SETA > Yorum |
PKK PYD Almanya İçin de Yakın Tehdit

PKK / PYD Almanya İçin de Yakın Tehdit

Alman siyasetinin bugünlerde Afrin operasyonuna karşı sert duruşunun en az iki temel sebebi var. Bunlardan birincisi Almanya’da terör yandaşlarının şiddet içerikli saldırılarını Alman kurum ve kuruluşlarına yönlendirmesi ikincisi ise Türkiye’nin yakın coğrafyasında bölgesel oyun kurucu güç konumuna gelmesi ve kendine daha geniş nüfuz alanı sağlamasıdır.

Almanya’da ikamet eden Türk toplumu yıllardır ırkçı ve İslamofobik hakaret ve fiziki saldırılara maruz kalıp, Alman devlet kurumlarının kurumsal ayrımcı uygulamaları ile karşılaşmıştır. 2017 yılında Müslümanlara ait kurum ve kuruluşlara yönelik resmi kayıtlara geçen saldırıların sayısı bin civarında gerçekleşmiştir. Lakin resmi kayıtlara geçmeyen ya da adi suç kategori hanesine yazılan İslamofobik saldırıların sayısının çok daha fazla olduğu bilinen bir gerçektir.Yasal haklarını savunma noktasında yeterli olamayan Türk toplumunun sivil toplum kuruluşları bu süreçte Alman kamuoyu nezdinde sürdürebilinir etkiye sahip çalışmalar da yapamamıştır. Geldiğimiz noktada maalesef Alman kamuoyunda Türk toplumunu yakından ilgilendiren meselelerde karşı tarafın  yorum üstünlüğü göz önünde bulundurulduğunda Türk diasporası tartışmalarda nesne olmaktan kurtulamamıştır ve Türk toplumu bu tartışmaları etkileyebilecek bir aktör konumunda daha değildir.

Tam bu ortamda Türk toplumu Almanya’da başka bir cepheden alçakca saldırıların hedefi haline gelmiştir. Yıllarca Almanya’da palazlanan terör örgütü PKK ve paravan örgütleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü Afrin operasyonuna yönelik duyduğu kin ve nefretten dolayı Almanya’da yaşayan Türk toplumuna saldırarak ortalığı birbirine katmaktadır. PKK/PYD/YPG daha önce de Almanya genelinde Türk kurum ve kuruluşlarını hedef almıştır lakin şimdi şiddet eylemlerini artırararak Camilere de saldırmaya başlamıştır. Afrin operasyonunun başlamasından beri yaklaşık 40 camiye saldırı düzenlenmiştir. Ayrıca yüzün üzerinde şahıs, bina, araç ve iş yerlerine zarar verilmiştir. Neredeyse hergün terör örgüt yandaşları Alman-ya’nın farklı şehirlerinde eşzamanlı protesto yürüyüşleri tertipleyip Türklerin yaşadığı muhitlerde Türk bayrağı yakarak mahalle sakinlerini tahrik etmeye çalışmaktadır. Camilerin teröristlerce kundaklama girişimi saldırıların artık farklı bir hedefi olduğuna işaret etmektedir. Burada amaç din bağıyla pekişen Türk-Kürt kardeşliğini bozmak ve bu birlikteliğe nifak tohumları ekmektir. Aynı zamanda Alman kamuoyunda mevcut negatif İslam algısını da hesaba katarak Islamofobik çevrelerin sempatisini kazanmak istemektedirler. Terör örgütünün Alman kamuoyuna vermek istediği mesaj: “Kürtler sadece Suriye’de radikal İslamcılarla mücadele etmiyor aynı zamanda Almanya’da ‘terör yuvası’ olan ve ‘Erdoğan propagandası yapan’ camileri de hedef alıyor.”

Saldırıların şiddeti ve sayısının artmasına rağmen Alman güvenlik birimleri tarafından daha sert önlemlerin alınmaması Almanya’da yaşayan Türklerin tedirginliğini artırmaktadır. Türklerde bir taraftan yabancı düşmanı ırkçıların, diğer taraftan terör örgütü destekleyicilerin saldırılarına maruz kalıp adeta şiddet ablukası altına alınmış olma hissiyat ve korkusu hakim bugünlerde. Gittikçe artan saldırıların adeta meydan okurcasına alenen yapılması ve sosyal medyadan görüntülerin paylaşılıyor olmasına rağmen, bu eylemlerin Alman kamuoyu tarafından önemsenmediği gözlenmektedir.

