Amerikan imparatorluğu son sekiz yıldır kullandığı siyaset teknolojisini değiştirme kararı aldı. İmparatorluğun ancak bir süre kullanabileceği neocon teknoloji vazifesini hitama erdirmiş oldu. George W. Bush’la beraber iktidara gelin neocon ekibin, fiili hazırlıklarını 1997-1998’de tamamladıkları “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan küresel belirsizliği belli bir süreliğine aşmasına yardımcı oldu. Bir an için son sekiz yıl içerisinde neocon projenin hayata geçmediğini farz edelim; Amerika küresel anlamda daha etkin (aktif) mi yoksa daha zayıf (pasif) bir pozisyonda olurdu? Neocon projenin ABD’ye maliyetlerinin olduğu elbette doğrudur. Lakin kâr-zarar analizini derinlikli yaptığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Amerika, gerek siyasi gerekse ekonomik kriz bölge ve alanlarında, varlığıyla yokluğunu eşitleyen bir güç haline dönüşmüştür.
Amerikan vazgeçilmezliği, küresel siyasi ve iktisadi dengesizliğin yegâne dengesi durumana gelmiştir. Mesela bugün Amerika’nın Irak’tan çekilmesi veya kalması; küresel ödemeler dengesizliğindeki Amerika bilânçosunun varlığı veya yokluğu benzer maliyetler üretir hale gelmiştir. Ne Amerika’nın cari işlemler açığının finanse edilmesinin maliyeti; ne de cari açığını kapatmasının sonuçları birbirinden daha az maliyet üretmemektedir. Küresel dengesizlikleri, Amerikan hegemonyasını besleme maliyetine denge haline getiren bu sistem, beraberinde belli maliyetler de üretmiştir. “Amerikan politik teolojisi”, benzer maliyetleri geçmiş yıllarda “Amerikan pragmatizminin” sunduğu imkânlar çerçevesinde aşmayı başarmıştı. Belli aralıklarla Amerikan hegemonyasını besleyen en pragmatik adımları atarak, maliyetlerin süreklilik kazanmasını engellemişti. Soğuk Savaş, Çin ile ilişkiler, Latin Amerika’ya yapılan müdahaleler vs. Amerikan pragmatizminin başarıyla uygulandığı alanlar arasında sayılabilir. Neocon yıllarını da benzer bir radikal pragmatizmin izlemesine kimse şaşırmamalıdır. Bush’un ardından Barack Obama’nın seçilmesi, Amerikan sosyal muhayyilesinin yapısal pragmatizm geleneğini tescilleyen bir adım olmuştur. Irak işgalinin üçüncü yılında ABD’de tartışılmaya başlanan yeni projelerle Amerika’nın kendi açısından küresel bir restorasyona gideceğinin işaretleri verilmişti. “Hegemonyadan Yeni Güçler Dengesine Geçiş” şeklinde formüle edilen yaklaşım, Obama tarafından uygulanmaya çalışılacaktır. Özetle Amerika, hegemonik gücünü kullanmanın maliyetiyle, yükselen yeni güçlerle “işbirliği” yapmanın maliyetini mukayese ederek, daha az maliyet yönünde politika belirleyecektir. Çünkü Amerika açısından neocon dönemin hegemonik maliyetini küresel anlamda tazmin etmenin en rasyonel yolu budur. Bütün bu tespitler ise Obama ile yeni bir Amerika’dan ziyade, kaldığı yerden farklı araçlarla yoluna devam edecek bir Amerika beklememizi önermektedir. ABD, yoluna bir melez olan Obama ile devam edecek. WASP (Beyaz, Anglo-Sakson, Protestan) Bush’tan “siyah” değil “melez” Obama’ya yönelen Amerika, küresel restorasyonun sonucunda tek kutuplu hegemonyadan melez bir hegemonyayı inşa etmeye çalışacaktır. Obama, İsviçre çakısı misali, siyah yüzüyle Afrika’ya, Müslüman geçmişiyle İslam dünyasına, liberal çıkışlarıyla Avrupa’ya, sınıfsal geçmişiyle üçüncü dünyaya ve Amerika içi konsolidasyona hitap edecektir. Melez bir hegemonya, küresel anlamda hemen herkese rolObama ile "Melez ABD Hegemonyası'
Amerikan imparatorluğu son sekiz yıldır kullandığı siyaset teknolojisini değiştirme kararı aldı. İmparatorluğun ancak bir süre kullanabileceği neocon teknoloji vazifesini hitama erdirmiş oldu. George W. Bush’la beraber iktidara gelin neocon ekibin, fiili hazırlıklarını 1997-1998’de tamamladıkları “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan küresel belirsizliği belli bir süreliğine aşmasına yardımcı oldu. Bir an için son sekiz yıl içerisinde neocon projenin hayata geçmediğini farz edelim; Amerika küresel anlamda daha etkin (aktif) mi yoksa daha zayıf (pasif) bir pozisyonda olurdu? Neocon projenin ABD’ye maliyetlerinin olduğu elbette doğrudur. Lakin kâr-zarar analizini derinlikli yaptığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Amerika, gerek siyasi gerekse ekonomik kriz bölge ve alanlarında, varlığıyla yokluğunu eşitleyen bir güç haline dönüşmüştür.