UZMANLARA göre salgının daha başlarındayız. İlk yarısını bile atlatmadık. Tablonun bu kısmı gerçekten iç karartıcı. Tedbirlere uymaya devam edersek salgının ikinci yarısı ilkine göre daha kolay geçecek. İlk yarıda artan vaka ve ölüm sayıları ikinci yarıda azalacak.
Sıfır vakayı görmemiz belki de şimdilik çok uzak bir hedef. Ama azalan sayıları daha yakın zamanda görebiliriz. Bu da tablonun umut veren kısmı.
Kimse ileride ne olacağıyla ilgili kesin bir şey söyleyemiyor. Salgın ülkemizde görülmeden önce çok sıkı tedbirler aldık. Bunların bir kısmı vatandaş olarak bizim gördüklerimiz.Bir kısmı da sessiz sedasız alınan tedbirler. Mesela Sağlık Bakanlığı'nın ülkemizdeki ilk vaka görülmeden çok önce tedavide kullanılacak bazı ilaçların eczaneden satışını yasakladığını, piyasadaki ilaçları toplayıp ihtiyacı olan hastaya özel verdiğini öğrendik. Bu sayede ilaç stokçuluğunun önüne geçildi ve şuan ülkede salgınla mücadelede kullanılan ilaçlar noktasında bir sıkıntı yok. Keza okulların tatil edilmesi, eğlence yerlerinin kapanması, sosyal izolasyon gibi birçok tedbiri diğer ülkelere göre çok erken bir zamanda hayata geçirdik.
İleride ne olacağıyla ilgili kesin konuşamasak da bu tedbirler sayesinde İtalya gibi bir felaket senaryosunun içerisine yuvarlanmayacağımızı umut ediyoruz. Test sayısı arttıkça vaka sayısı artıyor ve bu toplumda zaman zaman moral bozukluğuna neden oluyor. Öte yandan vefat oranlarında ve yoğun bakım oranlarında durumu en iyi olan ilk ülkeler arasında yer aldığımızı da unutmayalım. İyi gidişi bozmamak için alınabilecek en etkili tedbir sosyal izolasyona devam etmek. Sosyal izolasyonu uygulamak için de toplumla devlet arasındaki güven ilişkisinin bozulmaması gerekiyor. Optimar'ın yaptığı Türkiye'nin Nabzı araştırmasının Mart ayı verilerine göre toplumun %40'ı Sağlık Bakanlığı'nın aldığı tedbirleri tamamen yeterli buluyor. Yüzde 33'lük bir kesim ise tedbirlerin yeterli olduğunu ancak ileride arttırılması gerekebileceğini düşünüyor.
Sadece toplumun %25'i tedbirlerin yetersiz olduğunu düşünüyor. Bu veriler toplumla devlet arasındaki güven ilişkisini açıkça gösteriyor.
İnsanlar yöneticilerin söylediklerine, açıkladıklarına güvendikleri için tavsiyelerini dinleyip sosyal izolasyona riayet ediyorlar.
Tabii ki daha önce olduğu gibi bu olumlu tabloyu bozmak isteyenler var. Vaka artış hızının düşük çıktığı günler 'hükümet gerçek verileri gizliyor' yalanını dolaşıma sokuyorlar.
Ertesi gün artış verileri düşük çıkınca bu sefer 'neden sokağa çıkma yasağı ilan edilmiyor' diye ortalığı karıştırıyorlar. Üstelik çok kolay yalan söylüyorlar. Tablonun çok karanlık olduğu İtalya, ABD, Fransa gibi ülkelerde bile sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş değil. Bölgesel olarak karantinaya alınan bazı yerler var ama hiçbir yerde sokağa çıkma yasağı yok. Türkiye'deki gibi sosyal izolasyon tedbirleri uygulanıyor. Kaldı ki Türkiye sosyal izolasyon konusunda birçok ülkeden daha başarılı bir durumda. İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre Türkiye genelindeki hareketlilik %90 oranında azaldı.
Hal böyleyken sokağa çıkma yasağı istemenin gerekçesi ne ola ki?
Ülkede karmaşa çıkarmak, devlet tedbir almıyor diyerek toplumun güvenini boşa çıkartmak, ekonomik faaliyetin tamamen durmasını sağlamak, üretim yapılamayacağı için rafların boş kalmasını istemek ya da ucuz siyaset yapmak?
[Takvim, 3 Nisan 2020]