Türkiye bugün 4 milyona yakın mülteciyle dünyada en fazla sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumunda.
Bunların 3.5 milyonu Suriye'deki iç savaştan kaçan insanlar.
Suriyeli mültecilerin çoğu kadın ve çocuk.
Bu masumlar Türkiye'ye sığınmasaydı yüz binlercesi Suriye'deki savaşta can verecekti.
Türkiye bu konuda toplumu ve devleti ile birlikte tarihi bir sınav verdi, ve insanlığa örnek oldu.
Buna rağmen Suriyeli mültecilerle ilgili provakasyon ve dezenformasyon kampanyalarının son dönemde ciddi biçimde arttığına şahit olmaktayız.
Bu noktada Suriyeli mültecilere yönelik yükselen tepkinin kaynaklarını iyi okumak gerekiyor.
Öncelikli olarak toplumun bir kesiminin yabancı ve farklı oldukları için Suriyelilere şüpheyle yaklaştığı açık.
Her toplumda görebileceğimiz türden bir zenofobi, yani yabancı ve farklı olandan korkulmasının bir örneği bu.
Her şeye rağmen bu şüphe ve korku devletin aldığı önlemler ve Türk halkının sağduyusu nedeniyle şiddete dönüşmedi ve bugüne kadar yönetildi.
Fakat bugün geldiğimiz noktada içerde ve dışarıdaki bazı kesimlerin Suriyelilere yönelik bu korkuları ve şüpheyi sistematik bir biçimde kaşıdığı çok açık.
Bundan dolayı Suriye'deki iç savaşın bitirilmesi ve Suriye'nin stabilize edilerek Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönüşünün sağlanması birinci önceliğimiz olmalı.
Buna rağmen hem toplum olarak hem de devlet olarak Suriyelilerin bir kısmının Türkiye'de kalacağını öngörmeli ve buna hazırlıklı olmalıyız.
Bu çerçevede devletimizin bundan sonra Suriyelilerin Türkiye'ye daha iyi entegre edilmesi konusunda daha bütüncül ve ayrıntılı politikalar geliştirmesi gerekiyor.
Diğer taraftan toplumda rahatsızlık oluşturan Suriyelilerle ilgili somut sorunlara hızlıca çözüm üretilmesi de elzem.
Her şeyin ötesinde Türkiye hem doğu-batı hem de kuzey-güney aksındaki coğrafi konumu nedeniyle kuzeybatıya yönelen göçmenlerin geçiş rotasındaki bir transit ülke durumunda.
Diğer taraftan Türkiye gün geçtikçe zenginleştiği için yeni bir cazibe merkezi olarak kaçınılmaz olarak ekonomik temelli yeni bir göç dalgasının hedefi haline geliyor.
Bu çerçevede üniversiteler ve düşünce kuruluşlarının da mülteciler ve göçmenlerin uyumunu akademik olarak el alıp somut politika önerileri ortaya koymaları gerekiyor.
Böylece bu meseleyi tahrik ederek Türkiye'de iç karışıklık çıkarmaya yahut siyasi rant sağlamaya çalışan iç ve dış mihraklara fırsat verilmemiş olur.
Zira bu kesimlerin iyi tespit edilerek provakosyon ve dezenformasyonlarının engellenmesi Türkiye için artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiş durumda.
[Fikriyat, 12 Ocak 2019].