Beş yıldır Suriye’de yaşanan iç savaş ve insanlık dramının sosyal ve ekonomik yansımalarını en yakından hisseden toplumların başında geliyoruz. Savaşın ilk günlerinden itibaren alicenaplıkla uygulanan "açık kapı politikası", Doğu ve Güneydoğu’da birçok ilin demografik yapısını değiştirip metropol kentlerde yeni gettolar oluşturdu. Zorda kalanlara hoşgörü ile yaklaşma geleneğimiz,Avrupa’dakine benzer aşırı milliyetçi tepkilerin bu topraklarda ortaya çıkmasını engelledi; ancak sığınmacı sayısının milyonlara ulaşması kentleşme, güvenlik, eğitim, istihdam gibi alanlarda önemli riskler doğurdu.
UNHCR’ın son verilerine göre resmi olarak kayıtlı toplam Suriyeli sığınmacı sayısı 4.5 milyona ulaşmış bulunuyor, kayıtsız olanlar ile birlikte bu sayı daha da yükseliyor. Halihazırda Türkiye’de bulunan 2.5 milyon sığınmacıya ek olarak, Lübnan’da bir milyonun üzerinde, Ürdün’de ise 635 bin civarında Suriyeli sığınmacı var. Türkiye’deki sığınmacı nüfusun sadece yüzde 9’unun kamplarda yaşaması ve çeyrek milyon sığınmacının asgari ücretin altında maaşlarla kayıt dışı çalışması, işin regülasyon boyutunun önemini dikkatlerimize sunuyor.
Perşembe günü Londra’da düzenlenecek olan ve konuya taraf birçok devlet ve hükümet başkanı ile dışişleri bakanını bir araya getirecek olan uluslararası konferans, sığınmacı politikasında yaşanan küresel dönüşümü net bir şekilde ortaya koyacak. Merkel, Akdeniz ve Balkanlar üzerinden Avrupa kapılarını zorlayan mülteci akınına pozitif yaklaşıp Almanya’nın kapılarını açarak ilk anda büyük kişisel prestij toplamıştı. Ancak Almanya’da ortaya çıkan gerginlikler ve siyasi popülaritesindeki aşınma Merkel’i pozisyonunu gözden geçirmeye itti. İngiltere Başbakanı David Cameron da Merkel’in zorlaması ile aldığı sığınmacı dostu pozisyondan geri adım atmaya çoktan motive olmuş durumda.
Avrupa başkentlerinde öne çıkan görüş, Ortadoğu’da sığınmacı sorunu ile ilk elden muhatap olan Türkiye, Lübnan ve Ürdün gibi ülkelerin eğitim, sosyal hizmetler ve istihdam rejimlerini geliştirebilmelerine imkân sağlayacak maddi destekler sağlanması yönünde. Ancak bu yolla sığınmacıların mutlu oldukları coğrafyalarda kalacakları ve kitlesel göçlerin önünün alınabileceği düşünülüyor.
Birleşmiş Milletler, kendisine 2016 yılı için Suriyeli sığınmacıların yararına harcanmak üzere 8 milyar dolarlık bir kaynak havuzu oluşturma hedefi koydu. Ancak geçen yıl hedeflenen bütçenin ancak yarısı toplanabildiği için kamplardaki gıda ve sosyal yardımlar kesilmiş; bu da Avrupa’ya göç akımını tetiklemişti. Türkiye, bütçesinden Suriyeli sığınmacılar için 8 milyar dolar harcama yaparken özellikle Fransa, İtalya gibi Avrupa ülkeleri ve Japonya’nın milli gelirlerine oranla ne kadar düşük katkıda bulundukları not edilmeli.
Sığınmacıların istihdam sorunlarını kalıcı olarak çözebilmek için onları bulundukları ülkelerde bir şekilde meşru iş piyasasına dâhil etmek gerekiyor. Türkiye bu konuda ülkede 6 aydan fazla bulunan sığınmacılara çalışma izni veren Başbakanlık Genelgesi’ni çıkardı, Çalışma Bakanlığı’nın yönetmeliği bekleniyor. Ancak bu tedbirleri destekleyecek 3 milyar euro’luk yardım paketi AB içindeki siyasi çekişmeler sebebi ile henüz serbest bırakılmış değil. Almanya ve İngiltere’nin ortaklaşa önerdikleri 2 milyar euro tutarında bir istihdam planı Suriyeli ve Ürdünlü 500 bin sığınmacının Avrupa’da okul ve altyapı inşaatları gibi geçici işlerde istihdam edilmelerini ve özel ekonomik bölgelerin oluşturulmasını içeriyor. Ancak sığınmacı meselesini kökten çözebilmek için çok daha kapsayıcı legal reformlara ihtiyaç var.
[Bugün, 3 Şubat 2016].