Düşmanlığın merkezi medya

Alman kamuoyunun bu saldırılara karşı tutumunu doğru okuyabilmemiz açısından Alman siyasetinin ve medyasının Afrin operasyonu ve terör yandaşların Almanya’da saldırılarına yönelik duruşunu mercek altına almamız faydalı olacaktır.

Başka ülkelerde olduğu gibi Almanya’da da kamuoyunu yönlendiren kritik aktörlerden en belirleyicisi yazılı ve görsel medyadır. Özellikle son iki buçuk yıldır Alman medyası Türkiye’nin aleyhine ve dolayısıyla itibarsızlaştırılmasına yönelik irrasyonel ve manipulatif bir haber anlayışı ile Alman kamuoyundaki negatif Türkiye algısını daha da pekiştirmiştir.

Alman medya camiasında bu bağlamda kara propaganda adına yönlendirmenin baş aktörü Axel Springer Medya Grubu’dur. Yönetim Kurulu Başkanı Mathias Döpfner kendisini Türkiye aleyhinde mücadeleye adadığını açıkça beyan etmekten de çekinmemektedir. Bu bağlamda apar topar kendi tabiriyle marksist ideoloji formasyonlu Deniz Yücel’in 2015 yılında Axel Springer’in koyu muhafazakar Die Welt gazetesinin Türkiye muhabir-liğine getirilmesi de Döpfner’in hamlesidir. Deniz Yücel Alman medya camiasında muhabirlikten ziyade kışkırtıcı üslubu olan bir aktivist olarak tanınmaktadır ve  Alman medya çevrelerinde saygınlığı bulunmamaktadır. Axel Springer Grubunun Türkiye karşıtı kampanyalarından bazı somut  örnekler vermek de mümkündür. Axel Springer’in amiral bulvar gazetesi Bild’in Türkiye’de referandum sürecinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Siste-mine karşı Türkçe yazılı  kampanya yürütmesi, Döpfner’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret içeren şiirinden dolayı Böhmermann’a medya üzerin-den dayanışma ve tebrik mesajı göndermesi bu duruma verilebilecek önemli örneklerdir. Yine Döpfner’in Alman borsasının en büyük 30 şirketine Türkiye karşıtı bir kampanyada yazılı olarak yer almaları çağrısında bulunması ve hiç bir şirketten olumlu bir geri dönüs olmaması dolayısıyla böyle bir inisiyatifin başarısız olması da yine Axel Springer Medya grubun Türkiye karşıtlığına verilebilecek diğer bir örnek olarak zikredilebilir.

Bu gruba ait Bild ve Die Welt gazetelerinin Afrin operasyonu ve Almanya’da terör örgütü destekleyicilerin saldırılarıyla ilgili haberleri gerçeklik-ten uzak ve kışkırtıcı niteliktedir. Mesela Afrin’in TSK tarafından kurtarılmasını Die Welt muhabiri Alfred Hackensberger 19.03.2018 tarihli yazısın-dan şöyle yorumlamıştır: “...Afrin’de artık siyah çarşaflı kadın öğretmenler Suriyeli çocuklara Türk kültürü ve dili öğretecek...” ve “....YPG’nin Af-rin’den çekilme sebebi sivil insanların zarar görmemesi ve şehrin tahrip edilmemesi....” Bu ve benzer mesajlarla bir taraftan Türkiye’nin işgalci ve sömürgeci bir ülke olduğu ve PKK/PYD/YPG terör örgütün masum ve mazlum olduğu algısı yaratılmaktadır. Almanya’da son haftalarda vuku bulan saldırılarla ilgili habercilik anlayışı da farklı değildir. Terör örgütü destekçilerinin saldırılarıyla ilgili “Hukuk dışı olduğu” tespitinin hemen ardından “Camiler ve derneklerde Erdoğan propagandası yapıldığı” bilgisi paylaşılmaktadır. Bu yönü ile cami saldırıları meşru bir zemine çekilmektedir. Alman medyasının Axel Springer öncülüğünde Türkiye konusundaki habercilik anlayışı gerçeklikten uzak, manipülatif ve kışkırtıcı niteliktedir.

