Bugünlerde belki de en fazla akla takılan sorulardan biri de Türkiye'nin özellikle de seçim sonrası enflasyonu nasıl düşürmeyi ve Türk lirasını nasıl desteklemeyi planladığı konusudur. Dahası, politika yapıcılar neden tıpkı Fed veya ECB'nin yaptığı gibi faizleri artırmıyor? Elbette, daha öncelikli olarak enflasyon konusu önemlidir. Bununla birlikte, Türkiye'de ne Merkez Bankası'nın ne de hükümetin resmi olarak belirlenmiş bir kur hedefi yok. Döviz kuru istikrarı, daha geniş finansal istikrar yetkisinin bir parçası olarak düşünülebilir.
Türkiye'de politika yapıcılar enflasyonun (örneğin) talebe dayalı faktörlerden kaynaklandığına inanmıyor. Daha çok arz yönlü faktörlerden kaynaklandığı inancındalar. Arz yanlı faktör ile birlikte, yerleşik beklentiler ve döviz kuru hareketleri (hatta cari açık ve diğer ülkelere emtia bağımlılığı) dahil olmak üzere kendi kendini yönlendiren faktörler, yaygın nominal oynaklıkları tetikliyor. Döviz kuru oynaklığı durumunda ise ek spekülatif motivasyonlar ve kötüleşen beklentiler de önemli rol oynar.
Bu nedenle, iletişim ve daha iyi beklenti yönetimi, tüm bu nominal oynaklıkların yönetilmesinde kilit araçlar olacak. Bununla birlikte, popüler faiz oranı aracı ise talep yönlü bir politika aracıdır. Faiz aracının geçici bir çözüm olduğunu da unutmamak gerekir. Daha temel sorunları çözmek için zaman kazandırır.
Bu yüzden de, politika yapıcılar aslında her zaman daha temel çözümlere de odaklanmalıdır. Türkiye, örneğin, sorunun özüne inerek, dış finansman ihtiyacını azaltmayı hedefliyor. Bu arada, faiz aracı etrafında inşa edilen İkinci Dünya Savaşı sonrası Keynezci yaklaşımların da güncellenmesi gerekiyor. Ancak tabii ki bunun da kademeli olarak yapılması, iletişiminin iyi yönetilmesi ve önceden planlanması gerekiyor.
Türkiye, faiz aracını, geçici olarak lirayı desteklemek için de kullanabilirdi. Ama bugünlerde daha derinlere bakmayı tercih ediyor gibi görünüyor. Ayrıca, bu geleneksel olmayan politikaların uygulanmasında da sorunlar vardı. Örneğin, bu yeni politika araçlarının iletişimi, faiz indirimlerinin hızı ve zamanlaması zorlayıcı oldu. Zaman tutarlılığı da çok önemlidir. Politika uygulamalarınızda tutarlı olmalısınız.
Öte yandan heterodoks söylem ise faiz aracının (İkinci Dünya Savaşı sonrasının birincil politika aracı) önemsizliğini sağlamak veya devre dışı bırakma amacı taşır. Buna göre de politika yapıcılar cari açığı düşürme, düşük tasarrufları artırma ve daha düşük üretim ve yatırım maliyetlerine odaklanmayı planlamış görünüyor.
Türkiye, aynı zamanda, 2022'de daha yüksek enflasyon pahasına büyümeyi ve daha fazla istihdamı tercih etti. Enflasyonu resesyon trendlerine tercih etti. Genişletici para ve maliye politikası, düşük faiz oranları, likidite ve kredi bolluğu, yatırımı, üretimi, istihdamı artırmak ve ekonomik aktiviteyi canlandırmak için etkin bir şekilde kullanıldı.
Politika yapıcılar bu daha düşük faiz oranları ile üretimi, yatırımı, istihdamı ve ihracatı artırmayı hedefliyor. Bu tür (çoğunlukla) arz yönlü politikalar sayesinde, selektif kredi kapasiteleri genişletildi, üretimin finansman maliyetleri düşürüldü. Para ve maliye politikası koordinasyonu da etkili oldu. Maliye politikası vergileri düşürürken ve sübvansiyonları artırırken, para politikası da faiz oranlarını düşürdü ve kredi kapasitesini genişletti.
