Amerika Merkez Bankası'nın (FED) faiz artışı konusunda beklenenden daha yavaş hareket etmesi, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) ise piyasalara para saçması, dolayısıyla da ECB'nin kararı sonrasında piyasalarda meydana gelen rahatlamanın etkisiyle, belki de son zamanlarda faiz indirimi için gerekli olan en iyi konjonktürün yakalandığı bir dönem yaşıyoruz.
Dünya ekonomisine yön veren iki büyük merkez bankası olan FED ve ECB'nin kararlarına bakıldığında, ekonomik büyüme ve yatırım için gerekli olan düşük faiz uygulama fırsatı ayağımıza gelmiş gibi görünüyor.
Ancak FED ve ECB'nin ekonomik büyümeyi hızlandırmak için attığı adımlar ve aldığı sorumluluk Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın politikalarıyla karşılaştırıldığında, Merkez Bankası'nın ekonomik büyümeyi hızlandıracak politikalarda cesaretli olmadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Faiz indiriminde iddialı bir duruş gösterilmesi, ekonomik büyümede agresif bir tutum sergilenmesiyle bağlantılı.
Piyasa beklentilerinin de faiz indirimi olur yönünde geliştiği bu zaman diliminde, "Faizde Merkez Bankası ne yapacak?" sorusunun cevabı merakla beklenmektedir.
Cari açığın yüzde 4 seviyesine inmesi, küresel piyasalarda başta da ECB'nin piyasalara hem çok hem de ucuz para enjekte etmesi ve beklentilerin altında bir enflasyon oranı gibi tüm koşulların, bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yaradığı aşikâr.
Bir de petrol fiyatlarının ciddi anlamda çok düşük seyretmesinin ülke ekonomisine sağladığı kazanımlar var.Petrol fiyatlarının düşmesi enflasyon artışını kısa dönemde engelliyor, bu da gelişmekte olan ekonomiler için olumlu koşullara bir yenisinin daha eklenmesi demek.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerdeki problemleri gören ve küresel risk alan yatırımcılar, tercihlerini de bizim gibi büyümesi devam eden ve halen bir ekonomi hikâyesi olan ülkelerden yana kullanacaklardır.
FED'in faiz arttırma sinyali vermediği ve enflasyon tahminlerini düşürdüğü bir konjonktürde, Merkez Bankası'nın da artık işin ekonomik büyüme tarafını önceleyen adımlar atması gerekiyor. Bu adımların başında da faizlerin düşürülmesi geliyor.
Ancak, Merkez Bankası'nın geçmiş politikalarına bakıldığında, Türkiye'de yüksek faiz politikasının uygulanmakta olduğunu açıkça görmekteyiz.
Bugün, G20 ülkelerinde en yüksek politika faiz oranı Arjantin, Brezilya ve Rusya'dan sonra Türkiye'de mevcut.
KAMU BANKALARI DA SORUMLULUK ALMALI
Yüksek faizin de sebep olduğu düşük büyüme oranı, düşük yatırım ve üretim maliyeti ve rekabet gücünün azalması ekonomi için olumsuz göstergelerin oluşmasına neden olmaktadır. Ekonomik büyümeye vereceği zarar göz ardı edilerek faiz oranının değişmemesi ya da faiz artışı yönünde karar verilmesi, ekonomik büyümede yavaş ilerlemeye yol açıyor. Türkiye'nin son birkaç yıldır yüzde 3-4 bandında büyüdüğünü göz önüne alırsak, büyüme hızında yaşanan bu düşüşte maalesef yüksek faiz oranlarının ciddi payı var.Ayrıca, ülkedeki ekonomik göstergelerin GSYH içindeki payına göre değerlendirildiği günümüzde, faizlerdeki bu yüksek seviye tüm ekonomik göstergeleri de olumsuz etkilemektedir.
Diğer taraftan, yüksek faiz bir kısır döngü içerisinde çalışmaktadır. Bu açıdan, bankalar tarafından kullandırılan kredinin maliyetinin yüzde 16-17'lere yükselmiş olması, politika faizinin iki katından daha yüksek faiz oranın piyasa içinde uygulandığı gösterir ki, bu da sürdürülebilir değildir.
Bu nedenle, yeni dönemde Merkez Bankası'ndan beklenti faizlerin düşürülmesi yönünde. Tabii yalnızca Merkez Bankası değil, kredi stoku içinde payı yüzde 32 civarlarında olan kamu bankaları da elini taşın altına koymalı. Ekonomik büyümeye katkı için kamu bankalarının kredi kullandırırken uyguladığı faiz oranlarının düşük olması gerekiyor.
Hem kamu hem de özel sektör bankalarının uyguladığı faiz oranlarının düşürülmesi ekonomik aktivitenin canlanmasını sağlayarak bu kısır döngünün de kırılmasına katkı yapacaktır.
En önemlisi de, Avrupa Birliği ülkelerinin talebindeki artışın ihracat üzerindeki olumlu etkisi ve iç talebin küresel koşullar ve meydana gelen terör olaylarına rağmen beklentilerin halen pozitif olmasının ekonomik büyümeye yapacağı katkısı, faizlerin düşürülmesiyle birlikte artacaktır.
[Yeni Şafak, 24 Mart 2016].