Sanayi üretimi, 12 ay aradan sonra eylülde pozitif büyüdü. Ekonomik dengelenme sürecinde önemli mesafe kat edildiğini kur, faiz ve enflasyon cephelerinde görmüştük. Bu iyileşmenin sanayiye ve reel sektöre yansımaya başladığını görmek sevindirici. Stokların erimesinin yanı sıra faizlerin gerilemesi ve iç talebin hafif canlanması, sanayi üretimini artırmış. Açıklanan veriler eylüle ait olduğu için düşen faizlerin etkisinin tam olarak görünmediğini vurgulamak lazım. Finansmana erişim koşullarında yaşanan iyileşme, yılın son aylarında üretim ve yatırımların daha fazla artmasının önünü açacaktır.
Tüketici kredileri son haftalarda ticari kredilerden daha hızlı artmaya başladı. Büyümeyi ve istihdamı kalıcı olarak artırmak için bankaları daha fazla ticari kredi vermeye yönlendirecek politikalar uygulanabilir. Yüzde 13-14 bandında sıkışan işsizlik rakamlarını aşağıya çekmek için ticari kredilerinden daha fazla verim alınabilir. Böylece ekonomik dengelenme vatandaşlar tarafından daha fazla hissedilir. Yüksek teknolojili üretim artış hızındaki kayda değer yükselme, sanayi verilerine dair bir başka pozitif gelişme. Yüksek teknoloji kategorisinde çift haneli büyüme rakamlarını sürdürebilmek, bizi ilerleyen yıllarda cari açık vermeden yüzde 5 ekonomik büyüme hedefine yaklaştırır. Perakende satışlar da eylülde kur şokundan sonra ilk kez yıllık bazda artış gösterdi. Yatırım ve tüketim harcamalarının 4. çeyrekte de artmaya devam etmesi durumunda yılı pozitif ekonomik büyüme rakamıyla kapatırız.
SERVET VERGİSİ TARTIŞMALARI Dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesimi, küresel servetin yaklaşık yüzde 44'üne hükmediyor. Gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlik dünya genelinde, ama özellikle batılı gelişmiş ülkelerde, 1970'lerden bu yana artış eğiliminde. Bu trend, küresel finans krizinden sonra haliyle daha fazla tepki çekmeye başladı. Trump'ın ABD başkanı seçilmesinin, Brexit kararının ve Avrupa'da popülist partilerin yükselmesinin altında yatan temel nedenlerden biri de bu toplumsal tepki. Bu trendi tersine çevirmeyi amaçlayan servet vergisi, Batı'da iç siyasette en hararetli tartışılan gündem maddelerinden biri. Demokrat Parti'nin 2020 seçimleri için en gözde aday adaylarından olan Elizabeth Warren ve Bernie Sanders, servet vergisinin gerekliğini savunanlardan. Warren, başkan olması durumunda net serveti 50 milyon doların üzerindeki kişilerden yüzde 2 vergi almayı planlıyor. Sanders ise 32 milyon dolardan fazla gelire sahip kişilerden yüzde 1 ilave vergi almayı öneriyor. Servet vergisine yanaşmayan Trump ise orta sınıf ailelerin vergi yükünü azaltacağını vaat ediyor. Benzer vaatler ve tartışmalar Fransa'nın da gündeminde.
Servet vergisini savunanlar, bu uygulamayla gelir ve servet dağılımının daha adil hale geleceğini ve kamunun eğitim, sağlık, altyapı ve Ar-Ge yatırımlarına daha fazla kaynak aktarabileceğinin altını çiziyorlar. Diğer taraftan servet vergisinin yatırımları azaltacağını, zenginleri vergi cennetlerine kaçıracağını ve ekonomik büyümeyi yavaşlatacağını düşünenler var. Servet vergisinden sonuç alabilmek için G20 ülkelerinin koordineli hareket etmeleri gerekiyor. İlk etapta G20 ülkeleri servet vergisini hep birlikte uygulamaya sokmalılar. Servet transferlerinin daha yakından takip edilmesini sağlayacak teknolojik mekanizmalar oluşturulmalı. Büyük veri teknolojisi bu konuda gelecek vaat ediyor. G20 ülkelerinin, vergi cenneti ülkeler üzerinde baskı uygulayarak servetin buralara kaçmasını da engellemeleri lazım. Eğer popülist partilerin daha fazla yükselmesinin yanı sıra Brexit ve ticaret savaşları gibi belirsizliklerin küresel ekonominin altını oymasını istemiyorsak, dünya genelinde büyümeyi daha kapsayıcı hale getirecek politikaları hayata geçirmemiz gerekiyor. İyi tasarlanmış ve koordineli şekilde uygulanan servet vergisi, bu politikaların bir örneğini oluşturabilir. Bakalım insanın olduğu yerde nefis, ülkelerin olduğu yerde ise güç mücadelesi, servet vergisi gibi büyümeyi daha kapsayıcı hale getirme potansiyeli taşıyan politikalara ne kadar müsaade edecek.
[Sabah, 17 Kasım 2019].