SETA > Yorum |

PKK Saldırılarının Bağlamı ve Kuzey Irak Pususu

Kürt sorunu, Irak'ın işgalinden sonra bölgesel bir sorun haline geldi. PKK terörü ve Kürt sorununun yönetilebilir bir hal alamamasının nedeni ise Türkiye'nin hesap ve çıkarlarının ABD, Avrupa, İsrail, İran ve Kuzey Irak Kürt yönetimin çıkarlarıyla çelişiyor olmasıdır. Bu noktalarda yapılması gereken, öncelikle diplomatik yöntemlerle meseleyi uzun vadeli bir müzakere süreci olarak görerek, en azından ABD ve Avrupa ülkelerinden bir kısmının Türkiye'nin yanında yer almasını sağlayabilmek, diğer bölge ülkeleriyle de bu konuyla ilgili uzlaşı alanlarını artırmak ve çok boyutlu bir diplomasi sürdürmektir.

“SavaÅŸ davulları çalmaya baÅŸladığında, mutedil sesler hain ilan edilirmiÅŸ”

 

Türkiye son dönemde yoÄŸunlaÅŸan PKK saldırıları nedeniyle Kuzey Irak’a sınır ötesi operasyona ÅŸartlandı. Türkiye’nin yeniden terör güvenlik sarmalına girmesi ÅŸüphesiz son dönemde dış politika ve iç politikada edinilen önemli kazanımları riske atacaktır. Bu nedenle terör tehlikesi izale edilmeye çalışılırken bu kazanımlar gözetilerek  kapsamlı ve uzun soluklu bir vizyonla hareket edilme zorunluluÄŸu vardır. Görünen o ki OrtadoÄŸu kazanı önümüzdeki bir kaç onyıl daha kaynamaya devam edecektir ve terör sorunu da bu kargaÅŸanın parçasıdır. Türkiye için asıl risk yeni bölgesel diplomatik vizyonunu kaybederek iktisadi ve siyasi geliÅŸimini feda etmesidir. BölgeselleÅŸen terörün amacı da  Türkiye’yi yeni vizyonundan, siyasi ve iktisadi geliÅŸim sürecinden alıkoymaktır.

Kuzey Irak ile ilgili mevcut gerilim yalnızca son iki PKK saldırısının ürünü deÄŸildir. Türk kamuoyu bir yıldan uzun bir süredir medya aracılığıyla Kerkük, PKK konuları saldırgan bir üslupla gündemde tutularak ve Kuzey Irak bölgesel liderlerinin açıklamalarının sunumlarıyla sınır ötesi operayona ÅŸartlandırılmış durumdadır. Son terör saldırılarının baÅŸ müsebbibi olarak Kuzey Irak bölgesel yönetiminin liderlerini görerek, sorumluluÄŸu tamamiyle onlara yıkmak  gerçekçi bir yaklaşım deÄŸildir. Bu saldırılar bugün Kuzey Irak liderlerinin çıkarlarıyla örtüÅŸüyor olabilir ancak bölgede uzun vadeli PKK varlığı Barzani ve Talabani’nin çıkarlarıyla da çeliÅŸmektedir. PKK varlığı kendi egemenlik alanlarına tehdit olmakla kalmaycak, iktisadi açıdan bağımlı oldukları Türkiye ile iliÅŸkilerini de devamlı gerecektir.

Türkiye, dış politikasında son yıllarda yapmış olduÄŸu yapıcı ve üretken çıkışları ve etkin adımlarıyla OrtadoÄŸu’da hemen tüm taraflarla doÄŸrudan konuÅŸabilen ve çatışma yönetimi sürecine aktif olarak müdahil olabilen bir aktör haline geldi. OrtadoÄŸu’daki bloklaÅŸmaların doÄŸrudan tarafı olmayarak daha etkin bir diplomasi yürüttü. Bu da Amerika, Ä°srail eksenine dayanan geleneksel edilgen OrtadoÄŸu siyasetinden bir kopuÅŸu ifade etmekteydi. Bu kazanımlar ve faaliyete geçen sivil diplomasi, ekonomik yardım ve iÅŸbirliÄŸi , kültürel iliÅŸkileri de içine alan çok boyutlu diplomasinin enstrümanları Türkiye’ye uluslararası arenada yeni imkanlar sunmaya baÅŸladı. Türkiye’nin gerek OrtadoÄŸu ülkeleri nezdinde gerekse de Avrupa ülkeleri nezdinde saygınlığı ve önemi artmaya baÅŸladı. Bu da Türkiye’ye siyasi ve iktisadi açıdan yeni iÅŸbirliÄŸi olanakları saÄŸladı.

