SETA > Yorum |
Özgür Suriye nin İnşası

Özgür Suriye’nin İnşası

Muhalefetin halkın bütün kesimlerini yanına alacak bir dil benimsemesi ve rejim güçleri dahil herkese yeni Suriye’nin inşasında birlikte hareket etme mesajı vermesi Esad’ı tamamen yalnızlaştırdı. Bundan sonra hem bu vizyona sadık kalmak hem de süreci aksatacak bölgesel gelişmeleri yönetmek Suriye muhalefetinin en önemli testi olacak.

Suriye halkının Esad rejiminden kurtulması tarihi bir dönüm noktası teşkil ediyor. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız mandası, askeri diktatörlükler, İsrail’le savaş, Baas rejimi ve iç savaş tecrübelerini yaşayan Suriye, ilk defa halkın tercihlerine dayanan bir yönetim kurma fırsatını yakalamış durumda. 60 yıldan fazla bir zamandır Baas rejiminin her türlü baskı, işkence ve sindirme politikalarına maruz kalan Suriye halkının meşru siyaset yaparak ülkeyi yeniden inşa etmesi gerekecek. Ülkenin demokratik siyaset tecrübesinin kıtlığı, devlet kurumlarının zayıflığı ve bölgesel dengeler özgür ve demokratik bir Suriye’nin ortaya çıkmasının önündeki engellerin büyüklüğüne işaret ediyor. Buna rağmen Suriye muhalefetinin bir 10 günde gösterdiği siyasi ferasetin umut verici olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Yeni Suriye’nin inşası sürecinde farklı bölgesel dinamiklerin baskısına rağmen halkın iradesine dayanan bir sistem kurmak en temel meydan okuma olarak öne çıkıyor.

SİYASİ MEŞRUİYET SORUNU

Arap Baharı Suriye’nin kapısını çaldığında Esad rejiminin halk ayaklanmalarını şiddetle bastırmaya çalışması 13 yıllık iç savaşın başlangıcı olmuştu. Türkiye’nin bütün telkin ve girişimlerine rağmen rejimin siyasi bir çözüm üretmektense halkı terörize ederek sindirmeye çalışması Baas rejimi genlerinin değişime müsaade etmeyeceğini göstermişti. Esad’ın rejimi korumak adına el-Kaide ve PKK gibi grupların varlığına göz yumarak muhalefeti bölme stratejisine başvurdu. Bu şekilde ülkenin toprak bütünlüğünden taviz vermekten çekinmeyen Esad, İran ve Rusya’nın yardımını alabilmek için de ülkenin egemenliğinden vazgeçti. İsrail’le de resmen adı konulmamış bir anlaşma üzerinden rejimini sağlama almaya çalışan Esad’ın siyasi meşruiyetini tamamen yitirmiş olmasının dış güçlerin yardımıyla ikame edilemeyeceğini görmüş olduk.

Otoriter rejimlere karşı oluşan bölgesel halk hareketlerinin Arap ‘kışına’ dönüştüğü Suriye, otoriter rejimlerin ne kadar dirençli olduğuna ilişkin geniş bir akademik literatür ortaya çıkardı. Yarım milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği ve milyonlarca insanın mülteci haline geldiği Suriye iç savaşı, otoriter rejimlerin ayakta kalma pahasına her türlü kardı oynayabileceğinin en önemli örneklerinden biri oldu. Ortadoğu’daki baskıcı Arap rejimleri, uluslararası sistemin taleplerini yerine getirdikleri sürece içerde siyasi meşruiyet inşa etmek zorunda olmadıklarına ikna olmuşlardı. Suriye’deki Baas rejimi de İsrail’e karşı direniş hattının parçası olduğu iddiası üzerinden meşruiyetini sağlamaya çalıştı. Bu iddianın adeta çete devletine dönüşen rejimin bekası için kullanılan boş bir söylem olduğunun anlaşılması, otoriter rejimlerin dayanıklılığının ne kadar çürük olduğunu gösterdi.

BÖLGESEL DENGELER

Esad rejiminin halkını temsil etmeyen bir azınlık yönetimi olduğunun farkında olması, bölgesel dinamiklerin yarattığı fırsatları değerlendirerek ayakta kalma stratejisine yönelmesini sağlamıştı. Bu politika, bölgesel dengeler değiştiğinde yeni bir strateji üretecek dinamik bir siyasi akıl üretme kabiliyeti gerektiriyordu. Hafız Esad’ın bu stratejiyi uygulama başarısı karşısında oğlu Beşar Esad, babasının uyguladığı acımasız baskı ve sindirme yöntemlerinin yeterli olacağını düşündü. Rejimin en büyük sorunu olan temsil ve meşruiyet sorununu halkın farklı kesimlerini içine alacak bir siyasi sistem üreterek çözmesi gerekiyordu. Böyle bir sistem üretmek bir yana rejimin nerdeyse bütün kesimlere düşman muamelesi yapması uzun vadede rejimin altını oyan temel faktör oldu.

Arap Baharı ayaklanmaları karşısında gerekli yeni siyasi aklı üretemeyen Esad rejimi, İran’ın Lübnan’a ulaşan hattı koruma ihtiyacı, İsrail’in ‘bildiğimiz şeytan’ stratejisi ve Rusya’nın da Amerika’nın rejim değişikliği pratiğine karşı koymak istemesi gibi dinamiklerden yararlanmaya çalıştı. Türkiye ısrarla bu dinamiklerin kalıcı olmadığını ve gerçek istikrarın halkın taleplerine dayanan bir sistem kurmak olduğunu anlatmaya çalıştı. Esad kendi rejiminin Rusya ve İran’ın insafına kaldığı bir denklem üretmeyi tercih etti. Ancak son birkaç yılda yaşanan bölgesel gelişmeler, bu ülkelerin Esad rejimini ayakta tutma kapasitesini zayıflattı. Rusya’nın Ukrayna savaşına ve İran’ın da İsrail’le bölgesel savaşa odaklanması, Suriyeli muhaliflerin rejim aleyhine ilerlemeleri için uygun bir ortam yarattı.

Suriye muhalefetinin 10 gün gibi kısa bir sürede rejimi devirmeyi başarmasının arkasında yıllar süren bir hazırlık dönemi olduğu açık. Özellikle rejimin sadece askeri güçle değil siyasi aklın devreye girmesi sayesinde çözüldüğü bir sürece tanık olduk. Muhalefetin Halep’e ve Şam’a doğru ilerlerken rejim güçlerine intikam hissiyle yaklaşmayacağını göstermesi en önemli siyasi hamlesi oldu. Muhalefetin halkın bütün kesimlerini yanına alacak bir dil benimsemesi ve rejim güçleri dahil herkese yeni Suriye’nin inşasında birlikte hareket etme mesajı vermesi Esad’ı tamamen yalnızlaştırdı. Bundan sonra hem bu vizyona sadık kalmak hem de süreci aksatacak bölgesel gelişmeleri yönetmek Suriye muhalefetinin en önemli testi olacak. Açık siyaset tecrübesi son derece sınırlı olan bir ülkede her kesimi sürece dahil etmek ve uluslararası dengeleri yönetmek hiç de kolay olmayacak. Bütün bu risklere rağmen, Türkiye gibi bölgede istikrar ve barış için büyük maliyetler ödeyen bir destekçisinin olması Suriye’nin en büyük avantajı olacak.

[Yeni Şafak, 11 Aralık 2024]