Oynaklıkların Azaltılması
Yüksek enflasyon, faizler ve döviz kuru oynaklığı, üzerinde yeterince düşünülmesi gereken öncelikli konulardır. Türkiye, kronik cari açık sorununu da bu öncelik listesine ekliyor. Ancak, bu kritik nominal oynaklıklarla başa çıkmak için öncelikle piyasa dengesi ve arz güvenliği (özellikle de tarım ve enerji sektörlerinde) garanti edilmelidir.
Nitekim, örneğin, cari açık ve dış finansman ihtiyacı, maliyetleri ve fiyatları yükselterek ve dış enflasyonu ithal ederek, içeride de döviz kuru ve fiyat dalgalanmalarına yol açar. Bu yurtiçi cari açığın büyük bir kısmı ise büyüyen Türkiye ekonomisinin altın ithalatı, enerji ithalatı ve ara mal ile hizmet ithalatından kaynaklanmaktadır. Yeni dönemde, azalan altın ve enerji faturaları ile birlikte; büyüyen yerli üretim ve yerli markalar, dışa bağımlılığı azaltacak ve cari açığı da aşağı çekecektir.
Türkiye, daha şimdiden yeni enerji keşifleri, yeni nükleer reaktörler ve yenilenebilir enerji yatırımları ile cari açığı azaltma yolunda emin adımlarla ilerliyor. İleriye yönelik belirsizlikler (ekonomi politikaları, siyasi ve finansal) de çok daha düşük olacaktır. Bu tür belirsizlikler ve beklenti yönetimi eksikliği, kendi kendini gerçekleştiren fiyat kehanetlerine ve dolayısıyla da çok daha yüksek nominal oynaklıklara yol açar.
Bununla birlikte, genel olarak, zaten yüksek olan enflasyon ve diğer nominal oynaklıklarla mücadelede arz yönlü politikalara öncelik verilecek gibi görünüyor. Çünkü Türkiye'deki politika yapıcılar (yurt içi) enflasyonun esas olarak arza dayalı faktörlerden kaynaklandığına inanıyor. Finansman maliyetlerinin düşürülmesi, (ağırlıklı olarak) arz yanlı politikalar ve hatta daha düşük faiz oranlarının hedeflemelerinin nedeni de bu.
Şu an yaklaşık %43 seviyesindeki enflasyonu düşürmek kesinlikle bir öncelik olmalıdır. Ve baz etkisi de bu noktada kritik bir faktör olacaktır. Arz güvenliği, üretimi artırma ve arz tarafına odaklanmak da ikinci kritik faktör olacak gibi görünüyor. Döviz kuru istikrarı, gıda ve enerji dahil emtia fiyatlarının istikrara kavuşması, tarım reformları, enerji yatırımları ve dışa bağımlılığın azaltılması da enflasyonla mücadelede yardımcı olacaktır.
Bu durum, finansal istikrar açısından da kritik bir faktör olacaktır. Faiz oranları ve döviz kurlarındaki göreli istikrar, beklentilerin daha kolay yönetilmesine ve döviz kurunun yurt içi fiyatlar üzerindeki geçişkenliğine de yardımcı olacaktır. Zorlanan ekonomilerdeki parasal sıkılaşma, zayıf talep ve hatta durgunluk beklentileri de fiyatların soğumasına yardımcı olabilir.
Ancak sadece faiz oranı ve kur ilişkisi değil, yapısal yönler de mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu yüzden de politika yapıcılar, düşük faiz oranları ile üretimi, yatırımı, istihdamı ve ihracatı artırmayı hedeflemektedir. Türkiye, bu tür arz yönlü politikalarla kronik cari açığı düşürmeyi ve enflasyonu yeniden tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyor.
