Merkez Bankası bu haftaki toplantısında politika faiz oranını 200 baz puan daha indirdi. Böylece 2019'un ikinci yarısında gerçekleştirdiği dört toplantıda faizi tam 1.200 puan indirerek yüzde 24'ten yüzde 12'ye düşürmüş oldu.
Vurgulamak gerekir ki enflasyon hedeflemesi rejiminin benimsendiği 2002'den bu yana faizin bu kadar keskin ve hızlı bir şekilde düşürüldüğü bir başka dönem bulunmuyor. Hatta –dış şartlar daha uygun olmasına rağmen– bu kararlılığa yaklaşan bir performans da hiç sergilenemedi. Neden? Çünkü genel olarak finansal sistemle "koordineli" ve "uyumlu" hareket etmeye çalışılıyordu. Ayrıca dolar kurunun zıplamasından endişe ediliyordu. Bugün bu endişelerin ne kadar yersiz olduğu net bir şekilde anlaşıldı.
Merkez Bankası bugün finansal sistemin tüm itirazlarına rağmen faizi soluk kesen bir hızla düşürdü. Buna karşılık finans ve döviz piyasalarında tabir-i caizse yaprak kımıldamadı. İlk faiz indiriminin yapıldığı 25 Temmuz'da dolar kuru 5,72 idi. O günden bu yana ortalama dolar kuru –ilginç bir şekilde- yine 5,72 oldu. Bugün ise 5,70'lerde gezen ve 5,80'e dokunan bir kur görüyoruz.
Merkez Bankasının dört seferde faizi yarı yarıya düşürmesi ve dolar kurunun "kıpırdamaması" hepimiz için çok büyük bir tarihsel tecrübe oldu. Özellikle "Faiz düşerse kur zıplar" diyen kişiler için. Eğer faiz ile kur arasında bu kadar "ham" bir ilişki olsaydı bugün dolar kurunun çok farklı noktalarda olması gerekirdi. Olmadı.
Peki neden? 2019'da enflasyon oranı yüzde 20'den yüzde 10 düzeyine kadar geriledi. Enflasyonun ciddi bir iniş trendinde olduğu bu süreçte Merkez Bankasının da politika faiz oranını peyderpey düşürmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Fakat Merkez Bankası yılın ilk yarısında –enflasyonda yaklaşık 5 puanlık düşüş olmasına rağmen– faizi hiç düşürmedi. Böylece reel faiz bu süreçte ciddi şekilde artmış oldu. Birçok ülkede negatif faizin hüküm sürdüğü bu süreçte Türkiye'de reel faiz kabaca yüzde 8 düzeyine kadar yükselmiş oldu. Yılın ikinci yarısında ise Merkez Bankası hem enflasyondaki düşüşün devam etmesi hem de yılın ilk yarısında açılan fakat kullanılmayan alan nedeniyle faizleri sert bir şekilde düşürebilme fırsatını yakaladı. Ve bu fırsatı çok güzel bir şekilde kullandı. Merkez Bankası böylece yılın ikinci yarısında oldukça iyi bir performans sergiledi.
Merkez Bankasının bu performansının ne kadar değerli olduğu tarihsel bağlama oturtulduğunda daha iyi anlaşılacaktır. Enflasyon oranının ortalama yüzde 9,6 olduğu Temmuz 2006-Eylül 2008 döneminde Merkez Bankasının ortalama politika faiz oranı yüzde 21,4 idi. Bu dönemde genel olarak dünyada likidite bolluğu yaşanıyordu. Yani Türkiye yatırım çekmekte hiç de zorlanmadığı bir konumda idi. İşte bu atmosferde Türkiye'de reel faiz oranı yüzde 10'dan daha fazla idi ki bu "inanılmaz derecede" sıkı bir para politikası anlamına geliyordu. Bu aşırı sıkı para politikası bir taraftan gelir dağılımını bozucu yönde bir etkiye neden olurken diğer taraftan da Türk lirasının aşırı değerlenmesini beraberinde getiriyordu ki bu da Türk sanayisine ve ihracatçısına zarar veriyordu.
2008'de patlak veren küresel ekonomik krize de Türkiye yüzde 20,25 ile anlamsız derecede yüksek bir politika faiz oranıyla yakalandı. Daha da ilginci ise küresel ölçekte şiddetli bir kriz yaşanmasına rağmen Merkez Bankasının faizi düşürmekte hiç de "acele" etmemesiydi. Kurda yaşanan dönemsel ve kısa soluklu bir hareketlenme nedeniyle politika faiz oranını sadece bir ayda (Haziran 2006) tam 650 baz puan artırarak yüzde 22,25'e yükselten Merkez Bankası, 2008 krizi patlak verdikten sonra faizi ancak bir buçuk yılda normal sayılabilecek bir seviyeye (yüzde 9) düşürdü. Dahası, bu dönem aynı zamanda enflasyon oranının ciddi şekilde düşerek yüzde 5-6 düzeyine gerilediği bir dönemdi. Böylece Türkiye ekonomisinin yüzde 4,7 düzeyinde daraldığı 2009'da Merkez Bankası oldukça sıkı bir para politikası uygulamış oldu. Bu yılda ortalama enflasyon oranı yüzde 6,3 iken Merkez Bankasının ortalama faiz oranı yüzde 11,3'tü.
İşte "o" Merkez Bankası bırakın faiz düşürme noktasında eline geçen fırsatı "değerlendirmeyi", faizin anlamsızlık derecesinde ve yıllarca çok yüksek düzeylerde kalmasına neden olmuştu.
Bu yüzden, "bugünkü" Merkez Bankasının eline geçen fırsatı iyi bir şekilde değerlendirerek faizi "düşürebildiği kadar düşürmesi" gerçekten takdire şayandır. Dolar kurunun bu süreçte oldukça stabil bir seyir izlemesi ise bu faiz indirimlerinin ne kadar "doğru" olduğunun şık bir göstergesidir.
[Sabah, 14 Aralık 2019].