Bu dönüÅŸüm Türkiye’yi çantada keklik görmeye alışık Pentagon ve Ä°srail lobisini son derece rahatsız etmiÅŸ ve OrtadoÄŸu’ya dair hesaplarını yeniden gözden geçirmelerine neden olmuÅŸtur. Ermeni Soykırımı” iddialarıyla ilgili karar  tasarısının da Irak’ta böylesine belirsizliÄŸin yaÅŸandığı bir ortamda yeniden gündeme getirilmesinin  arkasında da Türkiye’yi  tekrar tepkisel, savunmacı ve askeri yönü ağır basan,  ABD-Ä°srail stratejik ekseni ile daha koordineli bir aktör konumuna getirmeyi arzulayan yaklaşım ile yakından ilgilidir. KomÅŸuları ve ABD ile kavgalı görüntüsü vermek, Türkiye’nin istikrarsızlığından çıkarı olan çevrelerin ve Türkiye’yi Amerikayla barıştırma karşılığında belli kazanımlar elde etmeyi amaçlayan lobilerin iÅŸine yaramaktadır. PKK meselesi Türkiye ile ABD arasındaki en önemli fay hattıdır ve Türkiye PKK aracılığıyla Irak bataklığına çekilmek istenmektedir. Talabani ve Barzani’nin rahatça konuÅŸmalarının ardında ABD tarafından şımartıldıkları gerçeÄŸi de yatmaktadır. Ancak Türkiye’nin Irak’a çekilmesi Kuzey Irak bölgesel liderlerinin çıkarlarıyla da çatışmaktadır.

Tüm bu kazanımlardan vazgeçerek SoÄŸuk SavaÅŸ döneminin askeri güvenlik konseptinin hakim olduÄŸu savunmacı reflekslere geri dönmek Türkiye’nin vizyonuna ket vurmak demektir. Böyle bir konuma dönüÅŸ Türkiye’yi uluslararası iliÅŸkilerde  sıkıntıya sokacağı  gibi OrtadoÄŸu politikasında da etkisizleÅŸtirerek kendi sorunlarına dış eksenli çözümler bulma arayışlarına itecektir. Asıl hesap Kuzey Irak ve PKK üzerine deÄŸil Türkiye’nin terbiye edilmesi ve son dönemdeki dış politika paradigmasındaki dönüÅŸümün geriye döndürelerek eski çizgisine oturtulmasıdır . Böyle bir ortamda iç politikada da siyaset ve diplomasinin alanı milli güvenlik söylemi lehine daraılacak ve askeri bürokrasinin hareket alanı eskiden olduÄŸu gibi geniÅŸleyecektir.

Amerika ve Ä°srail ÅŸu aÅŸamada Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz. Bu ülkeler Kuzey Irak bölgesel yönetiminin kısa vadede Türkiye’nin alternatifi olamayacağının da farkındadır. Türkiye’nin son dönemdeki  çok boyutlu yapıcı ve üretken politikasından rahatsızlık duyan ve Türkiye’yi ellerine geçen her fırsatta cezalandırmaya ve özür diletmeye çalışan Pentagon’daki bir kesim ve bazı lobiler, Türkiye’de yaÅŸanan son süreci ve artan terör olaylarını ellerini ovuÅŸturarak izlemektedirler. Türkiye terörle terbiye edilmeye çalışılmakta ve devamlı tahrik edilmektedir. Kuzey Irak ve PKK’ya gömülmüÅŸ, kendi içinde etnik sorunlar uÄŸraÅŸan bir Türkiye ne OrtadoÄŸu’nun yeniden ÅŸekillendirilmesi sürecine müdahil olabilir, ne Lübnan’da söz sahibi olabilir, ne Filistin’e dair adım atabilir ne de Ä°ran ve Suriye ile daha kapsamlı bir siyaset geliÅŸtirebilir. 80’li yıllarda Amerika’nın desteÄŸindeki Saddam rejiminin saldırılarıyla terbiye edilmeye çalışılan Ä°ran da bugün, ‘ABD’nin teröre karşı küresel savaşı’ çercevesinde  desteklediÄŸi PJAK terörüyle terbiye  edilmeye çalışılmaktadır. OrtadoÄŸu’da hakimiyet mücadelesi devam ettiÄŸi sürece terör örgütleri deÄŸiÅŸik isim ve misyonlarla varolmaya devam edecektir.Türkiye eÄŸer PKK lider kadrosundan bir kesimin teslimi karşılığında yeni dış politika paradigmasından vazgeçerek edilgen ve savunmacı pozisyonuna dönecek  olursa  iÅŸte o zaman karşı tarafın pususuna düÅŸmüÅŸ olacaktır.