Rapor ihlal yok diyor

Bu tek taraflı habercilik anlayışı aynı zamanda Alman siyasetçilerinin Türkiye aleyhinde açıklamalar yapmasına da çanak tutmaktadır. Angela Merkel yeni hükümetin şansölyesi olarak Federal Meclis’te ilk konuşmasında Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlayışla karşıladığını lakin Türk askerinin Afrin’e girip kalıcı olmasına şiddetle karşı geldiğini ifade etmişti. Bunu müteakiben bir hafta önce Federal Meclis’te Afrin operasyonu tartı-şıldı. Hükümeti kuran siyasi partilerin Meclis grubu başkanları dahil olmak üzere Yeşiller Partisi ve Sol Parti, Türkiye’ye yönelik ağır ithamlar husu-sunda mutabakat sağladı. Meclis’te yapılan bu tartışmada Türkiye’ye yönelik suçlamalara bakıldığında Alman medyasında çarpıtılarak vurgulanan ithamlardan ibaret olduğu görülecektir. Afrin’de “yağmalama”, “Alman silahları ile sivil Kürtlerin öldürülmesi”, “Afrin operasyonunun başlı başına uluslararası hukuka aykırı olduğu” gibi konuları gündeme getirilenler çok da fazla kişi değildir. Garip olan durum, Federal Meclis’in kendi Bilimsel Merkezinin (Wissenschaftlicher Dienst) 02.02.2018 tarihli bilirkişi raporunda Zeytin Dalı Harekatı’nın uluslararası hukuku ihlal ettiği tezinin doğrulanamayacağı sonucuna varmış olması. Yani Alman siyasiler Afrin operasyonunun meşruiyetini sorgularken kendi Meclislerinin bilirkişi raporu bu tezin aksini savunmaktadır.

Almanya’ya terörist göçü

Alman siyasetinin bugünlerde Afrin operasyonuna karşı sert duruşunun en az iki temel sebebi vardır. Bunlardan birincisi Almanya’da terör yandaşlarının şiddet içerikli saldırılarını Alman kurum ve kuruluşlarına yönlendirmesi ikincisi ise Türkiye’nin yakın coğrafyasında bölgesel güç olarak oyun kurucu konumuna gelmesi ve bununla birlikte kendine daha geniş nüfuz alanı sağlamasıdır.

Alman güvenlik uzmanlarının öngörüleri, PKK/PYD/YPG’nin Almanya yapılanmasının Alman radikal sol militanları ile koordineli bir şekilde terör eylemlerini artıracağı ve hedeflerine Alman kurum ve kuruluşlarını dahil edeceği yönündedir. Alman devleti bu aşamaya gelindiğinde PKK/PYD/YPG Almanya yapılanmasının Almanya’nın iç güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu anlayacaktır.

Alman devletini endişelendirmesi gereken asıl gelişme Afrin’den kaçan PKK/PYD/YPG teröristlerin artık dünyanın her yerinde hedeflere saldırma açıklamasıdır. Avrupa’da hedef ülkelerin başında Almanya’nın gelmesi mantıklıdır. YPG’nin saflarında savaşmak için Almanya’dan giden terörist sayısı tahminen 500’ün üzerindedir. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından hezimete uğratılan bu militanların büyük kısmı daha da radikalleşmiş bir ideolojik formasyonla muhtemelen Almanya’ya geri dönüp silahlı ve bombalı eylemlere eğilimli bir ruh halinde olup Almanya’nın iç güvenliği için ciddi tehdit oluşturacaktır. Bundan dolayı Alman güvenlik birimlerinin şimdiden gerekli tedbirleri alması gerekmektedir.

Türkiye hükümeti bu bağlamda terör örgütleri ile mücadelesini sürekli gündemde ve diri tutmak durumundadır. Aynı zamanda Türkiye’nin Al-manya nezdinde kamu diplomasisi araçlarıyla terör örgütü PKK/PYD/YPG’nin gayesinin demokrasi ve insan hakları mücadelesi olmadığını, bunun aksine terör eylemleri, haraç toplama, uyuşturucu ticareti ve militan yetiştirme olduğunu anlatması gerekmektedir.

[Star Açık Görüş, 24 Mart 2018].


Etiketler »