15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişiminin ardından Türkiye’de siyasetin daha yapıcı ve kuşatıcı bir ruhla kurgulanabileceği yeni bir toplumsal moment yakalandı. Bu moment Türkiye’nin bütün unsurları ile yeniden bir millet olarak inşasını ve kadim hasımlıkların onarılmasını sağlayacak eşsiz bir imkan sunuyor. Türkiye’de iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasetçilerin en önemli sorumluluğu bu imkanı değerlendirerek Türk siyasetini daha yapıcı bir noktaya taşımaktır. Ancak Türkiye’nin yapıcı bir gündeme odaklanmasının önünde önemli engeller bulunuyor. Terör ve bölgesel istikrarsızlık Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en önemli meydan okumalardır. Üstelik Türkiye’yi tehdit eden terör örgütleri Ankara’nın bölgesel etkinliğini sınırlamaya çalışan ülkelerce desteklenmektedir. Bu yönü ile Türkiye’nin son dönemde iç siyasette yaşadığı dalgalanmalarla bölgesel siyasette yaşadığı dalgalanmalar arasındaki sınır silikleşmiştir.
Birbirileri ile bağımsızmış ve hatta rakibiymiş gibi görünen PKK, DAEŞ ve FETÖ gibi terör örgütlerinin eylemlerinin aslında birbirlerine zemin hazırladıkları görülüyor. Türkiye’nin Cerablus’taki DAEŞ varlığına yönelik başlattığı operasyona ilk tepkinin PYD-YPG cephesinden gelmesi bu anlamda manidardır. Türk devletini ve toplumun çeşitli kesimlerini hedef alan bu eylemlerin en önemli amacı Türkiye’yi, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizildiği ve siyasetin yeniden kurgulandığı bir ortamda oyun dışında tutmaktır. Daha ilginç olan ise bölgesel çıkarları birbiri ile çelişiyormuş gibi görünen aktörlerin Türkiye’nin oyun dışında tutulması konusunda benzer çabalar sergiledikleri ortadadır. Ayrıca Türkiye’yi tehdit eden terör örgütleri, Türkiye’nin bölgesel etkinliğinden rahatsızlık duyan aktörler tarafından da araçsallaştırılıyor. Türkiye, hasımlarının bu örgütleri kullanmasını eleştirmek yerine bu örgütlerin etkinlik alanını daraltacak yapısal hamlelerde bulunmak durumundadır. Bu doğrultuda Ankara’nın terörle mücadelesini bütüncül ve çok katmanlı bir şekilde düşünmesi bir zorunluluktur. Türkiye’nin nihai amacı terör aracını hasımlarının elinden almak olmalıdır.
Türkiye’nin İçinde Bulunduğu Güvenlik Ortamı
Türkiye; PKK, DAEŞ, DHKP-C ve FETÖ gibi dünyanın en karmaşık ve acımasız terör örgütlerine karşı eş zamanlı bir mücadele içerisindedir. Bu örgütler ise Türk toplumunun sinir uçlarına dokunarak etkinlik alanlarını genişletme çabası içerisindeler. Bu örgütlerden birinin varlığı ve eylemleri diğerlerinin eylemlerine zemin hazırlıyor. PKK, DHKP-C ve DAEŞ gibi örgütlerin de önümüzdeki süreç içerisinde toplumun sinir uçlarına ve kimlik temelli ayrışmalarına özellikle saldırmalarını öngörmek durumundayız. DAEŞ tarafından yapıldığı veya azmettirildiği tahmin edilen Gaziantep’te bir düğüne yapılan intihar saldırısı tam da belli bir kesimde toplumsal infial uyandırmak için planlanan bir eylemdir. Nitekim HDP ve PKK bu saldırı sonrası kutuplaşmayı körükleyici bir tavırla kendi varoluşlarını ve eylemlerini meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Bahsi geçen bütün bu örgütlerin eylemleri birbirlerine zemin oluşturmaktadır.
