İran'ın 8. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 19 Mayıs günü beklenmedik bir helikopter kazası sonucu hayatını kaybetti. Reisi ile aynı helikopterde bulunan Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahiyan da kazadan sağ kurtulamadı. Bu şok edici gelişme, İran hükümetinin iki önemli ve etkili isminin kaybı, şüphesiz ki İran siyasetinde dengeleri değiştirecek bir öneme sahip. İran'ın yeni cumhurbaşkanının kim olabileceğine dair senaryolar hız kesmeden dolaşıma girdi. Uzmanlar bu konudaki fikirlerini belirtirken bir sonraki dini liderin kim olabileceğine dair de hesaplamalar ve analizler yapıyorlar. Geleceğe dair tahminler elbette önemli. Fakat bu tahminlerin yere sağlam basması için İran siyasetinin aktüel bağlamını da iyi tespit etmek önem arz ediyor. Zira isimler kadar içeride ve dışarıda siyasetin yapısal şartları da belirleyici olacak. Belki de isimlerden daha fazla. İbrahim Reisi, İran'ın görevi başında hayatını kaybeden ikinci cumhurbaşkanı oldu. Devrimin ilk zamanlarında Muhammed Ali Recai'nin bir ay bile sürmeyen cumhurbaşkanlığına son veren bombalı terör eylemi, o günlerin olağanüstü atmosferinde olağan bir olay olarak görülebilir. Ancak 2024 yılında, İran gibi önemli bir ülkenin cumhurbaşkanının, ardında pek çok soru işareti bırakan bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesi, oldukça sıra dışı bir gelişme. İran-İsrail dolaylı çatışmasının doğrudan çatışma halini alması, birbiri ardına suikast ve sabotajların yaşanması, akıllara Reisi'nin ölümünün de benzer bir hesaplaşmanın ürünü olup olmadığı sorusunu getirdi. Bu konuda henüz ciddi bir delile rastlanmamış olsa da spekülasyonların sonu gelmeyecek. Üstelik İran-Azerbaycan geriliminin "tatlıya bağlanma"ya başladığı bir zamanda, tam da Reisi-Aliyev görüşmesinin ve Aras Nehri üzerinde inşa edilen barajların açılışlarının yapılması sonrasında bu kazanın yaşanması, zihinlere kuşku tohumları ekti. Acaba bu yakınlaşmayı arzu etmeyen bazı odaklar bir suikast tertip etmiş olabilirler miydi? Dahası İran-ABD gizli müzakerelerinin Umman arabuluculuğu ile gerçekleştiği bir zamanda bu kazanın gerçekleşmesi bir tesadüf olabilir miydi? Hangi aktör, İran'ın hem Azerbaycan hem de ABD ile ilişkilerini yoluna koymasından rahatsızlık duyabilirdi? Son dönemlerde yaşananlar ve hem ABD hem de Azerbaycan'ın dış politika tercihleri göz önünde bulundurulunca akla ilk gelenin İsrail olacağı su götürmez bir gerçek. Elbette her büyük siyasi gelişmenin muhtemel etkileri üzerinden sebep odaklı akıl yürütmek mümkündür. Ancak olaylar olup bittikten sonra yapılan bu akıl yürütmelerin somut delillere dayanmadığı durumlarda kesin sonuçlara ulaşmak, kulağa ne kadar mantıklı gelirse gelsin, doğru olmayacaktır. Diğer taraftan gerçekten Reisi ve Abdullahiyan'ın ölümlerinin İran'ın dış siyasetinde bir kırılma yaratıp yaratmayacağı sorusu üzerine düşünmek gerekiyor. Reisi öldüğü için İran-Azerbaycan yakınlaşması yarım mı kalacak? İran-ABD müzakereleri sona mı erecek? Şahsen bu iki soruya da cevabım hayır. Zira öncelikle son dönemde yaşanan diplomatik gelişmeleri abartmamak gerekir. ABD ile İran, her ne kadar diplomatik ilişkilere sahip olmasalar da defalarca gizli ya da açıktan görüşmüşlerdir. Bu görüşmelerde Umman'ın arabuluculuk yapması da artık rutin kabilinden değerlendirilebilir. Azerbaycan-İran gerilimi de iki barajın açılışıyla ortadan kalkacak yüzeysel bir gerilim olmadığı gibi Reisi'nin ölümüyle tüm yumuşama süreci de çöpe gitmeyecektir. Öte yandan bu süreçler Reisi hükümetince yürütülse dahi karar mercii hiçbir zaman cumhurbaşkanlığı makamı olmamıştır. Dini liderlik makamı İran'ın dış siyasetinin genel çerçevesini çizer. Hamaney'in onayı dışında ABD ile görüşülmez, büyük dış politika kararları alınamaz. Hal böyle olunca ve Hamaney'in "devlet işlerinde aksama olmayacaktır" açıklaması da dikkate alınınca, İran'ın dış siyasetinin olduğu gibi devam edeceği sonucuna varılabilir. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Reisi'nin ölümünün ardından üzüntü ve şaşkınlığını dile getirdiği açıklamalar yapmakta gecikmedi. ABD Dışişleri Bakanlığı da Reisi ve Abdullahiyan'ın ölümünden dolayı İran'a resmi başsağlığı dileklerini iletmişti. Ülkenin yeni cumhurbaşkanı ise sürpriz bir isim olmayacaktır. İran siyasetindeki sıkışmışlık, her ne kadar değişim yanlısı bir ismin cumhurbaşkanlığıyla bir nebze gevşeyebilecekse de müesses nizamın elitlerinin bu seçeneğe izin vermesi çok düşük bir ihtimal. Dış politika kararlarının ve icrasının ana aktörleri olan velayet-i fakih makamı ve Devrim Muhafızları Ordusunun belirleyiciliği devam edecek. Yeni cumhurbaşkanı da onlara yakın bir isim olacak. Bu yüzden İran'ın bölgesel siyasetinde de kopukluk ya da kırılmadan değil süreklilikten bahsedilmeye devam edilecek. Türkiye açısından da İran ile ilişkilerde sürpriz gelişmelerin yaşanmayacağı ifade edilebilir. Zira Türkiye-İran ilişkilerinde jeopolitik dengeler ve bu ilişkilerin yüzlerce yıllık geleneksel yapısı, cumhurbaşkanı değişimlerinin etkisini minimize etmektedir. Komşuluk hukuku gereği Türkiye, İran'ın da talebi üzerine Reisi'nin helikopterinin düştüğü mahallin tespit edilmesi adına kaynaklarını seferber etmiştir. Türkiye'nin yardımları sonrası İran tarafı da teşekkürlerini iletmiştir. Zor zamanlarda dayanışma ve yardımlaşma uluslararası ilişkileri besleyen bir niteliktedir. İran'ın Türkiye'ye hava sahasını açması da darda kaldığında kimden kuşku duymayacağını ve gözü kapalı güvenebileceğini göstermesi açısından önemli bir örnek olmuştur.
[Sabah, 25 Mayıs 2024]