“Siyasi boşluk mu dediniz” başlıklı bir önceki yazıma, doğal olarak, okuyuculardan farklı yorumlar ve tepkiler geldi.
Yazının temel tezi, Türkiye’de “ana partiden ayrılarak kurulan partiler”in, Demokrat Parti ve AK Parti hariç, hiçbirinin başarı şansı yakalayamadığı üzerineydi.
Yazıda öne çıkardığım hususlardan biri, Türkiye siyasetinde bolca örneği bulunan ve siyaset bilimi literatüründe “splinter party” olarak adlandırılan partilerin kurucu kadrolarını, iktidar alanı daralmış ya da iktidarını kaybetmiş siyasi ve bürokratik seçkinler ve bunlara eklemlenen medya, ekonomi ve bilgi elitlerinin oluşturduğu gerçeğiydi.
Buradan hareketle, taban hareketleri tarafından kurulmayan bu partilerin kurucu kadrosunun, ilk seçimlerin ardından partiyi terk ettiğini ve bu partilerin kısa süre içinde siyasetten silindiğini belirtmiştim.
Ayrıca, siyasal merkezin, güçlü bir siyasi parti ve karizmatik bir liderlikle doldurulduğu bir siyasal yapıda, yeni partilerin başarılı olma ihtimalinin bulunmadığını da vurgulamıştım.
Yazıda dile getirdiğim hususlarla ilgili farklı bir değerlendirmeyi, kişisel internet blogunda, uzun yıllarını siyasi hayatı gözlemlemekle geçirmiş Fehmi Koru yaptı.
Koru, yazıda dile getirdiğim hususlara katıldığını özellikle belirtmiş.
“Arkasında halk desteği bulunmadan bu işe soyunanlara, uzun yıllarını siyasi hayatı gözlemlemekle geçirmiş biri olarak, böyle bir ham hayal peşinde koşmayı hiç tavsiye etmem” cümleleri ile yazıda dile getirilen görüşlerin isabetini vurgulamış.
Ancak, benim yazdığım yazıda dile getirdiğim tezleri, “yeni kurulacak parti endişesi”ne dayandırarak, “partiler yalnızca iktidar olma hevesiyle kurulmazlar” itirazını dile getirmiş.
“Neden henüz ortada fol yok yumurta yokken… senaryolar yazılıp üzerine üzerine gidiliyor?” demeyi de ihmal etmemiş.
Önce şunu belirteyim. Söz konusu yazı, “yeni kurulacak bir parti endişesine” falan dayanmıyor. Endişe edecek bir durum da görmüyorum. Ayrıca, benim yazdığım yazıda bir “senaryo” da yok. Sadece analiz var.
Yeni bir parti kurulacağına ilişkin son günlerde medyada, bolca haber analiz yer buluyor. Yeni bir parti kurulmasa bile, seçimden önce bu yönde bir tartışma başlatılarak ve beklenti oluşturularak, seçimlerin sonucuna etki edilmeye çalışılıyor da olabilir.
Dile getirdiğim analizlerin benzerini, daha önce de İyi Parti kurulurken bu köşede yazmıştım. Bugünden geriye bakınca İyi Parti ile ilgili analizlerim doğru çıktı.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçilmesinin ardından siyasal alan yeniden şekilleniyor. Siyasal yapıda artık ittifaklar kaçınılmaz hâle geliyor. Ben de uzun süredir yeni dönemde siyasetin ne yöne gittiğini ve siyasal alanda olup bitenlerin, siyasal yapıyı nasıl şekillendireceğini analiz etmeye çalışıyorum.
Yeni kurulacak partilerin geleceğini de, bu yeni siyasi alanın özelliklerini dikkate alarak değerlendiriyorum. Yeni bir partinin, bu yeni siyasi alanda nasıl bir amaca hizmet edeceğini ortaya koymaya çalışıyorum.
Yeni siyasal alan ve yapı ile ilgili uzun süredir dile getirdiğim hususları bir kez daha özetleyeyim.
Böylece, yeni kurulacak bir partinin bu yeni siyasal alanda nasıl bir fonksiyon üstleneceğine, hangi amaca hizmet edeceğine okuyucular karar versin.
1. Türkiye iki partili bir sisteme doğru gitmese bile iki bloklu bir yapıya doğru evriliyor.
2. Türkiye seçmeninin ideolojik konumlanma olarak asimetrik yapısı, yeni sistemle birlikte, CHP ve solun sağ siyasetle ittifak kurmasını zorunlu kılıyor. Bunun için CHP, sağ partilerle ittifak kurarak, bloklar arası oy geçişkenliğini sağlamaya çalışıyor. Sağ ve sol ideolojik seçmen konumlanmasını, AK Parti ve Erdoğan karşıtlığında muğlaklaştırmayı hedefliyor.
3. Yüzde 70’lik sağ seçmen blokunun bir kısmının, yüzde 30’luk sol blokla birlikte hareket etmesi için siyasi mühendislik projeleri hayata geçirilmeye çalışılıyor. İdeolojik olarak birbirine uzak seçmen kümeleri, stratejik ya da taktiksel oy verme davranışına yönlendiriliyor.
4. Siyasetin genetiği ile oynanıyor. Sırf AK Parti’nin hâkim parti konumunu kaybetmesi için, siyasetin merkezi parçalanmaya ve küçültülmeye çalışılıyor. Küçük partiler ve onların genel başkanları aktörleştirilmeye çalışılıyor.
5. Muhalefet uzun süredir kazanmaya değil, kaybettirmeye odaklandığı için değer üretmeyen siyasetin tüm yönleri devreye sokuluyor. Ordu’da, İdris Naim Şahin’in CHP, İyi Parti ve en son Saadet Partisi serüveni bu konuda yeterince açıklayıcı.
Türkiye’de siyasal alanın çok parçalı bir yapıya bürünmesi ve siyasi merkezin küçülmesi, bugünden geriye bakıldığında, ne demokrasinin derinleşmesine ne de ülkenin gelişmesine fayda sağlamıştır.
Siyasetin güçsüzlüğünden ve parçalanmış yapısından, sadece siyaset karşıtı çıkar odakları faydalanmıştır.
Meselenin mahiyeti bundan ibarettir.
[Türkiye, 26 Şubat 2019].