AK Parti ve MHP’nin iş birliği ile referandumda kabul edilen cumhurbaşkanlığı sisteminin önemli özelliklerinden biri, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı günde yapılacak şekilde düzenlenmesiydi.
Seçimlerin “eş zamanlı” olarak öngörülmesi, referanduma gidilen dönemde çeşitli açılardan tartışıldı. “Eş zamanlılık”, siyasal sistemde “istikrar” ve “uyum” üzerinden açıklandı. Yani seçimler aynı siyasi konjonktürde yapıldığında, seçilen cumhurbaşkanı ile Meclisin çoğunluğunun aynı siyasi eğilimden olması daha büyük ihtimaldi.
Kuşkusuz, bu argümanın kendi içinde bir tutarlılığı olsa da, siyasi kültürün, parti ittifaklarının ve cumhurbaşkanı adayının liderlik özellikleri farklı sonuçları ortaya çıkarabilir. Örneğin Türkiye’de yerel yönetimler ve genel seçimler geçmişte bazı dönemler aynı gün yapılmasına rağmen çok farklı sonuçlar ortaya çıktı.
Yeni sistemde seçimlerin “eş zamanlı” olarak düzenlenmesi bir duruma işaret ediyor. O da bu düzenlemeyi yapan iradenin, cumhurbaşkanı ile Meclisin çoğunluğunun aynı siyasi partiden olmasına özel bir önem atfettiği. Yani siyasi istikrar açısından Meclis çoğunluğunun hâlâ önemli olduğu gerçeği…
Meseleye bu açıdan yaklaşan AK Parti’nin, seçim barajının düşürülmesine yönelik bakış açısının bu bağlamda olumsuz olduğu sonucuna varabiliriz.
***
İki haftadır seçim sistemi ve barajına yönelik tartışma yürütülüyor. Tartışmayı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli başlatsa da, aralarında devam eden iş birliği dikkate alındığında konunun muhatabı büyük oranda AK Parti.
AK Parti’nin yaklaşımının ne olduğu merak edilirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya, Kuveyt ve Katar gezisinin ardından bu konuda kendisine yöneltilen soruları cevaplamış.
Erdoğan, seçim barajı ile ve siyasi istikrar konusunda Türkiye’nin “deneyim” ve “tecrübeye” sahip olduğunu hatırlattıktan sonra, “olaya ekonomik ve mali istikrar olarak bakmamız lazım. 50 artı 1 ile siyasi istikrar geliyor. Dolayısıyla bütün bunları göz önüne aldığımızda belki bir seçim öncesi ittifak düşünülebilir, onun üzerinde durulabilir” açıklamasını yapmış.
Açıklamanın tümüne bakıldığında, AK Parti’nin seçim barajının düşürülmesinden daha çok, seçim ittifakına daha olumlu baktığı sonucu çıkıyor. Ama bu konuda da, aslında Erdoğan’ın açıklamalarından seçim ittifakına ilişkin bir düzenlemenin kesin yapılacağı sonucuna varmak şimdiden mümkün değil. Çünkü nasıl bir adım atılabileceği ile ilgili “bilahare düşünülebileceği”ni söylüyor.
***
Yeni sistemde, seçimlerde siyasi partiler arasındaki ittifak meselesine sadece bir partinin baraja takılmadan parlamentoya girmesi olarak bakılmamalıdır. Bu konu çok boyutlu olarak değerlendirilmelidir.
Başkanlı siyasal sistemlerde, seçim ittifakları “yasal düzenlemelerle” oluşturulabildiği gibi, bazı partilerin ortak bir adayı desteklemesine yönelik “iş birliği” ile de mümkün olmaktadır.
Örneğin, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “çatı aday” formülü “blok siyaseti” temelinde iş birliğine dayanan bir ittifak şeklidir. Yani seçimlere yönelik olarak ortaya çıkar. Seçim sonrasına dair genel bir protokol içermez.
Ancak, yasal bir çerçeve üzerinden seçim sonrasını da ilgilendiren seçim ittifakları ise, yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının Meclisten geçirmek istediği yasalara destekten tutun da, bakanlıkların partilerin gücü oranında paylaşılmasına kadar gidebilir.
Türkiye özelinde meseleye bakıldığında, yeni bir yasal düzenleme ile seçim ittifakı yapan partilerden, daha az oy oranına sahip olan partinin yüzde 10 barajına takılmadan Meclise girmesi sağlanabilir. Bunun karşılığında da, ittifak yaptığı partinin cumhurbaşkanı adayını destekleyebilir.
Seçim sonrası Meclis çalışmalarında ya da yürütmede görev paylaşımında ittifakın devam etmesi ise seçim öncesi yapılan anlaşmanın çerçevesine bağlıdır.
Cumhurbaşkanının partisinin tek başına Meclis çoğunluğunu elde edemediği durumda, ittifak yapılan diğer parti, yasamada destek karşılığında yürütmede daha fazla söz sahibi olmak isteyecektir. Bu da bakanlıkların parlamenter sistemindeki koalisyon hükûmetlerindekine benzer paylaşılmasına ve bunun üzerinden yeni sorunların çıkmasına yol açacaktır.
Sonuç olarak, “seçim barajı” ve “ittifaklar” meselesine, “nasıl olsa cumhurbaşkanının seçilmiş olması istikrar getirecektir” temelinde yaklaşılmamalıdır.
[Türkiye, 18 Kasım 2017]