Türkiye siyasetinin kara yazgılarından biri, siyaset üzerine yazılan senaryoların hiç bitmemesi. Biraz olsun ertelenmemesi.
31 Mart seçimlerini yeni tamamladık. Toplumun beklentisi, 4,5 yıllık bir kesintisiz icraat döneminin yaşanması.
Bu kesintisiz icraat döneminde, yatırımların artması, işsizliğin azalması ve insan kaynağı niteliğinin artırılmasından tutun da; yeni siyasal sistemin kurumsallaşmasına yönelik atılacak adımlar ve dış politika ve güvenlik konusunda uzun dönemli hedeflerin belirlenmesine kadar birçok başlık var.
Ama bir türlü siyasal alana ve siyasetin geleceğine dönük senaryo siyaseti bitmiyor.
Daha 31 Mart seçimlerine birkaç hafta varken bazı çevreler “31 Mart gecesinde Devlet Bahçeli nasıl bir açıklama yapacak” diye alttan alta bir beklenti oluşturdular.
Güya demek istedikleri, sandıktan çıkacak sonuca göre her an MHP lideri Devlet Bahçeli bir erken seçim tartışması başlatabilirdi. Seçimlerde Cumhur İttifakı’nın yüzde ellinin altında oy alması durumunda bu açıklamanın yapılabileceği beklentisi oluşturuldu.
Seçimlerde Cumhur İttifakı yüzde ellinin üzerinde oy aldı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini ya da ittifakın devamını etkileyecek olumsuz bir tablo sandıktan çıkmadı.
Durum böyle olunca ikinci bir senaryo devreye sokuldu.
Erdoğan’ın Türkiye İttifakı açıklamaları üzerinden, Cumhur İttifakı’nın sonlanıp sonlanmayacağı tartışması başlatıldı. Geçen haftadan itibaren, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin bu hafta içinde yapacağı açıklamaya dönük yeni bir beklenti oluşturuldu.
Devlet Bahçeli dün beklenen açıklamasını yaptı. Uzun ve yer yer sert bir tona sahip olan açıklamada; “İki parti arasına fitne sokmak için 31 Mart’tan alınan sonuçları ve oy oranlarını kılıf yapanların millî mensubiyetleri arızalı olduğu gibi maksatları da karanlık ve kuşkuludur. Partimizden açıklama geleceğini söyleyen, ittifakın biteceğini ifade eden akıl ve ahlak fukaraları bir kez daha duvara toslamışlardır” dedi.
Erdoğan’ın geçen hafta yaptığı açıklamaya benzer şekilde “bu ittifakın mimarı esasen 82 milyon Türk vatandaşıdır. Cumhur İttifakı da Türkiye’dir” açıklamasını yaptı.
Bahçeli’nin bu açıklaması ile de Cumhur İttifakı’nın geleceğine yönelik tartışmaların da rafa kalkması gerekir.
Bu günlerde çok üst perdeden olmasa bile üçüncü bir senaryo siyaseti erken seçimlere ilişkin.
Muhalefet, İstanbul seçimlerinin tamamlanamamasından dolayı, hâlâ temkinli bir dil kullanıyor. Bazı konularda düşüncelerini mümkün olduğunca erteliyor. Seçimlerin hemen ardından, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun erken seçimlerle ilgili bazı sözleri medyaya yansısa da, sonraki açıklamaları seçimlerin zamanında yapılacağı yönünde.
Erken seçimi tartışmak isteyenlere bir hatırlatma yapmak gerekir. Siyasal sistem değişti. Bu sistemde erken seçime gitmek öyle kolay değil. Seçimlerin yenilenmesi kararı, ya cumhurbaşkanı tarafından ya da TBMM’nin beşte üç çoğunluğu ile (360 milletvekilinin oy vermesi demek) alınabiliyor.
Ve karar hangi makam tarafından alınırsa alınsın hem meclis hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı anda yenilenmesi gerekir.
AK Parti’nin desteği olmadan mevcut meclis aritmetiği hiçbir şekilde erken seçim kararı alamaz.
Dolayısıyla, “derin bir siyasi kriz” yaşanmadığı müddetçe erken seçim olmaz.
Sırf seçim yapılsın diye siyasi kriz peşinde koşanları da seçmen zaten cezalandırır. Aklı başında bir partinin de, Türkiye’yi erken seçime zorlamaması gerekir.
Gazeteciler ve siyaset analizcileri başta olmak üzere, siyasetin farklı kesimlerinin siyasetin geleceğine yönelik olarak, erken seçim ve farklı senaryo siyasetlerini gündemde tutmaktan kaçınmaları gerekir.
Çünkü bu tartışmaların devam etmesi, ekonomi ve yatırımlar başta olmak üzere birçok alanda beklentilerin sürekli ertelenmesini beraberinde getiriyor.
[Türkiye, 2 Mayıs 2019].