Terör örgütü, varlığını sürdürebilmek için geniş kesimlere ulaşmayı ve onları kendi istediği şekilde etkilemeyi öncelikli strateji olarak benimser.
Her terör olayının görünür yüzünde cinayetler ve şiddet içeriği olsa da verilmek istenen mesaj daha kapsamlıdır. Bu şiddet ve cinayet olayı üzerinden hem toplum hem de sistem hedef alınır. Ya öyle olduğu iddia edilir.
Birkaç gün önce terör örgütü DHKP-C tarafından İstanbul Çağlayan Adliye’sinde işlenen Savcı cinayetiyle ortaya çıkan muhtevaya bakıldığında aynı hedefin gözetildiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında terör örgütü DHKP-C üyesi iki teröristin avukat kılığında Çağlayan Adliyesine girerek Berkin Elvan soruşturmasını yürüten Savcı Mehmet Kiraz’ı rehin almaları ve sonuçta onu şehit etmeleri medyanın terör örgütleri için vazgeçilmez bir araç olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Yakın zaman diliminde terör örgütü DAİŞ’in Irak ve Suriye’de işlediği cinayetleri sosyal medya aracılığıyla servis ederek propagandasını yapmasına benzer bir içerik bu eylem esnasında da aynı tonlarda kamuoyunda yer edindi. Bu açıdan teröristlerin kamuoyuyla paylaştığı ilk fotoğrafın DAİŞ taklidi olduğu üzerinde de durulabilir.
DHKP-C’li örgüt üyeleri, medyada yer bulabildikleri ölçüde toplum üzerinde etki bırakabileceklerini bildikleri için ilk strateji olarak medyaya malzeme oluşturacak içerik üretme yolunu tercih ettiler.
Teröristler Savcının başına silah dayayarak fotoğrafını çekti ve servis etti. Bu fotoğraf öncelikle sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Paylaşıldı. Şu anda en yaygın kitle iletişim aracı sosyal medya olduğu için verilmek istenen mesaj hedefe ulaştırılmak istendi. İkinci aşamada TV aracılığı ile kendi mesajını verme stratejisiydi. Bu konuda da İMC TV teröristlerle telefon bağlantısı yaparak onların mesajını kitlelere duyurdu. Başta CNN TÜRK, Samanyolu ve İMC TV olmak üzere pek çok TV ve Doğan Haber Ajansı da haber bültenlerinde sosyal medyada paylaşılan fotoğraf eşliğinde konuyu işleyerek, bir şekilde, örgütün propaganda amacına hizmet etmiş oldu.
Üçüncü aşamanın gerçekleşmesi ise ertesi gün gazetelerin yayınlanmasıyla oldu. DHKP-C’li teröristler tarafından ağzı bantlanan, elleri kelepçelenerek sandalyeye oturtulan Savcı’nın kafasına silah dayamış yüzü maskeli terörist fotoğrafı bazı gazetelerin birinci sayfasında büyük boy olarak yayınlandı. Bazıları aynı fotoğrafı küçük boy olarak verdi. (Meseleye stratejik olarak yaklaşabilen gazeteler ise bu fotoğrafı aktarmadan yani örgüt propagandasına düşmeden olayı haberleştirdi). Özellikle Vatan, Hürriyet, Sözcü, Taraf, Cumhuriyet ve Bugün gibi gazetelerin bu fotoğrafı büyük boy olarak yayınlaması örgütün hedefleriyle örtüşen bir içerikteydi.
Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık’ın, teröristlerin Savcı’yı rehin tuttuğu sırada, onlarla yaptığı röportajı tam sayfa yayınlaması da örgütün propaganda hedeflerini pekiştiren bir aşama oldu.
Terör örgütü açısından bakıldığında eylemin medyada geniş yer bulmasının 3 sonucundan bahsedilebilir:
1-Terör örgütlerinin başarı çizgisi medyada yer edinme oranlarıyla doğrudan orantılıdır.
2-Örgütün gerçekleştirdiği ‘eylem’ medya aracılığıyla geniş kesimlere ulaştırıldığı ölçüde verilmek istenen dehşet, korku, yıldırma, panik, kutuplaşma ve nefret psikolojisinin ekilmesinde başarılı olunduğu varsayılır.
3-Medya propagandası, terör örgütleri için oksijen kaynağıdır.
Dolayısıyla bu madde açısından bakıldığında DHKP-C için bu eylemin hedefe ulaştığından bahsetmek mümkündür.
Ayrıca Cumhuriyet Savcısı’nın şehit edilmesi ve iki teröristin öldürülmesiyle sonuçlanan olay medyanın bir kısmındaki DHKP-C yaklaşımının derinliğini göstermiş oldu. Aslında geçmişten beri var olan fakat bu olayla birlikte açığa çıkan sempati derecesindeki tutum bu yayın organlarının DHKP-C’lilere terörist demeden veya diyemeden onunla ilgili haberlerin yapıldığını gösterdi.
Radikal, T24, Cumhuriyet, CNN TÜRK ve BBC Türkçe gibi yayın organlarının haberlerinde örgütten sadece adıyla bahsedildi; kamuoyundaki tepkilere rağmen bu konuda geri adım atılmadı ve ‘terör’ nitelemesi kullanılmadan haberler verildi. Bu yaklaşımın arka planına dair bir araştırma yapıldığında terör örgütü DHKP-C’nin 2013’ten bu yana İstanbul’da yaptığı diğer eylemlerin habere dönüştürülmesinde de aynı yayın organlarının örgütten ‘terör’ ifadesi olmadan bahsettiğine dair ilgili yayın organlarının internet sitelerinde epeyce örneğe rastlanmaktadır. Genellikle ‘eylemci’ ifadesi tercih edilmektedir.
Burada gazetecilikle terör propagandası yapmak arasındaki mesafenin kaybolduğunu gösteren davranışlardan birisi de kamuoyunca tanınan bazı gazetecilerin örgüt sempatizanı gibi davranmasıdır. Örgütün hedeflerini destekleyecek şekilde ‘DHKP-C sempatikliği çerçevesinde’ twitter paylaşımında bulunulması, haber sunumunda ‘terörist’ ifadesi olmadan aktarılma yapması ve Cumhuriyet savcısının şehit edildiğine değil de farklı bağlamlara odaklanılması; teröre karşı oluşacak toplumsal ve siyasal tepkiyi olumsuz etkilemiştir.
[Milat, 5 Nisan 2015]