Konut sektörü ve mal piyasasında arz yönlü politikalar, enerji ve emtia ithalatını azaltıcı politikalar (nükleer reaktör, doğal gaz ve yeşil enerji yatırımları), yeni ticaret yolları ve çip üretimi bu noktada çok çok önemli olacak. Konut sektörü ve otomotiv sektörü kritik önemde iki alan. Karadeniz rezervlerindeki doğalgaz şu anda karadaki santrallere aktarılıyor. İlk yerli elektrikli araç (TOGG) da şimdiden yollara çıktı.
Bu doğrultuda da Türkiye'de politika yapıcılar, enflasyonla mücadeleyi, talep, yatırım, üretim ve istihdamı daraltan kısa vadeli parasal sıkılaşma politikalarının aksine, arz yönlü kalıcı bir süreç olarak özetlemektedir. Düşük faizler, sadece yatırım, üretim ve istihdamın artmasını sağlamaz, aynı zamanda üretim maliyetlerinin düşmesine ve dolayısıyla enflasyonun da düşmesine neden olur. Enerji ve diğer emtia piyasalarındaki sübvansiyonlar da enflasyon rakamlarının düşmesine yardımcı olur.
Faiz Artışları İşe Yarar mı?
Türkiye'deki muhalefetin politika yapıcıları ise geleneksel ders kitabı çözümlerine geri dönmeyi planlıyor gibi görünüyor. Örneğin, politika faizlerini yeniden artırmaya istekli görünüyorlar. Yine de bu politikaların (tıpkı 2002'den önce olmadığı gibi) bugün nasıl yardımcı olacağı belli değil. Ayrıca, bir kaldıraç olarak kullanmak için, 2009 sonrası likidite bolluğuna veya 2001 sonrası ekonomide dibi bulmuş da değiliz.
Ancak, her şeye rağmen, tek bir enstrümana odaklanmamalıyız. Türkiye çok daha büyük ve renkli bir ülke. Geleneksel politika önlemlerine geri dönmek yeterli olmayabilir. Hele hele, sorun arz tarafında olabilirken, talep yönlü bir enstrümana sarılmak... Sorunun yapısal boyutları da dikkate alınmalıdır.
Bu arada, dünya da neo-liberal reçetelerden uzaklaşıyor. Ve herkese uyan tek reçete yaklaşımı da sorunlu olabilmektedir. Genellikle de diğer yükselen ekonomilerde bu reçeteler çalışmaz. Türkiye gibi ülkeler, gelişmiş ekonomilerin politika reçetelerini bire-bir takip edemez. Türkiye'nin büyümesi, yatırım yapması, ihracat yapması ve daha çok vatandaşını istihdam etmesi gerekiyor.
Artan faiz oranları da, ne yazık ki, büyümeyi sekteye uğratacaktır. Ve (böyle bir durumda) politika yapıcıların, (faiz oranlarını yükseltmek istiyorlarsa) alternatif kaynaklar, işletmeler ve yatırımlar için çok daha ucuz dış finansman bulmaları gerekecek.
Kısacası, Türkiye gibi ülkelerin kısa vadeli istikrardan çok, uzun vadeli yüksek büyümeye, yüksek katma değerli üretime, istihdama ve ihracata ihtiyacı var. Bu nedenle de Türkiye'nin daha düşük maliyetli finansmana ihtiyacı var. Bu finansman ihtiyaçları ve artan politika faizleri, sadece arbitraj arayan portföy yatırımlarını çekmemelidir. Nitekim, sıcak para ya da portföy yatırımları da her an tekrar yurt dışına kaçabilir ve genellikle de finansal çalkantılara yol açar.
Çağdaş bir örnek olarak, Arjantin de son birkaç toplantıda politika faizini (şu anda %90'ın üzerine) yükseltti. Yine de, hala ciddi bir karmaşa halinde. Türkiye ise farklı bir hikâye ve büyümesi gerekiyor. Öncelikler ve ulusal dinamik farklılıkları önemlidir. Bu yüzden de seçim sonrasının ekonomi yol haritasının daha dikkatli belirlenmesi hayati önem arz-ediyor.
[Sabah, 27 Mayıs 2023] .