SETA > Yorum |
Militanlığa Karşı Makuliyet

Militanlığa Karşı Makuliyet

Türkiye'deki bazı kalem ve laf erbabı meseleyi Avrupa'daki ırkçı yayın organlarına ve parti liderlerine bile rahmet okutacak bir İslam düşmanlığıyla ele aldı. Bu kişiler olayı İslam'ı sorgulamak ve hakaret etmek için vesile saydılar.

Charlie Hebdo baskını sonrasında başlayan tartışmalar biçim ve içerik değiştirerek devam ediyor. Film şeridini biraz geriye sararak süreci izlediğimizde karşımıza iç içe geçmiş birden fazla sorun alanı çıkıyor.

Başlangıcından itibaren basın hürriyeti tartışmaları, konunun ilk korunu, bir başka deyişle çekirdeğini oluşturuyor. Basın hürriyeti kavramı etrafında bir kutsallık duvarı örüldüğünü görüyoruz. Bu kavram, seküler dinin en önemli kutsalı, ve aynı zamanda tabusu, haline gelmiş durumda. Düşünce değil sloganlar iş başında: "Basın hürriyeti sınırsızdır."

Medya organlarının meseleyi ele alış tarzı da en az basın hürriyeti kadar üzerinde durulması gereken bir konu. Saldırı en başından itibaren karikatürlerle ilişkilendirilerek haberleştirildi. Her ne kadar yapılan kimi 'siyaseten doğrucu' açıklamalar bunun tersini düşündürtmek istese de olay İslam karşıtlığı ve düşmanlığı tarafından devşirildi.

Şüphesiz işin bir de uluslararası ilişkiler boyutu var. Komplo teorilerine meraklı olanlar meselenin farklı boyutlarına dikkat çektiler. Fransa son dönemlerde Suriye ve Filistin meselelerinde 'alternatif' yaklaşımlar geliştirmekteydi. Fransa parlamentosu Filistin'i tanımaya karar vermişti; Hollande Suriye'ye müdahale yönünde bir tavır sergilemişti. Acaba saldırının gerçek sebebi acaba Fransa'yı girmek üzere olduğu bu farklı yollardan döndürmek miydi?

Adı üzerinde: komplo teorisi... Öte yandan dünyamızda komploların da olduğu bir gerçek. Doğru ya da yanlış olabilir ama kesin olan bir şey varsa o da artık Fransa'nın, sözünü ettiğimiz türden adımları atarken daha çekingen davranacağıdır.

Bu saldırının Avrupa'da zaten yükselmekte olan İslam karşıtlığını daha da alevlendireceği ihtimalini de göz ardı etmeyelim.

GÜLEN MEDYASININ HALİ

Fay hatlarını harekete geçiren böylesi bir depremin Türkiye'ye yansımaması düşünülemezdi. Saldırıdan Türkiye de etkilendi.

Türkiye'deki bazı kalem ve laf erbabı meseleyi Avrupa'daki ırkçı yayın organlarına ve parti liderlerine bile rahmet okutacak bir İslam düşmanlığıyla ele aldı. Bu kişiler olayı İslam'ı sorgulamak ve hakaret etmek için vesile saydılar.

Bu girişimleri ciddiye almasak bile Cumhuriyet'in tavrı ibret vericiydi. Gazete önce dergiyi Türkçe dağıtmak istedi, sonra kapaktaki densizliği yayımlamaktan çekindiği için bir tür ara formül geliştirdi. Fakat gazetenin iki yazarı provakatif davranmakta direnip meşum kapağı köşelerinde yayımladılar.

Hemen yanlarında ve arkalarında "N'olur bizi de alın aranıza" diye yalvaran, bildiri yayınlayan Gülen medyası mensupları saf tuttu. İlkesizlikte sınır tanımayan bir tutum geliştirdiler.

MAKUL TUTUM

Medyada görünen bir diğer manzara da ilk günden itibaren "Kınıyoruz, biz yapmadık" demek için sıraya giren muhafazakar ya da dindar münevverler oldu. Bu tavır da 'her delinin hesabını vermeye hazır' olmak anlamında sorunlu.

Tablo oldukça karmaşık ve çok boyutlu... Makuliyet bir kez kaybedildiğinde aynı ölçüyü tekrar kurmak ve ayar bulmak zorlaşıyor. Oysa Kanada'nın resmi yayın kuruluşu CBC'nin samimi ve The New York Times'ın stratejik olarak benimsediğini düşündüğüm makul tutum, karikatür krizinin en başında benimsenebilseydi bu karmaşanın en azından bir kısmı yaşanmazdı.

CBC'nin genel yayın yönetmeni şöyle diyor: "Peygamberi tasvir ettiği için Müslümanları rahatsız etme ihtimali en yüksek olan karikatürü yayınlamamayı seçtik. [...] Zaten Müslümanları rahatsız edecek ve onlara karşı nefret uyandıracak kısımları yayınlamadan da meseleyi anlatabiliyorduk."

The New York Times editörü: "Oldukça basit bir standardımız var; gerekçesiz şekilde rencide edici tasarlanmış şeyleri kullanmıyoruz."

Umudumuzu kaybetmeyelim, makuliyet militanlığı yenecek!

[Sabah Perspektif, 17 Ocak 2015]