Mimar Sinan, sarığında mücevher yerine pergel taşırmış. Dâhinin oldukça ilginç bu âdeti mesleki gereksinimden kaynaklanmış olsa da, muhteşem eserlerinin yanı sıra şahsi yaşamına da yansımış. Sinan'ın, hayatını pergel gibi yaşadığını anlatırken sarf ettiği şu söz, bunu en güzel şekilde özetliyor olsa gerek:
“Bir ayağım temel ilkelerde sabit durdu, diğer ayağımı da başka diyarları gözlemlemek için kullandım.”
Bu özlü söz, aslında kişilerin ötesinde toplumlar ve ülkeler için de yol gösterici nitelikte. Tarih boyunca haritalar üzerinde de epeyce iş gören pergel yaklaşımı, bugün de dünyanın modern güç mücadelelerini şekillendiriyor. Üstelik açıları iyiden iyiye genişleterek… Köşemizin müdavimleri, işi nereye vardıracağımı anladı bile. Yine şu hummalı küresel işbirliklerinden bahsediyorum. Özellikle de büyük ABD-Çin mücadelesinden.
DÜNYANIN GÖZBEBEĞİ
Kaç haftadır gündem yoğunluğundan fırsat olmadı ancak bugün konuyu yeniden ziyaret etsek iyi olacak. Hazır Cumhurbaşkanımız önderliğinde işadamlarımız da Çin ve Endonezya'yı ziyaret ederken
tam zamanı.
Bu arada, civar bölgenin başka ziyaretçileri de olduğunun altını çizeyim. Bir uçak dolusu işadamıyla, Endonezya da dâhil Güneydoğu Asya ülkelerini istikamet alan İngiltere Başbakanı Cameron, bunların başında.
Daha da önemlisi, Trans-Pasifik Ortaklığı TPP için yine hararetli çalışmalar başladı. Hawaii'de toplanan 12 niyetli ülke, anlaşmanın şekillenmesi için kapalı kapılar ardında stratejik kavgalar vermekte. Bildiğiniz gibi TPP, ABD'nin, küresel hâkimiyetini korumak ve Asya'yı Çin'e karşı dengelemek için planladığı bir ortaklık. Gelmiş geçmiş küresel ticaret anlaşmalarının en büyüklerinden olan TPP, ABD'nin çizdiği stratejik çemberin Pasifik tarafı. Nitekim Atlantik tarafında da Avrupa'yı çembere alan Trans-Atlantik TTIP var ancak bizim pergelimiz bugün oraya açılmayacak.
NEYİ ALIP VEREMİYORLAR?
Hawaii'de toplantı dedik. Öyle anlaşmazlıklar var ki, cennetimsi bir mekânda toplanmak gerginliği azaltır diye düşünülmüş olsa gerek. Zira bir yandan Obama, dönemine anlı şanlı bir diplomatik zaferle imza atmak istiyor, diğer yandan söz konusu ülkeler bu işten ne koparırız hevesinde.
Tabii hedef tatlı gözükse de, onca baş bir araya gelince menfaatler çelişiyor, tartışmalar uzuyor. Nedir alıp veremedikleri diye bakacak olursak da, farklı dinamiklere rastlıyoruz. Grubun iki dev gücü ABD ve Japonya'nın, bu işten en büyük karı toplayacak ülkeler olarak çıkması bekleniyor. Tabii aralarındaki hassas meseleleri hallederlerse… Örneğin, ABD Japonya'ya ağır koruma altındaki pirinç konusunda baskı yaparken, kendisi de otomotiv sektöründe taarruzla karşı karşıya. Kanada gibi birkaç ülke ise, süt ve tavuk pazarlarına karşı direniyor. Bir sıkıntılı alan da, ilaç sanayi. Bazı ilaçların patent korumaları, ABD'ye göre 12 yıl biçilen süre nedeniyle tartışmalı. Zira ucuz ilaca erişimi kısıtlıyor.
KAYBEDEN KİM?
12 ülkeden bazıları bu işten daha kazançlı çıkacak gibi. Böyle bir beklentiyi Vietnam yaşıyor. Beklentisinin altındaki ana sebep ise, Çin'den sapacak ticaretin kendisine akması. Tabii Asya-Pasifik bölgesindeki diğer ülkelerin alacakları tavır da, işlerin ne yöne evirileceğinde rol oynayacak. Bu anlamda, ABD'nin büyük ölçüde Çin kâbusundan uyanmak için kurguladığı bu rüyaya, Çin'in ileride katılıp katılmayacağı da sorgulanıyor. Tüm dinamiklere baktığımızda, bu bence oldukça zayıf bir ihtimal… Yine de bu işten en çok kaybedecek tarafın da Çin olacağı ortada. Hele ki olur da, diğer bazı bölgesel güçler de TPP'yi gün gelip cazip bulursa…
İşte tüm bu nedenlerle, Çin de yerinde durmuyor, duramıyor. O halde Obama seçim dönemi start vermeden bir karar çıksa diye beklerken, biz bir de Çin tarafına dönelim.
Obama'nın ABD'si küresel hamlelerini yapıp hem Asya-Pasifik hem de Avrupa'ya uzanırken, Çin'in pergeli de açıldıkça açıldı ve Asya, Avrupa ve hatta Afrika'yı çembere alıyor. Nasıl? Daha önce de yazıp çizdiğim Yeni İpek Yolu projesi üzerinden. Hatırlatayım; İpek Yolu sadece karadan değil, denizden de planlanıyor. OBOR denilen Bir Kuşak Bir Yol projesinden bahsediyorum. Çin durmadan usanmadan bu hayalin peşinde koşturuyor. Endonezya'nın da, deniz tarafının içinde olduğunun altını çizelim.
GELELİM BİZE
İşte tüm bu açılardan bakıldığında, dünya ekonomisi giderek entegre edilmek istendiği bir devirden geçerken, Türkiye'nin de pergelin aralığını genişleterek uzak diyarlara açılması kadar kritik bir zaman ve adım olamaz. Bu bağlamda, dünyanın gözbebeği olan bu bölgedeki ilişkilerimizin, müthiş bir gelişime ihtiyacı var. Bu ise, sadece ihracat değil, yatırımlar ve özellikle de sözünü ettiğim İpek Yolu ve hatta AIIB gibi oluşumlarla uzun vadeli bir strateji gerektiriyor.
Zira Türkiye ekonomisi, stratejik işbirliklerinde atılım yapmaya muhtaç. Bunu başarabilmek için de, vizyoner bir bakış açısı şart. Cumhurbaşkanımızın işadamlarımızla yapmakta olduğu geziyi de, işte bu anlamda önemsiyorum.
Tabii bu arada dön dolaş, konu iç meselelere geliyor. Zira işin en hayati kısmını unutmamalı: Pergelin bastığı noktayı sıkı tutmak. Mevcut durumlar ise bu konuda can sıkıyor. Bu bağlamda, milli menfaatler çerçevesinde akılcı yaklaşımları elden bırakmamak gerek. Gerek hükümet oluşumu, gerekse terör bağlamında bu böyle…
Şairin de dediği gibi;
“Merkezde eğer bir kadem sabit olursa”, diğer ayak da düzenlenirmiş.
[Yeni Şafak, 31 Temmuz 2015]