DAEŞ ile birlikte Orta Doğu’yu bir toz bulutu kaplamıştı… “Kirleten” ve “örten” bir toz bulutu… Suriye’de özgürlük için mücadele eden muhaliflerin özgürlük mücadelesini “kirletti” bu toz bulutu.
Başta ABD ve Rusya olmak üzere küresel aktörler ise Suriye ve Irak konusundaki gerçek niyetlerini bu toz bulutu sayesinde “örtmeyi” başardılar.
Esad yönetimi ve ona destek veren ülkeler, DAEŞ’in kirlettiği hava sayesinde, muhaliflerin onurlu ve özgür bir yaşam için despotizme karşı başlattıkları mücadeleyi “fanatik ve radikal İslamcıların” terörist yöntemlerle yürüttükleri bir savaş olarak anlatmaya çalıştılar. Aslında herkes DAEŞ’in ideolojisinin ılımlı muhaliflerin İslam algısıyla hiçbir şekilde bağdaşmadığını bilmesine rağmen, dünya kamuoyu bu ikisi arasında benzerlik olduğuna inandırılıp muhalifler yalnızlaştırılmaya çalışıldı. DAEŞ’in yakın zamana kadar Suriye’de en fazla ılımlı muhaliflere karşı savaştığı da biliniyor. Bu şekilde DAEŞ tarafından hem cephede hem de imaj olarak yıpratılan muhaliflerin Esad yönetimi ve ona destek veren ülkelere karşı fazla şansı olmadı. DAEŞ’in “İslamcı” kimliğini kirletmesi en büyük zararı, bütün dünyada olduğu gibi, Suriye’de de ılımlı İslamcılara verdi.
ABD ve Rusya da Suriye’deki müdahalelerini DAEŞ’e karşı mücadele ile gerekçelendirmeye çalıştılar. Önce Moskova’nın Suriye’ye müdahale ederken gerçek niyetinin ne olduğuna bakarsak, bunun Washington’un hedefi kadar karmaşık olmadığını görürüz. Sovyetler Birliği zamanında Suriye ile kurduğu ittifak ilişkisi sayesinde Doğu Akdeniz’de stratejik açıdan önemli bir üs edinmiş olan Moskova bu konumunu korumak istiyor. Soğuk Savaş sonrasında Avrupa’da birçok eski müttefikini NATO ve Avrupa Birliği’ne kaybeden Rusya, Suriye’yi de kaybetmek istemiyor. Bu yüzden geçen yılın eylül ayında, İran ve Hizbullah desteğine rağmen muhalif blok karşısında hızla gerileyen Esad yönetimini ayakta tutmak için doğrudan Suriye’de operasyonlara başlamış ve bunu da DAEŞ’e karşı mücadele ile meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Moskova gibi, DAEŞ’e karşı mücadeleyi bahane ederek Suriye’de aktif bir müdahaleci politika izleyen Washington’un niyetleri ise DAEŞ’in yol açtığı toz bulutu yoğunken o kadar açık görülemiyordu. Ancak şimdi DAEŞ’in hızla gerilemesi sonucu toz bulutunun ortadan kalkması Suriye’deki manzarayı daha net bir şekilde gösteriyor:
Amerikalılar Suriye’nin kuzeyinde fiilî bir PYD/PKK devleti kurmuşlar…
Bunu Türkiye’ye ve Barzani’ye rağmen yapmışlar.
Türkiye, Gezi olaylarıyla, 17-25 Aralık darbe girişimiyle, seçim tartışmalarıyla meşgulken adım adım bunu başarmışlar. Bütün bu sorunlarla mücadele eden Türkiye yine de başını kaldırıp Suriye’ye müdahale etmesin diye içeride Sur, Cizre, Nusaybin şehir savaşları ekseninde yoğun PKK saldırılarıyla meşgul edildi.
Bu şekilde Suriye politikası başarısız gösterilen hükümet iç ve dış basında yoğun saldırılarla da yıpratıldıktan sonra son darbe 15 Temmuz darbe girişimiyle vurulmak istenmiş ve darbe sonrasında kendileriyle uyumlu çalışacak bir “Pensilvanya hükümeti” kurulmak istenmiş.
Ancak milletin bu oyunu bozduğunu hepimiz biliyoruz…
15 Temmuz sonrasında yapılan temizlik ile ordunun millî niteliğe kavuşması sonrasında ise Türkiye, Suriye’de uzun zamandır yapması gerekeni yapma fırsatı elde etti ve Cerablus operasyonu ile güney sınırında bir PKK/PYD devleti kurulmasına müsaade etmeyeceğini göstermiş oldu.
Şimdi artık, DAEŞ toz bulutu sayesinde bu PKK/PYD devletinin oluşması için çalışan ABD’nin tercih yapma zamanı geldi.
Artık toz bulutu dağılıyor.
Herkes Washington’un ne yapmaya çalıştığını açıkça görüyor.
Türk ordusu ile PYD/PKK çatıştığında kimi destekleyeceğine karar verme zamanı geldi.
Daha da önemlisi, DAEŞ tamamen ortadan kalktığında PYD/PKK’ya yönelik desteğini nasıl gerekçelendirecek?
Yoksa böyle zor duruma düşmemek için toz bulutunun tamamen ortadan kalkmaması için mi çalışacak?
Böyle bir yolu tercih ederse, toz bulutunu yine DAEŞ mi yapacak, yoksa yerine yeni bir “kirleten” ve “örten” mi göreceğiz?
[Türkiye, 31 Ağustos 2016].