SETA > Yorum |

Özgürlükçüler Demokrasi Yasakçılar Din Diyor

BaÅŸörtüsü etrafında yapılan tartışma, Türkiye’deki özgürlük sorununun boyutlarını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Taraflar arasındaki keskin görüÅŸ ayrılığı, elitler arasındaki uzlaÅŸma kültürünün bazen imkánsız derecesinde zor olduÄŸunu gösteriyor.

BaÅŸörtüsü etrafında yapılan tartışma, Türkiye’deki özgürlük sorununun boyutlarını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Taraflar arasındaki keskin görüÅŸ ayrılığı, elitler arasındaki uzlaÅŸma kültürünün bazen imkánsız derecesinde zor olduÄŸunu gösteriyor.

BaÅŸörtüsü tartışması, sadece baÅŸörtüsü yasağıyla ilgili bir düzenleme yapılmasından ibaret deÄŸil. DiÄŸer özgürlük sorunlarında olduÄŸu gibi, baÅŸörtüsü sorunu da Türkiye’nin nasıl ve nereye kadar özgürleÅŸeceÄŸinin test edildiÄŸi bir alan. Lehte ve aleyhte alınan vaziyetler, sadece tarafların siyasi görüÅŸünü ortaya koymakla kalmıyor; aynı zamanda özgürlüÄŸün Türkiye’de nasıl algılanıp tanımlandığını da gösteriyor.

Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile yeniden alevlenen baÅŸörtüsü tartışması, iki önemli gerçeÄŸi ortaya çıkardı. Birincisi, tartışmanın tarafları arasındaki roller deÄŸiÅŸti. Yasağın kaldırılmasını savunan liberal ve muhafazakár çevrenin siyasi temsilcileri (AK Parti, MHP ve Meclis’te bir kiÅŸiyle temsil edilen BBP), insan hakları ve temel özgürlükler dilini kullanırken, yasaÄŸa ÅŸiddetle karşı çıkan laik kesimler ve CHP, dini argümanlar geliÅŸtirmeye çalışıyorlar. Bu, Türkiye’de Ä°slami-muhafazakár siyasi düÅŸüncenin dönüÅŸüm sürecini anlamak açısından son derece önemli bir geliÅŸme.

Özgürlükçü saÄŸ

Evrensel insan hakları ve temel özgürlükler dili, AK Parti ve MHP’nin siyasi geçmiÅŸinde geniÅŸ bir yer tutmaz. SoÄŸuk SavaÅŸ’ın iki kutuplu dünyasında bu dile ve kavramlara sahip çıkmak, aynı zamanda siyasi kutuplaÅŸmanın kesin olarak bir tarafında bulunmak anlamına geliyordu.

Avrupa sömürgeciliÄŸinin ÅŸokundan kurtulamamış hareketlerin, Batı kökenli bir düÅŸünce örgüsünü ve kavram ÅŸemasını, köklü bir revizyona tabi tutmadan ve yerel referanslarla yeniden inÅŸa etmeden benimsemesi zaten beklenemezdi.

60’lı ve 70’li yıllarda Ä°slami-muhafazakár kesimler ve milliyetçi çevreler, insan haklarına karşı deÄŸillerdi çünkü ‘sürekli ihtilal’ halinde yaÅŸamak isteyen bir devlet karşısında buna en fazla kendilerinin ihtiyacı vardı. Fakat bu durumu ifade edecek, Batılı insan hakları söyleminin dışında alternatif bir dil geliÅŸtirememiÅŸlerdi. Aynı ikircikli durum, demokrasi, çoÄŸulculuk, anayasal düzen kavramları için de geçerliydi.

80’li ve 90’lı yıllarda saÄŸ siyasi düÅŸüncede büyük bir dönüÅŸüm yaÅŸandı. Laik kesimlerin ve diÄŸer muhaliflerin ‘siyasi oportünizm’ diye bir kenara ittiÄŸi açılımlar, Özal dönemi ve sonrasında saÄŸ düÅŸüncenin yepyeni açılımlar yapmasına imkan verdi. Batı medeniyeti ve çaÄŸdaÅŸ uygarlık ile kendini özdeÅŸleÅŸtiren çevreler, bilerek veya bilmeyerek küreselleÅŸme trenini kaçırdılar.

CHP dindarlığı

Son otuz yılda saÄŸ-Ä°slami-muhafazakár-milliyetçi çevreler daha demokratik ve özgürlükçü bir siyasi çizgiye yönelirken (ve bunun kavramsal ÅŸemasını iyi-kötü oluÅŸturmaya çalışırken), Batıcı modernleÅŸmenin aktörü olan laik-devletçi-Batıcı çevreler bu demokratikleÅŸme sürecinin dışında kaldılar. Demokrasi ve insan hakları söylemlerinin (ve politikalarının), sınıfsal imtiyazlarını ve nüfuz alanlarını daralttığını gördükçe, demokrasi ve özgürlük karşıtı bir çizgiye çekildiler. BaÅŸörtüsü tartışmalarında CHP’nin ve diÄŸer laik kesimlerin geliÅŸtirdiÄŸi yaklaşımı bu açıdan ele aldığımızda tablo biraz daha netlik kazanıyor. CHP’nin ‘Ä°slam’da baÅŸörtüsü yoktur’ türünden bir tartışmaya girmesi, hem bu partinin siyasi geçmiÅŸiyle, hem de laiklik ve demokrasi anlayışıyla baÄŸdaÅŸmıyor.

