ABD BaÅŸkanı Obama, geçtiÄŸimiz iki gün Körfez Ä°ÅŸbirliÄŸi Konseyi'nin zirvesine katılmak için Riyad'daydı.
Kral Selman tarafından havaalanında karşılanmayan Obama'nın ziyaretinin gündeminde Libya, Suriye ve DAÄ°Åž'ten Yemen'e kadar birçok kritik konu vardı. Ancak asıl amacı Ä°ran'ın Batı'yla entegrasyon sürecinde üzdüÄŸü Körfez'deki "rahatsız müttefiklerini" teskin etmekti.
Tam da sıcak bir olay ertesinde...
Kongre'nin, Suudi Arabistanlı yetkilileri 11 Eylül saldırılarıyla iliÅŸkilendiren ve yargılanmalarının önünü açan bir tasarıyı ele alması Riyad'ı ziyadesiyle rahatsız etti.
Kral Selman, Ankara'dan gönderdiÄŸi mesajında tasarının kabul edilmesi halinde ABD'deki 750 milyar dolarlık yatırımlarını çekme tehdidinde bulundu. Obama, bu tasarının yasalaÅŸmasını veto edeceÄŸini söylese de ikili iliÅŸkilerin düzlemi vizyon farklılaÅŸmasından kaynaklanan "yapısal" sorunlarla dolu. Zira Obama OrtadoÄŸu politikasında Ä°srail, Türkiye, S.Arabistan ve diÄŸer Körfez ülkeleri ile olan "klasik" müttefiklik iliÅŸkisini terk etti.
Böylece bölgesel güçleri de aralarındaki hegemonya mücadelesinin "güvensiz" ve "kaotik" dünyası ile baÅŸ baÅŸa bıraktı. Bu baÅŸ baÅŸa bırakma Obama'nın zihin dünyasında OrtadoÄŸu'nun güvenlik sorunları ile uÄŸraÅŸmada müttefiklerin "bedavacı" ve "laf dinlemez" görülmesinden de besleniyordu.
"Obama Doktrini" yeni bir Amerikan milli çıkarı tanımlaması yaparak Amerikan "kanınınve bütçesinin" bölgenin sorunları için akıtılamayacağını netleÅŸtirdi.
Bu yeni tanımlamanın Suud için anlamı, petrole bağımlılığı gittikçe azalan ABD ile iliÅŸkilerin yepyeni bir düzleme taşınması mecburiyetidir.
Zira BaÅŸkan F. D. Roosevelt zamanından (1945) günümüze devam eden "stratejik" ABD koruması S. Arabistan için artık söz konusu deÄŸil.
Petrolün (ve gelirlerinin) akışı ile Suud hanedanının güvenliÄŸini birlikte tanımlayan bu iliÅŸki SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde, 1973 petrol ambargosu haricinde, gittikçe güçlenen bir seyir izledi. Ancak 2000 yılında baÅŸarılamayan Ä°srail- Filistin barışı ve 11 Eylül 2001 saldırısı iliÅŸkilerde yeni bir dönemi baÅŸlattı. ABD'nin 2003 iÅŸgalinin Irak'ı Åžiilere, dolayısıyla Ä°ran nüfuzuna bırakmasıyla "yapısal ayrışmanın" ileri taÅŸları döÅŸenmeye baÅŸladı.
Yine de ABD- Suud iliÅŸkilerindeki yapısal ayrışma Obama döneminde yerleÅŸik hal aldı. Bu da Arap isyanlarını yönetemeyen Obama'nın ana ilgisini OrtadoÄŸu'dan çekmesiyle irtibatlı. Suud açısından güvensizliÄŸi artıran olaylar Mübarek'in devrilmesine göz yumulması, kimyasal silah kullanarak "kırmızı" çizgiyi geçen Esad'a operasyon yapılmamasıydı.
Ä°ran ile nükleer anlaÅŸma Suud üzerindeki ABD korumasının kalkışının belki de "sonhalkası" olarak görüldü. Her halükarda Ä°ran "açılımını" korumak isteyen Obama'nın Suud'u ve Körfez'i teskin etmesi mümkün görünmüyor.
Sözgelimi Obama döneminde Suud'a silah satışının zirve yaparak 95 milyar doları bulması ya da Ä°ran'ın silah kaçakçılığını engellemek için ortak devriye yürütme kararı sadece "taktik" boyutlara sahip adımlar. Körfez ülkeleri sadece ABD'den daha fazla silah alarak ya da Washington mahreçli "güvenliklerini koruma" teminatlarını dinleyerek emniyette olamayacaklarını biliyorlar.
Ä°ran'ın Åžii halkları harekete geçirmedeki etkisinin ülkelerinde yaratabileceÄŸi "isyanlardan" bu ÅŸekilde korunamayacaklarının farkındalar.
Ambargoların kalkması ile Ä°ran'ın daha agresif bir politika izlemesinden de endiÅŸeliler. Bu yüzden Obama'nın "müttefiklerini" teskin etme gayreti "nafile" bir çaba...
Körfez'deki liderler bir yandan Obama Doktrini'nin büyük katkı saÄŸladığı "düzensizliÄŸin" etkileri ile boÄŸuÅŸurken diÄŸer yandan kaygılı bir bekleyiÅŸ içindeler. Yeni ABD BaÅŸkanı'nın nasıl bir OrtadoÄŸu politikası izleyeceÄŸini kestirmeye çalışıyorlar. Tıpkı bölgedeki diÄŸer ABD "müttefikleri" gibi...
[Sabah, 22 Nisan 2016]