SETA > Yorum |

Soğuk Savaş Yıllarını Arayanlar

Soğuk Savaş yılları kanat ülkeleri için oldukça trajik sonuçlar doğurmuştur. Bu ülkelerden Türkiye, Batı blokunun 'sıradan bir kanat ülkesi' olarak on yıllarını harcadı. 1970'de 1.5 milyar dolar olan ticaret hacmi, 1980'de 10,5 milyarı ancak bulacaktı. Soğuk Savaşın bittiği ilan edilirken toplam ticaret hacmimiz sadece 25 Milyar dolardı. Bu tabloya biraz dikkatlice bakan her vicdan sahibi, Türkiye'nin sıradan bir kanat ülkesi olmasının bedelini rahatlıkla görebilir.

Soğuk Savaş yılları kanat ülkeleri için oldukça trajik sonuçlar doğurmuştur. Bu ülkelerden Türkiye, Batı blokunun 'sıradan bir kanat ülkesi' olarak on yıllarını harcadı. 1970'de 1.5 milyar dolar olan ticaret hacmi, 1980'de 10,5 milyarı ancak bulacaktı. Soğuk Savaşın bittiği ilan edilirken toplam ticaret hacmimiz sadece 25 Milyar dolardı. Bu tabloya biraz dikkatlice bakan her vicdan sahibi, Türkiye'nin sıradan bir kanat ülkesi olmasının bedelini rahatlıkla görebilir.

 

Özal'lı yıllarla kabuğunu kıran ama pozisyonunu değiştirmeyen Türkiye, o yıllarını ekonomi-politik yönsüzlükle geçirdi. Özellikle 1990'larda Soğuk Savaş yıllarının kanat ülkesi Türkiye'den; hızla küreselleşen dünyanın kayıp ülkesi Türkiye'ye çevrildik.

Dünya ne ile ilgileniyorsa biz adeta tersi istikamette ilerliyorduk. Gelişmiş ekonomiler hızla büyümeye devam ederken, paranın maliyeti düşerken, deflasyonist eğilimler hissedilirken, istihdam rakamları tarihi zirve yaparken, Clinton dönemi 'demokrasi ve insan hakları diskuru' en popüler yıllarını geçirirken biz neler yapıyorduk?

1990'ların Türkiye'sinde derin ekonomik krizler, sene başına neredeyse bir hükümetin bile düşmediği siyasi istikrarsızlık dönemi, faiz vurgunları, enflasyon, işsizliğin had safhaları görmesi, onbinlerce insanımızın Kürt sorunu ve terör yüzünden yaşamını kaybedişi, faili meçhuller, 28 Şubat ve bankacılık sisteminin iflası!

Türkiye bu karamsar tablodan dersler çıkararak, zikredilen her felaket başlığında oldukça büyük ilerlemeler kaydetti. İlerlemenin yeterince idrak edilmediği alanların bir tanesi ise dış politikamız. Türkiye ekonomi-politiğinde yaşanan dönüşümün tabii bir yansıması kendisini dış politikada da hissettirdi. 1989'dan 2002 Irak işgaline kadar olan dönemde arafta kalıp kendi Soğuk Savaşı'nı devam ettiren dış politikamız, bir karar vermek zorundaydı.

1 Mart 2003'te bu karar verildi. Türkiye'de son onyıldır dış politika anlamında hiç bir adım atılmamış olsaydı, tek başına tezkerenin reddi yeterli olurdu. O gün bugündür Türkiye, Soğuk Savaş'ın sıradan kanat ülkesinden; pozisyonunu kendisini tayin eden merkez ülkeye doğru evrilmeye başladı.

20. Yüzyıl ezberlerine müptela olanların, 1 Mart tezkeresi öncesi panikleri, Davos'tan hemen sonra afallamaları veya Ermenistan protokolleri sürecinde yaşanan sıkıntı ve hataları 'cari dış politikanın' topyekün iflası şeklinde okumalarına şaşmamak lazım. Yıllarca kendilerine ezberletilenlerin bu dönemde neredeyse hiç bir karşılığı yok. Onun için 'benim bildiğim Amerika' diye başlayan bütün analizlerinin bu güne kadar raf ömrü bir kaç hafta veya ayı geçemedi. Hatta bıraksanız 'Nerede o güzelim Soğuk Savaş yılları' diyecek kadar, kafa konforları bozulmuş durumdadır.

Habertürk - 17 Mart 2010