Normal ÅŸartlarda ‘BaÅŸörtüsü dinin bir gereÄŸidir; bunun için serbest bırakılmalıdır’ türünden bir dini argümanı, yasağın kaldırılmasını savunan AK Parti’nin ve MHP’nin ileri sürmesi gerekir. Zira bu iki partinin tabanında baÅŸörtüsünü dinin emri telakki edip takan pek çok insan var. BaÅŸörtüsünü takan bayanlar da bu ilkeden hareket ediyorlar.

Fakat onlar bile ‘baÅŸörtüsü dini vecibe olduÄŸu için serbest bırakılsın’ demiyor. YasaÄŸa karşı çıkan herkes gibi onlar da ‘bu bir temel haktır’ diyorlar. Yani normalde laik hukuk devleti, insan hakları ve demokrasi söyleminin temsilcisi olması gereken laik çevreler ve CHP, özgürlükler dilini kullanmaktan ÅŸiddetle kaçınırken, dini-muhafazakár çevreler hemen hiç bir dini argüman ileri sürmeden temel hak ve hürriyetler ilkesini benimsiyorlar.

Aslında tek başına bu tartışma bile Türkiye’de özgürlükçü ve çoÄŸulcu bir laiklik yorumunun, kronikleÅŸmiÅŸ sorunların çözümünde önemli bir adım olacağını gösteriyor. Daha özgürlükçü ve demokratik, devlet deÄŸil millet yanlısı bir laiklik yorumu yapan muhafazakár çevreler ve liberaller, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden biri olan laikliÄŸi ortadan kaldırmıyor, tersine halka ve millete yakınlaÅŸtırıyor.

Özgürlükte öncelik

Laiklik kelimesinin kökeninde ‘laicus’ yani ruhban sınıfının dışında ‘halka/millete ait olan’ manası bulunduÄŸuna göre, bunu aynı zamanda ‘devlet elitlerinin dışında, milletin yanında’ diye de okumak gerekir. Millete güvenmeyen, itibar etmeyen, tepeden bakan, onun hak ve özgürlük taleplerini bölücülük, gericilik, devlet düÅŸmanlığı, vs. olarak gören bir laiklik anlayışı, ne devlet-millet yakınlaÅŸmasını saÄŸlayabilir ne de Türkiye’yi demokratik bir hukuk devleti haline getirebilir. BaÅŸörtüsü tartışması ikinci olarak Türkiye’de özgürlükler konusunda herkesin zihninde bir özgürlükler hiyerarÅŸisi olduÄŸunu ortaya koydu. Özgürlük alanlarının geniÅŸletilmesi konusunda toplumun büyük bir kesimi hemfikir görünüyor. Fakat hangi alanlara ne kadar özgürlük tanınacağı sorusu sorulduÄŸunda, tutumlar deÄŸiÅŸiyor ve keskin hiyerarÅŸilerin varlığı ortaya çıkıyor.

Kürt sorunu konusunda hassas olanlar ‘önce Kürt sorunu çözülsün’ diyor. Aleviler, ‘en büyük sorun Alevilerinkidir’ diyor. Muhafazakár çevreler ‘baÅŸörtüsü yasağı kalkmalı’ diyor ama diÄŸer özgürlük sorunları karşısında pasif davranıyor, sessiz kalıyor ya da karşı tutumlar geliÅŸtiriyor. Liberallerin bir kısmı 301 ve gayri Müslimlerin mülk edinme hakkını düzenleyen vakıflar yasası dáhil yukarıdaki sorunların hepsinin önemli olduÄŸunu söylerken, baÅŸörtüsü konusunda farklı bir tutum içine girmiÅŸ görünüyor. Aynı hiyerarÅŸik tutumu, AB’de de görüyoruz. Bugüne kadar Kürt sorunu, Alevilik, 301 ve vakıflar yasası konularında net tutum sergileyen, ilerleme raporlarında, ikili temaslarında ve demeçlerinde bu konulara geniÅŸ yer veren AB makamları, binlerce genç kızı maÄŸdur eden baÅŸörtüsü yasağını adeta yok saydı. AÄ°HM’nin Leyla Åžahin aleyhindeki kararından sonra meselenin kendileri açısından kapanmış olduÄŸuna hükmettiler. Oysa AÄ°HM, Kürt meselesi ve Aleviler konusunda hem lehte hem de aleyhte pek çok karar verdiÄŸi halde, kimse bu sorunların çözüldüÄŸünü ileri sürmedi.

