İsmet Özel'in Türk siyasal hayatındaki politik davranışa ilişkin çarpıcı tespitlerinden biri şudur: "Millet, 14 Mayıs 1950'de kime oy vermeyeceğini gösterdi". Özel bu ifadeleri Türkiye'de gerçekleşen ilk çok partili ve şeffaf seçimlerde, Demokrat Parti'nin iktidara geldiği seçimler için kullanmıştı.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde CHP dışında ahalinin oy verebileceği alternatif bir parti ortaya çıkmıştı.
DP, CHP'nin içinden çıkmasına rağmen (partinin kurucuları CHP'den ayrılan milletvekilleriydi) ilk şeffaf seçimde % 52 oy oranı ve 415 milletvekili alarak iktidarı CHP'den devralmıştı.
Bu sonuçlar CHP'yi tercih etmeyen milletin, karşısına çıkan ilk fırsatta alternatif partiyi tercih ettiğine işaretti.
Aslında CHP döneminde Türkçeleştirilen ezan seçimlerden yalnızca bir ay sonra tekrardan Arapça orjinali ile okunmaya başlanınca muhtemelen DP'ye oy verenler isabetli bir seçim yaptıkları için sevinmişlerdir ki, bir sonraki seçimde DP oyunu artırmıştır.
Yine de milletin kime oy vermediği meselesi hala önemli.
Yaklaşık yetmiş yıl sonra CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'na sokakta sıradan teyzelerin verdiği tepki tam da bu noktaya işaret ediyor.
Bu teyzeler, İmamoğlu'nu tanıyor değillerdi. Kendisi ile bir alıp veremedikleri de yok. Ancak CHP'nin adayı olduğunu öğrenince verdikleri tepki ilginçti.
Bu tepkiler, yerel seçimlerde bile siyasal reflekslerin nasıl harekete geçtiğini ve dahası yetmiş senenin sonunda CHP adına pek de bir şeyin değişmediğinin göstergesi.
Geldiğimiz noktada CHP'nin yerinden bir milim dahi kıpırdamadığını birçok meselede görmek mümkün.
Her şeyden önce Türkiye için bir sözleri bir düşünceleri yok. Demokrasi, emek, hukuk gibi Jenerik cümleler ve ifadeler dışında bir şey söylediklerini duymuyoruz.
Çoğu zaman bu söylemleri ile çelişen uygulamalara da imza atmaları da cabası.
Demokrasi derler ama milletin önemli bir kısmının nasıl yaşadığından, nasıl geçindiğinden, siyasi tercihlerinden haberleri yoktur.
Emek derler ama siyasi varlıkları, seksen yıldır kamunun imkanları ile zenginleşmiş patronlarla bütünleşmiştir. Asgari ücret konusundaki söylemleri bile hükümeti sorunsallaştırmaktan ibaret.
Hukuk derler ama yargının içinde çöreklenmiş yapılarla organik bağlara sahiptirler.
Bu ve benzeri dinamikler CHP'nin siyasi ayağını oluşturduğu müesses bir nizamın sac ayaklarını oluşturmuştur.
Ne zaman ki bu statüko sarsılmaya başladı, CHP'nin bırakın iktidar olmayı söyleyecek bir sözü olmadığı da ortaya çıktı.
Bütün varlığını iktidarın imkanları üzerinden sağlayan bir yapının, bir partinin bu duruma düşmesi de kaçınılmaz bir şey.
HDP ve İyi Parti ile ittifak yapmaları da böylesi bir çaresizliğin ürünü. AK Parti'nin sarstığı statükoyu yeniden kurma hayali ile oluşmuş bir ittifaktan söz ediyoruz.
PKK'nın bu ittifakın bir parçası olması da sorun değil. Yeter ki kurdukları geçmişe ulaşma hayalleri gerçek olsun!
Tekrar başa dönelim ve soralım:
Seksen yıl öncesine dönmek isteyen CHP ve şürekasına millet neden oy versin?
[Fikriyat, 21 Mart 2019].