Dünyada bir iktidar ve nüfuz mücadelesi olduğu, uluslararası siyaset ve ekonomi alanında kıyasıya bir rekabetin sürdüğü herkesin kabullendiği ve dillendirdiği konular arasında. Küresel bir düzleme yayılan ve sınır tanımayan bu yarışta pek çok araç kullanılıyor ve bu araçların etik, yasal ve centilmence olup olmadığı çok ama çok az sorgulanıyor. İşte bu araçlardan biri de şiddet ve terör ile bu yöntemlere başvuran terör örgütleridir.
Terör örgütlerinin ortaya çıkışı, kimlerin ve hangi güçlerin bunları silahlandırdığı, lojistik ve teknik destek sağladığı, insan devşirmeye aracılık ettiği, bir başka deyim ile terör örgütlerini kimin nasıl besleyip büyüttüğü, üzerinde önemle durulması gereken konular arasındadır. Bu konular açığa çıkarılmadığı sürece sadece perdenin, ekranın ve camın önündeki görmekle yetinmek ve bize sunulanı kabullenmek durumunda kalırız. Halbuki asıl bakılması ve görülmesi gereken perdenin arkası, yani tiyatroda sergilenen oyunun yazar ve senaristlerinin kimler olduğu ve nasıl bir oyun kurguladığıdır.
İslam dünyası söz konusu olduğunda da yaşanan olayların arka planına bakmak gerekmektedir. Özellikle yıllardır ısrarla sürdürülen propagandaların ve Batı’da da geniş kabul gören İslam ve terör arasında kurulan bağlantıların ve özdeşleştirmelerin çözümlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde ‘İslami terör’ ve ‘İslamcı terör’ örgütleri gibi kökü dışarıda yapay kurgu ve kavramsallaştırmaların kökenine inmek, artık markalaşan ve çeşitlenen örgütlerin neye, kime, nasıl hizmet ettiğini yani hangi büyük projenin ayakları olduğunu görmek imkansızlaşır.
ÖRGÜTLER ÇEŞİTLİ AMA AYNI AMACA HİZMET EDİLİYOR
Şu ya da bu şekilde adı İslam ile anılan terör ve şiddet örgütlerinin markaları farklı görünse de savundukları görüşler ve eylemlerinin sonuçlarına bakıldığında bu örgütlerin hepsi aynı amaca hizmet edecek şekilde tasarlanmış gözükmektedir.
Bu amaç genel anlamda şu şekilde özetlenebilir: Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi coğraflarda oluşturulmuş bölgesel düzenin yani statükonun değişmesini talep eden, küresel sistemin de sorgulanması gerektiğini savunan yeni siyasal aktörlerin ‘İslami ve muhafazakar’ referansları önceleyen ‘siyasal hareketleri’ oluşturduğunu görüyoruz. Bu hareketler meydan okudukları müesses nizamlar gibi meşruiyet sorunu ile de malul değil, tam tersi ciddi bir toplumsal taban ve desteğe sahip.
Bahse konu siyasal aktörler arasında İhvan, Hamas, Nahda ve AK Parti gibi toplumsal tabanı çok geniş oluşumları saymak mümkün. Söz konusu hareketlerin ortak özelliklerinden biri seçimle gelip seçimle gitme yöntemini benimsemeleri ve seçmen tarafından iktidara taşınmalarıdır. Demokratik süreçler sağlıklı biçimde işlediğinde bölgesel ve küresel statükoya karşı alternatif üreten bu siyasal aktörlerin yükselişe geçtiği ve AK Parti örneğinde olduğu gibi normal yollarla, yani seçimler yoluyla iktidardan indirilmesinin zor olduğu görülmektedir. İşte böyle durumlarda küresel güçler ya da dünya denge(sizlik)lerindeki mevcut durumun devamından yana olan odaklar şiddet ve terör aygıtına sarılmakta bir sakınca görmüyorlar. Bu örgütleri kuruyor, destekliyor, büyütüyor, var olanları kendi yanlarına çekip taşeron olarak kullanıyorlar.
DEMOKRATİK YOLLA İNDİRİLEMEYENLERE HAZIR ELBİSE: TERÖR
İslam ile alakalandırılan örgütlerin eylemleri en geniş anlamda İslam dünyasında yükselen ve küresel düzene itiraz eden siyasal aktör ve hareketlerin dünyanın gözündeki meşruiyetini zayıflatmaya ve ortadan kaldırmaya hizmet ediyor. Küresel entelektüel ve siyasal söylem takip edildiğinde de bütün bu şiddet yanlısı örgütlerin son tahlilde İhvan, Hamas, Nahda ve AK Parti gibi toplumsal tabanı çok geniş dönüştürücü hareketlerin meşruiyetini ortadan kaldırmaya yönelik işlevleri olduğu görülür. Zaten bu tür örgütlerin ortaya çıkışını kolaylaştıran projeler de hayata geçirilmiyor değil. Örneğin küresel adaletsizliğin hüküm sürdüğü, Irak ve Afganistan’ın işgal edildiği, parçalandığı, devlet ve güvenlik mekanizmasının çökertildiği bir dünyada, şiddete dayalı tepkiler verilmesinin siyasal ve sosyolojik zemini de hazırlanmış demektir.
Şiddet ve terör, özellikle de İslam ile özdeşleştirilen terör örgütleri küresel güçlerin tasarımıdır. Bazıları kontrollerinden çıksa da son tahlilde İslam dünyasında alternatif olarak ortaya çıkan siyasi hareket ve aktörler de aynı kefeye konularak etkisizleştirilmeye çalışılmaktadır. İşte bu nedenle AK Parti ısrarla terör örgütlerini destekleyen bir parti gibi yansıtılmaya çalışılmakta, Hamas ve İhvan radikal oluşumlar biçiminde tanımlanmaya devam etmektedir.
[Haber 10, 28 Ocak 2015]