Türkiye açısından hem 15 Temmuz darbe girişimine zemin hazırlayan hem de bu girişimin bastırılmasının ardından oluşan olumlu atmosferi zehirleyen en önemli sorun ise PKK, DAEŞ ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin 2015 yazında koordineli olarak başlattıkları Türkiye’yi hedef alan eylemleridir. Bu örgütler 15 Temmuz’da FETÖ’nün Türkiye’nin devlet yapısı ve bürokrasisi içerisinde yapmış olduğu ağır tahribatı kendi eylemleri için yeni bir fırsat alanı olarak görüp saldırılarını yoğunlaştırabilirler. Ağustos’un ikinci yarısında artan PKK ve DAEŞ eylemleri ise bunun ilk işaretiydi. Terör örgütleri, Batı’nın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin güvenlik, huzur ve demokrasisine dair kayıtsızlıklarını, kendi saldırıları için pasif onay olarak okumaktalar. Türkiye’nin uluslararası siyasetindeki yalnız görüntüsü, kendisini saldırılara daha da açık hale getirmektedir.
Türkiye Ne Yapmalı?
2011-2012’ye kadar model ülke ve başarı hikayesi olarak gösterilen ve bölgede barışçıl bir düzen kurma iddiasında olan Türkiye, terör ve bölgesel tehditlerle istikrarsızlaştırılmıştır. Terör saldırıları ve FETÖ’cü darbe girişimi Türkiye’nin bölgesel etkinliğine darbe vurmuştur. Bu istikrarsızlık ortamı ve kutuplaşma söylemi terör örgütleri açısından daha elverişli bir ortam oluşturmuştur. Güvenlik konuları ve önlemlerinin Türkiye’nin gündemini işgal etmesi Türkiye’nin ekonomi, kültür ve insani etkileşimler alanlarındaki yapıcı etki alanını da sınırlamaktadır. Türkiye eşzamanlı olarak hem güvenlik tedbirlerini artırıp hem de yapıcı gündeme yeniden odaklanmak zorundadır. Bu doğrultuda Türkiye kendi iç siyaseti ve bulunduğu bölgedeki genel durumu bütüncül olarak düşünerek terörle mücadelesine sistemik bir yaklaşım geliştirmek zorundadır. Böylesi bir yaklaşımın olmadığı ortam hem Türkiye’yi dışarıdan yönetmek ve yönlendirmek isteyen hem de içeriden istikrarsızlaştırmaya çalışan aktörlere fırsat alanları sunacaktır. Bu nedenle terör ve istikrarsızlığın alanını daraltacak yeni ve bütüncül bir ortam yaratmak Ankara’nın öncelikli sorumluluğudur.
Türkiye açısından atılması gereken en öncelikli adım terör için zemin oluşturmak amacıyla kullanılan toplumsal gerilim ve kutuplaşma ortamını mümkün olduğunca yatıştırmaktır. Toplumsal birlik ve bütünlük hissi terör eylemlerinin etkisini sınırlandıracak en etkili silahtır. Türkiye bunun için yurt içi ve yurt dışında etkin kamu diplomasisi ile PR kampanyası yapmak durumundadır. Yabancı basının ve özellikle de Batılı siyasetçilerin Türkiye’ye yönelik saldırıya varan eleştirileri terör örgütlerinin işini kolaylaştırmaktadır. Güvenlik tedbirlerini artırmak ve belirli süre için daha görünür kılmak terör örgütlerinin imkan alanlarını daraltacaktır. Vatandaşların devlete ve güvenlik güçlerine olan inanç ve güvenlerinin artması, simbiyotik bir şekilde var olan terör örgütlerinin zeminini büyük ölçüde kısıtlayacaktır. Bu nedenle hukuk ve özgürlükleri dikkate alacak şekilde güvenlik ortamı bütüncül olarak güçlendirilmelidir. Aynı anda etkin bir diplomasinin yürütülmesi Türkiye’nin elini uluslararası alanda da güçlendirir. Ankara’nın önceliklerini iyi tespit ettiği gerçekçi bir diplomasi ile kendine düşmanlık yapan terör örgütlerini baskılaması ancak böylesi çok boyutlu dinamiklerin harekete geçirilmesiyle mümkün olabilecektir.
[Kriter, 1 Eylül 2016].