Covid-19 salgını nedeniyle gerçekleşen ölümlerin yaklaşık üçte ikisi Avrupa ülkelerinde yaşandı. Dün itibarıyla bu hastalık nedeniyle Avrupa’da ölenlerin sayısı 69 bini geçmiş durumdaydı.
Bu ölümlerin yaklaşık 60 bini ise AB üyesi ülkelerde gerçekleşti.
Koronavirüs karşısında yaşanan çaresizliğin boyutları bütün ülkelerde aynı şekilde hissedilmiyor kuşkusuz.
Krizin ekonomik ve siyasal artçı dalgalarının hangi ülkeyi nasıl vuracağını da bu çaresizliğin hissedilme derecesi belirleyecek.
Ayrıca bu çaresizliği en fazla hisseden ülkelerin diğer AB ülkelerinden gördüğü karşılık da AB’nin bundan sonraki geleceğini önemli derecede etkileyecek.
Almanya, 10 yıl önceki ekonomik kriz sırasında olduğu gibi, bu salgın sırasında da krizlere en dayanıklı ve hazırlıklı AB ülkesi olduğunu gösterdi.
Ama ekonomik kriz zamanında olduğu gibi, krizi yönetmekte zorlanan ülkeler çaresizlik içerisinde gözlerini yeniden Almanya’ya çevirdiler. Üstelik bunu yapan sadece İspanya, Yunanistan ve İtalya gibi güneyin görece zayıf ekonomileri değil.
Fransa da Almanya’dan yardım bekleyen o çaresiz ülkeler arasında.
Virüs tespit edilen kişi sayısı her iki ülkede de yaklaşık olarak aynı olmasına rağmen, Fransa’da Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı Almanya’nın beş katı civarında. Fransa, başta solunum cihazı, maske, koruyucu kıyafet olmak üzere hastalıkla mücadelede ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etmekte zorlanıyor ve Alman hava kuvvetleri Fransız hastaları tedavi için Almanya’ya getiriyor.
Ama Almanya’nın diğer AB ülkelerine yardımı sembolik jestlerden öteye geçmiyor. Zira Berlin yönetimi kendi ülkesinin yakında daha çok ihtiyaç duyacağını düşündüğü için yardımları sınırlı tutuyor ve bazı yardım çağrılarına ise hiç cevap vermiyor.
Hatta başka ülkelerin maskelerine el koyanlar kervanına Almanya’nın da katıldığına dair haberler yer aldı medyada.
Zor durumdaki AB üyelerine yapılan yardımların çok yetersiz kalması kriz sonrasında AB’nin geleceği açısından tartışılacak konuların başında geliyor.
Avrupa’da krizin arka planında yürüyen ve aslında AB için tahribatı belki de daha büyük olacak başka bir tartışma daha var. Krizin ekonomik tahribatının giderilmesi konusunda AB’nin nasıl bir rol üstleneceği tartışması.
Bu konuda başta İtalya, İspanya ve Fransa’dan gelen taleplere Almanya yanaşmak istemiyor.
Daha doğrusu Almanya’da da bu konuda ciddi bir tartışma yürütülüyor.
Bazı kesimler, Almanya’nın diğer ülkelerin ekonomik yükünü taşımak zorunda olmadığını, kendi ekonomisine zarar verecek adımlardan kaçınması gerektiğini söylüyor.
Buna karşılık bazı çevreler ise, Almanya’nın Avrupa bütünleşmesinden en fazla fayda sağlayan ülke olduğunun altını çizip, kriz sonrasında Avrupa ekonomilerinin yeniden inşası için Berlin’in üzerine düşeni yapması gerektiğini, bunun Alman ekonomisi için de faydası olacağını dile getiriyorlar. İhracatının önemli bir kısmını AB ülkelerine yapan Almanya’nın, bu ülkelerin ekonomik açıdan zaafa düşmesinden çok olumsuz etkileneceğini de ekliyorlar.
Ayrıca Berlin’in liderlik sorumluluğunu üstlenmekten kaçmasının Çin gibi ülkelerin Avrupa’daki nüfuzunun artması sonucunu doğuracağı ve bunun da Almanya için tamir edilemez sonuçlar doğuracağı ifade ediliyor.
Eski Dışişleri Bakanları Joschka Fischer ve Sigmar Gabriel’in, Almanya’nın İtalya ve İspanya için yeni bir Marshall Yardımı’na öncülük etmesi gerektiğini, yoksa AB’nin dağılma riski olduğunu dile getirmelerini bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
[Türkiye, 11 Nisan 2020].