27 Mayıs 1960 askerî cunta darbesine giden süreçte, Nisan 1959’da, CHP seçim mitinglerini Batı Anadolu’dan başlatarak, seçim kampanyasının adını “Büyük Taarruz” olarak belirlemişti. “Büyük Taarruz” temalı seçim kampanyasının başlatıldığı il de Uşak olarak belirlenmişti.
29 Nisan 1959’da Uşak’ta “Hoş geldin Garp Cephesi Kumandanı” pankartları ile karşılanan İsmet İnönü’nün ilk miting gezisi, olaylı bir şekilde başlamıştı.
İsmet İnönü, Uşak’ta yaptığı konuşmada, Demokrat Partilileri kastederek, “37 sene evvel burada düşman başkumandanının kılıcını alarak Türk Başkumandanına teslim ettim” hatırlatmasını yapacaktı.
Celal Bayar, İsmet İnönü’nün seçim kampanyasını “büyük taarruz” adıyla başlatmasını şu şekilde izah etmişti: “Taarruz yalnız düşmana yapılan bir fiil olduğuna göre, Ege’de 1946’dan bu yana seçimleri ezici bir çoğunlukla kazanan Demokrat Parti de [CHP ve İnönü tarafından] bir düşman olarak görülmekte.”
Demokrat Partili Bayar’a göre, “büyük taarruz” adlı seçim kampanyasının ilk hedefinin Uşak olarak belirlenmesi de şu anlama gelmekteydi: “Çünkü Kurtuluş Savaşı günlerinde, Yunan Cephesi Başkomutanı Trikopis’in kılıcı Uşak’ta alınmıştı.”
Dolayısıyla da Demokrat Parti’nin sonu ile düşmanın Ege’den denize dökülerek sonunun getirilmesi arasında bir benzerlik kurulmaktaydı. Bu anlamda, Demokrat Partili seçmenler, Kurtuluş Savaşı’ndaki düşman ordusuna benzetilmekteydi.
Bu bakış açısı, 27 Mayıs 1960 darbesinin “olumlu” olarak görülmesinde ve iki bakan ve bir başbakanı idam etmenin bir “ihtilal” olarak gösterilmesinde “meşruluk” sağlayıcı bir argüman olarak sonradan kullanılacaktı.
CHP ve bu geleneğe yakın olan çevrelerde, Demokrat Parti geleneğini ve bu geleneği sürdüren muhafazakâr çevreye yönelik olarak, bu bakış açısı devam ettirildi.
Birçok kez Türkiye tarihindeki 19 Mayıs ve benzeri sembolik tarihler, bu bakış açısı üzerinden benzer söylemler için işlevselleştirildi.
Nisan 1959’dan, Nisan 2017’ye gelindiğinde yine bir seçim kampanyası için, CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt’un sözleri ise şu şekildeydi:
“Diyelim ki “evet” çıktı. Kimse heveslenmesin. Biz yine Samsun’dan başlarız. Amasya’ya gideriz. Sivas’a gideriz. Ankara’ya geliriz. Buradan İnönü’ye Sakarya’ya Dumlupınar’a... Ulan sizi İzmir’e kadar kovalamazsak anamızdan emdiğimiz süt helal olmasın. Sizi de sizin yedi göbek sülalenizi de, bütün emperyalistleri de, yine İzmir’den denize dökeriz.”
Görüldüğü üzere aynı siyasi partinin bir milletvekili, aynı yaklaşımla, kendisi gibi düşünmeyen çevreleri, Kurtuluş Savaşı’ndaki düşmanla aynı kefeye koyuyor.
“Evet” çıkması durumunda yeni bir kurtuluş mücadelesi başlatmaktan bahsediyor.
Çok fazla söze gerek yok, CHP milletvekiline şu soruyu sormak gerekiyor:
15 Temmuz’da, dış güçlerin desteğini alarak, Türk milletine savaş açanlara karşı taarruzu nereden başlattınız?
O gece hangi cephede idiniz?
Bugün nerede duruyorsunuz?
Yoksa bugünlerde, Alman İstihbarat kurumunun başındaki kişiyle benzer bir düşünce ile, 15 Temmuz’da 240’tan fazla insanımızı şehit eden bir terör örgütünün darbe girişimini, sulandırmaya mı çalışıyorsunuz?
[Türkiye, 6 Nisan 2017].