kamplarına yaptığı saldırılar, suikastlara rağmen Lübnan ikinci planda kaldı. Ama son gelişmelere bakarsak Suriye’de çatışmaların nispeten hafiflemesiyle Lübnan ısınacak ve yarım kalan çatışmalar ve hesaplaşmalar savaş ve iç savaş yorgunu Lübnan’a sıçrayacak.
Lübnan’ı yakından ilgilendirdiği zaviyeden Suriye savaşı kaosla birlikte yeni dalga bir İran yayılmacılığı ile bölgeyi baş başa bıraktı. Bu yayılmacılığın Lübnan’daki tezahürü Hizbullah’tı. Hizbullah Suriye’yle meşgulken Lübnan’da aktif bir çatışmaya girmekten mümkün olduğunca kaçındı. Tabii Hizbullah karşıtı cephenin de böyle bir çatışmaya girmeye takati kalmamıştı. İran Suriye’de oluşturmaya çalıştığı dominasyonu çoktan Lübnan’da oluşturmuştu. Diğer taraftan ise İsrail Hizbullah’ın Suriye’yle meşgul olmasından kısmen memnundu. Zira Lübnan sınırı tarihin en sakin dönemlerini yaşıyordu. Fakat sorun, Suriye savaşından Hizbullah’ın güçlenerek çıkmasıydı. Daha da vahimi, sadece Hizbullah’tan şikayet ederken yanı başında on binlerce Şii milisle yaşamak durumunda kalmasıydı.
Bu arka planı aklımızda tutup son gelişmelere bakalım: Trump İran’ı sınırlandırma politikasını açıkladı. Politikanın dişe dokunur bir tarafı yok ve bölgesel bazda sonuç alması zor. Tek somut hedef, İsrail’in de memnun olacağı şekilde Hizbullah’a karşı olacağa benziyor. Suudi Arabistan, Muhammed bin Selman’ın (MbS) krallığına hazırlanıyor. Darbe-yolsuzluk ikileminde değerlendirilse de onlarca büyük ismin gözaltına alınması, MbS’nin krallık yolundaki çakıl taşlarını temizleme gayretinden başka bir şey değil. Bu esnada Suud’un Körfez Bakanı Samir el-Sabhan önümüzdeki günlerde Hizbullah’tan hesap sorulacağını ve çözümün Hizbullah’ın alaşağı edilmesi olduğunu açıkça söylüyor; Lübnan Başbakanı Hariri Hizbullah’ı ve hamisi İran’ı suçlayarak istifa ediyor; Yemen’den Riyad’a İran yapımı balistik füze fırlatılıyor. İsrail istihbaratı ise 50,000 savaşçısı ve 100,000-150,000 füze stoku bulunan Hizbullah’ın Lübnan’da füze tesisleri kurduğunu iddia ediyor ve imha için hazırlık yapıyor.
Tüm göstergeler ABD, İsrail, Suudi Arabistan’ın İran yayılmacılığıyla mücadele stratejilerinin Lübnan’da veya Hizbullah’ta birleşebileceğine işaret ediyor. Yükselen bu ittifakın işi oldukça zor. ABD kıyamet sonrası bir iç politik atmosferde ve Suriye’de PKK ile ittifakı kaygan bir zeminde. Suud MbS’nin son tasfiye operasyonuyla yeni ve kırılgan bir döneme girdi; çünkü Suud’un kraliyet yapısı sarsılıyor. İsrail ise 2006’dan çok daha güçlü bir Hizbullah’la ve imkanları genişlemiş İran’la karşı karşıya. Bu çatışmadan kim kazançlı çıkar? Şu noktada kestirmek güç; fakat mağdur yine Lübnan halkı olacak.[Akşam, 6 Kasım 2017]