ABD’nin diplomatik temsilciliklerinden 19’u geçici olarak kapatılıyor ve ABD Yemen’e insansız hava araçlarıyla (İHA) saldırı düzenliyor. Eylat Havaalanı kapatılıyor ve İsrail İHA’larla Sina’yı vuruyor. Lübnan’da iki tane THY pilotu kaçırılıyor. Irak’ta Tikrit’te meydana gelen saldırıda en az 13 kişi hayatını kaybediyor. Mısır’da yüz binler bayramı sokakta, adalet peşinde geçiriyor. Tunus’un “Temerrüd”ü sokakta, kendi darbelerinin peşinde koşuyor. Suriye’de Baas rejimi, hava saldırılarını Lazkiye’de yoğunlaştırıyor.
Sadece birkaç günlük süre zarfında karşılaşabileceğiniz olağan gelişmeler bunlar, tarihin hızlı ve kanlı aktığı Ortadoğu’da. Farklı ülkelerde ve farklı şekillerde meydana gelse de bu önemli gelişmelerin hepsi, bölgenin ecnebiler eliyle dizayn edildiği günden bugüne kadar devam eden akamete uğratılmış gelişimine, tabiri caizse “geç kalmış ergenliğine” işaret etmekte.
Bu gelişmelerin çoğunda ABD’nin görünürdeki veya perde arkasındaki liste başı aktör olması tesadüf değil. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan bölgesel statükonun baş aktörü olmasa da, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çizgileri tekrar çizilen, Camp David ile netleşen ve 11 Eylül sonrasında tahkim edilen statükonun sahibi ABD’dir. Arap Baharı’nın hatta daha öncesinde Türk Baharı’nın bölgeye sunduğu değişim kıvılcımlarına en fazla ABD’nin karşı çıkması oldukça anlaşılır bir tavır.
ABD VE İSRAİL'İN SALDIRGANLIK RUHSATI
Listenin iki numarasında İsrail’in gelmesi de şaşırtmıyor bizi. Basitçe ifade edelim: Ortadoğu’da ABD demek İsrail demek; İsrail demek ABD demek. Hem ABD hem de İsrail, “hesap verme” endişesi olmadan bölgede saldırganlık yapabilme hakkını ellerinde tutuyorlar. İkisinin izlediği yol da ortak. Önce kendi vatandaşları güven altına alınıyor, sonra başka ülkelerin vatandaşlarına başka ülkelerin topraklarında saldırılıyor. Ellerinde “terörle mücadele” palavrası yazılı açık bir çek var.
Listenin üç numarasında ise Mısır’dan Tunus’a, Suriye’den Lübnan’a, Yemen’den Irak’a kadar uzanan coğrafyada, ABD-İsrail gözetimindeki işbölümünde vazifelerini yerine getiren bölgesel statükocular yer almakta.
Darbeci Mısır ordusunun, Reis Mursi’yi esir tutup İsrail’in ölüm silahlarını Sina’ya salması, ABD’nin Irak işgalinin harekete geçirdiği mezhepçi ve intikamcı fay hattının can alması, Tunus’ta provokatif faili meçhul suikastlardan sonra Nahda’nın hedefe konularak darbe provası yapılması, Suriye’de Baas rejiminin uçaklarını işgalci ve saldırgan İsrail’e karşı değil on yıllardır zulmettiği Suriye halkına karşı kullanması ve son olarak İsrail’in kullanışlı dost-düşmanı Baas statükosunun savunuculuğuna soyunan Lübnanlı grupların iki pilotumuzu kaçırması, zihniyet ve nihai amaç açısından ABD ve İsrail’in İHA saldırıları ile paralellik arz etmekte.
Nereden tutarsanız tutun elinizde kalan bir sistem var. Ve bu sistemin bir ucundan tutma telaşı içerisine giren yerli-yabancı aktörler. Kimisi- ABD ve İsrail gibi- bunu açıkça ve umarsızca yaparken; kimileri de- statükocu tüm bölgesel aktörlerin olduğu gibi- bunu “terörle mücadele”, “laiklik elden gidiyor”, “benim alternatifim El-Kaide” veya “İsrail’e karşı direniş” palavralarıyla üstü örtülü bir şekilde yapmaya çalışıyor.
Bunun için bazısı haydu