Sınır Ötesi Operasyon Haricinde Neler Yapılabilir

Kuzey Irak ve OrtadoÄŸu’nun geneline dair yapılacak stratejik hesaplar ve belirlenecek siyaset askeri ve siyasi hedeflerin ötesine geçebilen 25-30 senelik bir perspektifi ve kapsamlı bir stratejik vizyonu içermek zorundadır. Gerek Kürt sorunu, gerek Irak’ın durumu gerekse de OrtadoÄŸu’nun genelindeki mücadele kısa vadeli fevri çıkışla yönetilemez. Gerilim ortamının sürmesi ve psikolojik gerilimin artması ülke içinde birlik ve beraberliÄŸi saÄŸlayamayacağı gibi ayrılıkçı söylemin ekmeÄŸine de yaÄŸ sürecektir. Öncelikli olarak yapılması gereken terör saldırılayla artan gerilimi düÅŸürerek krizi psikolojik, siyasi ve askeri açıdan yönetilebilir hale getirmektir. Hükümetin ve CumhurbaÅŸkanı Abdullah Gül’ün son dönemde iç politikada atmış oldukları yapıcı adımlar, Kürt meselesinin iç siyasi ve psikolojik yönünü yönetilebilir hale getirmek açısından önemlidir ve bu konudaki saÄŸduyulu mesajlar her ortamda yüksek sesle dile getirilmeye devam edilmelidir. Devletle GüneydoÄŸu halkının kucaklaÅŸması ÅŸeklinde algılanan bu adımlar, bölge halkı ve tarafından desteklenirken, PKK, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi liderleri ve bazı DTP’li üst düzey yetkililer tarafından tedirginlikle karşılanmaktadır. Medya ve siyasi liderler sorumluluk duygusuyla hareket ederek, Kuzey Irak konusunda saÄŸduyulu bir dil kullanmak zorundadır. Kuzey Irak’a yönelik hakaret içeren nitemeler Türkiye’de belli bir kesimi rencide etmekte ve etnik gerilimi körüklemektedir.

Kürt sorunu, Irak’ın iÅŸgalinden sonra bölgesel bir sorun haline geldi. PKK terörü ve Kürt sorununun yönetilebilir bir hal alamamasının nedeni ise Türkiye’nin hesap ve çıkarlarının ABD, Avrupa, Ä°srail, Ä°ran ve Kuzey Irak Kürt yönetimin çıkarlarıyla çeliÅŸiyor omasıdır. Bu noktalarda yapılması gereken, öncelikle diplomatik yöntemlerle meseleyi uzun vadeli bir müzakere süreci olarak görerek, en azından ABD ve Avrupa ülkelerinden bir kısmının Türkiye’nin yanında yer almasını saÄŸlayabilmek, diÄŸer bölge ülkeleriyle de bu konuyla ilgili uzlaşı alanlarını artırmak ve çok boyutlu bir diplomasi sürdürmektir. OrtadoÄŸu’da mutlak ittifaklar ve ideolojik saplantılar dönemi sona ermiÅŸtir. Bundan sonra yapılması gereken küresel ve bölgesel aktörlerle esnek, çok boyutlu ve aktif bir diplomasinin sürdürülmesidir. Türkiye’yi, Kıbrıs sorununda olduÄŸu gibi uluslararası arenada yalnızlaÅŸtıracak adımlardan kaçınılmalıdır. Ekonomik ve kültürel iÅŸbirliÄŸi ve etkileÅŸim de diplomasinin bir parçası olarak görülmeli ve bu konulara öncelik verilmelidir .

Kuzey Irak psikolojik, kültürel ve iktisadi olarak Ä°stanbul, Ankara ve Diyarbakır’a oldukça yakındır. Zamanla ticari ve sosyal etkileÅŸim açısından daha da yakınlaÅŸması söz konusu olabilir. Son dönemki restleÅŸmeler Türkiye lehine ilerleyen bölgesel entegrasyonu baltalayarak sınırın iki yakası arasındaki mesafeyi artırmaya neden olmaktadır. Hem Amerikalılar, hem Kuzey Irak Kürt liderleri hem de PKK’lılar bunun farkındadır. Bu iliÅŸkiyi geliÅŸtirmek ve barışçı yollarla sürdürmek Türkiye’nin lehinedir. Zira iktisadi açıdan istikrarlı ve demokrasisi baÅŸarılı bir ÅŸekilde iÅŸleyen bir Türkiye Kuzey Irak halkı açısından da çekim merkezi haline gelecektir. OHAL’in olduÄŸu, çatışmaların yaÅŸandığı ve tekrar ekonomik istikrarsızlık yaÅŸamaya baÅŸlayan Türkiye, baskıcı yönetim anlayışına sahip Barzani ve Talabani’nin bağımsızlık emelleri açısından daha arzulanır bir tablodur. Türkiye, hızla geliÅŸen Kuzey Irak’a tanklarıyla ve askerleriyle deÄŸilde, ticaret filoları, her düzeyde eÄŸitim veren okulları ve planlı yatırımlarıyla girmeyi tercih ederse bu etkileÅŸimden iki taraf da oldukça karlı çıkacaktır. Kuzey Irak Türkiye açısından düÅŸman deÄŸil önemli bir açılım imkanıdır, yeterki taraflar süreci bu ÅŸekilde algılayarak aradaki terör mayını ortak bir hamleyle etkisiz hale getirebilsin.  Türkiye’de sorumluluk sahibi yöneticiler hain ilan edilmeyi göze alabilecek cesareti göstererek bölgesel barış, istikrar ve iÅŸbirliÄŸini önceleyen adımlar atmalıdırlar. Bu adımların uzun vadeli sonuçları ucuz kahramanlıklardan daha fazla tatmin edici olacaktır.

Anlayış - Kasım 2007