Kendine kulak kesilmek

Bütün bunlardan bazı çevreler için bazı özgürlüklerin daha önemli, kutsal, acil ve hayati olduÄŸu sonucu ortaya çıkıyor. Türkiye’nin özgürlükler sorunu tam da burada çıkmaza giriyor. Bir özgürlükler hiyerarÅŸisi oluÅŸturarak bazı özgürlüklerin diÄŸerlerinden daha önemli ve acil olduÄŸunu söylemek, özgürlük alanını daraltmaktan ve toplumsal çatışmayı körüklemekten baÅŸka bir anlam taşımıyor. Türkiye’de hiç bir özgürlük sorunu, diÄŸer özgürlüklerden bağımsız bir ÅŸekilde çözülemez. Kürt sorunu, Aleviler, 301, baÅŸörtüsü ve gayr-i Müslimlerin haklarından hiçbiri, genel özgürlük zemini geniÅŸletilmeden ve güçlendirilmeden çözülmeyecektir. Åžüphesiz her kesim kendi sorununun daha önemli ve acil olduÄŸunu düÅŸünür. Fakat ‘kendisi için istediÄŸini baÅŸkası için istemeyen’, özgürlük sorununa kalıcı bir çözüm bulmak için katkı yapamaz. Türkiye’de bütün kanaat önderlerinin ve siyasi liderlerin bu bilinçle hareket etmesi halinde daha özgür bir Türkiye mümkün hale gelecektir. BaÅŸörtüsü yasağının kaldırılması bu sürecin adımlarından sadece biridir.

Peki, ne oldu da AK Parti’nin AB vizyonuna ve siyasi reformlarına ÅŸu ana kadar destek veren bazı liberal çevreler, baÅŸörtüsü yasağının kaldırılmasıyla ilgili düzenlemeye karşı tavır aldılar? Onların da mı zihninde bir özgürlükler hiyerarÅŸisi var? Åžu ana kadar yapılan temel eleÅŸtiri, AK Parti’nin MHP ile birlikte bu konuyu gündeme getiriÅŸ biçimiyle ilgili. Hükümetin zamanlaması ÅŸüphesiz tartışılabilir. Fakat baÅŸörtüsü öyle bir konu ki hükümet bu konuyu ne zaman ve ne biçimde gündeme getirirse getirsin, benzer bir tartışma yaÅŸanacaktı. Bunun basit gibi görünen temel bir sebebi var: BaÅŸörtüsü yasağının, AK Parti’nin öncelikli özgürlük sorunu olarak görülmesi. AK Parti’nin baÅŸörtüsü yasağı konusunda özel bir konumunun olduÄŸu bir sır deÄŸil. Hükümetin ve partinin önde gelen isimleri bu sorunu yıllardır eÅŸleri, kızları ve çevreleri üzerinden bizzat yasamış insanlar.

AK Parti’nin gizli gündemi!

Fakat ÅŸu gerçeÄŸi de görmek gerekiyor: Bütün mahalle baskılarına raÄŸmen Hükümet baÅŸörtüsü konusunda beÅŸ yıldır hiç bir düzenleme yapmadı. Hatta ısrarla bundan kaçındı. Gizli bir Ä°slamcılık yapmadığını ispatlamak için kendi tabanının öncelikli konularından birini sürekli erteledi. Buna mukabil beÅŸ yıllık süre içerisinde AB, Kürt sorunu, Alevilik, 301, gayr-i Müslimlerin hakları ve sivilleÅŸme konularında büyük açılımlar yapıldı. Bütün eksiklerine raÄŸmen Hükümet Türkiye’deki özgürlük sorununu bir bütün olarak ele almayı hedefledi. Bu açılımlar yapılırken kimse, AK Parti’yi gizli bir gündemi gerçekleÅŸtirmekle yahut samimi olmamakla suçlamadı. Usul tartışmaları yapıldı ama mesafe alındığı da itiraf edildi. AB, siyasi reformları destekledi. Türkiye’de ‘sessiz bir devrim oluyor’ dendi. Bunun tek istisnası, CHP oldu.

Fakat baÅŸörtüsü konusuna el atınca AK Parti bazı liberal çevrelerde de sorgulanmaya baÅŸladı. Ä°nsan sormadan edemiyor: Bunun sebebi, baÅŸörtüsünün özel bir anlamının olması mı? DiÄŸer alanlarda cesurca adımlar atmak Türkiye’nin özgürleÅŸmesinin ve normalleÅŸmesinin bir gereÄŸi olarak görülürken, baÅŸörtüsü yasağının kaldırılmasında Meclis’teki dört parti (AK Parti, MHP, DTP, BBP) ittifak ettiÄŸi halde neden bazı çevreler tereddüt yaşıyor? Neden bir anda usul tartışmaları esasın önüne geçiyor? Türkiye’deki özgürlükler hiyerarÅŸisi aşılmadan, temel hak ve özgürlükler konusunda mesafe almamız mümkün olmayacak. MaÄŸdur olan herkes kendisi için istediÄŸi özgürlüÄŸü baÅŸkaları için de talep ettiÄŸi zaman özgürlük talepleri kimlik siyasetinin bir aleti olmaktan kurtulacaktır.

Açık GörüÅŸ -03.03.2008