Türkiye son aylarda zor günlerden geçti. Belirsizliğin hüküm sürdüğü ilgili dönemde, dâhili ve harici bedhahlar, ülkeyi kaosa gark etmek için elinden geleni ardına koymadı. Buna dertlenenlerin bir parçası Yeni Şafak ekibi olarak, bizler de “Başka Türkiye Yok” diye haykırarak, bu sayfalardan sesimizin yettiğince çağrı yaptık. Bu bağlamda gelin, yaşadığımız kaotik dönemde içlenerek “köşem adına” öne çıkardığım birkaç hususa doğru, önce kısa bir gezintiye çıkalım:
Halkın milli şuurda buluşması adına;
“…Topraklarımızın sarsıldığı, vatanımızın saldırı altında olduğu, yanı başımızda geleceğin şekillendiği, kısacası hayati öneme sahip şu hassas dönemde pusulasız hareket etmeye devam edersek, kayalara çarpmamız kaçınılmaz olacak. İşte bu yüzden Türkiye için zaman; parçadan bütüne, ideolojiden milli şuura geçişin tam zamanıdır.”
Siyasi aktörlerin milli menfaatleri kollamada samimi olması adına;
“… Erdoğan ve Davutoğlu, korkunç katliam karşısında dayanışma çağrısı yaptığında Kılıçdaroğlu makul bir hareketle davete icabet etti derken, toplantı sonrası demecini heyecanla beklediğim CHP liderinden, seçim sath-ı mailinde siyasi mesajlar duymak ümitlerimi yerle bir ediyor. Öte yandan, milliyetçi kimliği sahiplenen Bahçeli'nin, milli birlik çağrısını trajik bir üslupla reddetmesi de, beni kara kara düşündürüyor. O değilse kim, şimdi değilse ne zaman?”
“…Türkiye'nin geleceğini inşa etmede söz sahibi olmaya talip “samimi” ve “milli” aktörlerin; maruz kaldığımız riskleri pasifize etmek için, PYD gibi uzantılara sırt dayamak şöyle dursun, onlar dâhil tüm ilgili tehditlerden sırtımızı “kollamanın” hayati önemini bilerek davranması beklenir.”
Medyanın ve muhalefetin manipülatif bir körlüğe savrulması adına;
“…Kalbimizden henüz vurulduğumuz saatlerde milletçe kan kaybederken; halkın meclis çatısı altına soktuğu ancak katil bir örgütle flört etmekten kendini alıkoyamamış bir partinin lideri nasıl oluyor da “Katil devlet” iftirasını atma sığlığını, yüzsüzlüğünü ve fütursuzluğunu üstlenebiliyor?”
“…Yerli otomobilde olduğu gibi Kıbrıs'a su projesinde de, başarı ve umut karalanarak olmadık çirkinliklere servis ediliyor. En kötüsü de ortam, var olan sorunların da tartışılmasına imkân veremeyen bir zemine dönüşüyor.”
SANDIKTAN ÇIKAN MESAJ
Son haftalardaki yazılarıma sebeb-i ziyaretimi ise hemen belirteyim: Bu satırlarda yaşadığımız dinamiklerin, şu manidar seçim sonuçlarının temeli olduğuna inanmaktayım. Kanaatimce, kazananla kaybedenin ayrıştığı noktadaki sır, tam da buralarda yatmakta.
Zira Pazar günü sandıkların yarısının dile getirdiği 2 güçlü mesaj var:
1. Bu ülkede huzuru, güveni, birliği ve istikrarı önceliyoruz.
2. Saldırgan, kör siyaset yapan değil; yapıcı, elini taşın altına koyan liderleri tercih ediyoruz.
İşte diğer parti ve görüşlerin sabit çekirdeklerini bir yana koyarsak; özellikle AK Parti'ye kayarak Haziran ile Kasım arasında ciddi farkı yaratan kitlenin bu minvaldeki mesajlarını, şimdi muhalefetin ve malum medyanın iyice bir kavraması gerek.
FARK NEREDE?
Bunu söylerken çok mu ümitliyim? Çok diyemeyeceğim, ne yazık ki. Nitekim malum sözcüler, sonuçtan ders almak yerine onu yine çirkinliklere bağlamaya ilk günden başladılar. Gerçek körlük, ömür boyu... Biz yine de gerçeği görmek isteyenler için söyleyelim:
Bu başarı, ilgili kesimlerin teselli bulmak üzere sorguladığı üzere; 5 ayda zaten yaratılması imkânsız “sarsıcı” bir değişimin başarısı değildir, evet. Aksine, yukarıdaki faktörler çerçevesinde, diğer partilerin başarısızlığından doğan bir büyük görece başarı söz konusudur.
O halde, hem kendilerine hem de millete gerçek bir samimiyet göstermeye en ufak niyeti olan muhalif tarafların sorması gereken sorunun doğrusu şudur: “Gelişen olaylar ve sunulan imtihanlar karşısında, AK Parti “bizden farklı olarak” hangi cevapları verdi?” Elbette biliyorum ki; soruları da cevapları da kör ithamlar üzerine kurgulayarak yaşayanlar, bunu sorgulama yetisine sahip değildir ve olamayacaktır. Sorgulamak isteyenler için ise cevap; milli duygular, basiret ve vicdanı önceleyen yukarıdaki 2 maddede yatmaktadır.
AK PARTİ'YE EMANET
Tabii bu mesajlar ve türevlerinin, kaybedip mükerrerliğe bürünen muhalefete çarpması gerekirken, AK Parti'ye de ciddi yükümlülükler getirdiğini vurgulamak şart. Zira sandıklar, AK Parti'ye mühim bir mesaj verdi: “Ülkeyi yeniden sana emanet ediyoruz.”
Tam da bu noktada AK Parti'nin, bu onur verici mesajı, zafer sarhoşluğuna kapılmadan, Haziran seçimlerinden çıkan “uyarıcı” mesajla birleştirmesi hayati önem taşıyor. Nitekim silkinmeye yönelik beklentinin, hala orada öylece durduğunun asla göz ardı edilmemesi gerek.
Ve bu doğrultuda, köşemizin kapladığı alan olan ekonomi açısından bakacak olursak; birkaç kritik noktanın altını çizmek isterim:
Kısa vadede istikrar mesajıyla gelen olumlu etkilerin orta ve uzun vadeye yayılması, yeni hükümetin temel görevlerinden... Bunu başarabilmek için de, tasarlanan reformların yanı sıra, bu köşede hep gündeme getirdiğim vizyon ve imaj gücüne müthiş ihtiyacımız var. Ve aslında tüm bunlar, el ele gitmesi gereken ve bugünden dizayn edilmesi gereken unsurlar. İşte bu yüzden, 3 maddeyle özetleyecek olursak; ekip, içerik ve tanıtım ayaklarının hepsini sağlam zeminde kurgulamazsak olmaz.
Bu bağlamda özellikle de; güçlü istikrar mesajıyla gözlerini üzerimize çevirttiğimiz piyasalara, itibar görmesi kaçınılmaz “sağlam” isimlerden oluşan bir ekonomi ekibi sunmazsak yazık olur. Buradaki kastımı da açayım: İsimlerin ezberlenmiş olması bence şart değil. Bilgisi, duruşu ve söylemleriyle çok çabuk ezberlenecek yeni ve doğru isimler de elbet vardır. Tabii buradaki “doğru”nun tanımının doğru yapılacağını farz edersek…
[Yeni Şafak, 3 Kasım 2015]