Muhalefetin 2023 seçimleri için cumhurbaşkanı adayı arama süreci devam ediyor.
Bir süre kendisinin aday olabileceği sinyalleri veren CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, üç gün önce "İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları bir dönem daha devam etmeli" açıklamasıyla dikkat çekti. Bu açıklamanın arkasında cumhurbaşkanı adayı olacak belediye başkanının şehrinin AK Parti'ye kaybedilmesinin yattığı kulislere yansıdı.
Belediyecilikte bir fark oluşturamayan bu başkanların bir kez daha kazanabileceği öngörüsüne katılmasam da cumhurbaşkanı adayı olmaları durumunda belediyelerinin meclis üyelerinin çoğunluğuna sahip AK Parti'ye geçeceği açık. Aslında son hamleleri ile Kılıçdaroğlu, muhalefet cenahında konuşulan isimlerin hepsini bir adım geri çekmiş oldu.
"Parti başkanları aday olmasın" argümanıyla İP Genel Başkanı Akşener'in adaylığının konuşulmasını engelleyemediğini görünce kendi adaylığını gündeme getirmişti. Şimdi iki belediye başkanının isimlerini geri düşürerek mıntıka temizliğini tamamlamış gibi görünüyor.
Ancak muhalefetin asıl dilemması hâlâ ortada. Hem parlamenter sisteme uygun cumhurbaşkanı adayı arayışındalar hem de cumhurbaşkanlığı sistemine göre seçim kazanmaları gerekiyor.
Ve bunu birbiriyle zıt ideolojilere sahip partileri bir araya getirerek yapmak zorundalar. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan 2014 ve 2018 seçimlerini "güçlü cumhurbaşkanı" fikriyle kazandı. Ve artık parlamenter sisteme dönmek Erdoğan'ı seçimlerde yenmekten çok daha zor.
Yeni Kriter Ne Kadar Anlamlı?
İP ve HDP ile ilişkilerine titizlenen Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı adaylığı için yeni isimleri gündeme getirebilme alanını geniş tutmak için ısrarla yeni bir kriterden (nefsine hâkimiyet) bahsediyor: "Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis'e ve başbakana teslim edecek bilgelikte biri olmalı."
Bu tanımlamanın parti siyasetinin dışından ya da küçük partilerin başkanlarından çatı aday çıkarma imkânını güçlendirdiği söylenebilir. Ne de olsa muhalefetin "nefsine hâkim" cumhurbaşkanı adayı, seçilince "parlamenter sisteme dönüş" hedefi doğrultusunda yetkilerini devredecek. Bu yaklaşımın ana sorunu sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısına vizyoner liderlik iddiasında bir isim çıkaramamak değil.
Ayrıca, cumhurbaşkanlığı sistemine göre milletten yönetme yetkisi alan bir adayın bu yetkiyi çok sayıda parti genel başkanının oluşturduğu bir koalisyona devretmesini öngörmesi.
Neden böyle söylüyorum? Muhalefetin adayı kazansa bile Meclis'te Anayasa'yı değiştirecek bir çoğunluk oluşmadığında ortaya ciddi bir sorun çıkacak. Seçilen cumhurbaşkanı ya mevcut sisteme göre başkanlık yapacak ya da yetkilerini kullanmayıp kendisini destekleyen partilerin genel başkanlarının isteklerine göre hareket edecek.
İkisi de çok zorlu tercihler. Yüzde 50 artı 1 almanın sorumluluğu ile yetkilerini kullanması durumunda "nefsine hâkim olmayacak." Kendisini aday gösterenlere ihanet etmiş olacak. Yetkisini fiilen devretse çok parçalı koalisyonun performansı ile mahkûm edilecek. O halde Kılıçdaroğlu'nun bu "iddiasız, nefsi terbiyeli" cumhurbaşkanı adayı üç şeyi aynı anda yapacak:
- Yirmi bir yıldır Türkiye'yi yöneten Cumhurbaşkanı Erdoğan'a meydan okuyacak. Liderlik, vizyon ve projelerde yarışacak.
- "Güçlü cumhurbaşkanı" yetkilerini devredeceğini söyleyerek seçmenden oy alacak.
- Hem cumhurbaşkanlığı sistemine göre performans gösterecek hem de parlamenter sisteme geçişi sağlayacak. Kılıçdaroğlu birbiriyle çelişen bu fonksiyonları üstelenecek bir adayı bulabilir mi göreceğiz.
Hamle sırası Akşener'de. Muhalefetin erken seçim ve aday profili etrafında tükettiği enerjinin iktidarı hiç rahatsız ettiğini sanmıyorum.
[Sabah, 10 Ağustos 2021].