SETA > Yorum |
Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Amacı Not mu Soygun mu

Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Amacı Not mu Soygun mu?

Türkiye ekonomisi geçmiş dönemlerde derecelendirme kuruluşlarının yaptıkları operasyonlarda kırılganlığı artan, istedikleri gibi at koşturdukları ve manipüle edecekleri bir ekonomi değil.

Bir çok ülke gibi Türkiye'de malum kredi derecelendirme kuruluşlarından çok çekti. Bu kuruluşlar, kurdukları düzen sayesinde yıllarca ülke kaynaklarını yüksek faiz yoluyla adeta kuruttular. Son olarak ise, FETÖ tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe girişimin akabinde hemen sahneye çıktılar.

Bu kuruluşlardan Standard & Poor's (S&P), Türkiye'nin kredi notunu indirirken görünümünü de negatife çevirdi. Moody's ve Fitch ise not indirimi tehdidini savurmakta gecikmedi.

PEKİ KİM BUNLAR VE PİYASADA YÜZYILLIK HAKİMİYETLERİNİ NASIL DEVAM ETTİRİYORLAR?
Dünya'da 80'e yakın kredi derecelendirme kuruluşu var, ancak dünyadaki derecelendirmenin yüzde 95'i S&P, Moody's ve Fitch tarafından yapılıyor. Yani piyasayı bunlar ele geçirmiş.

Ülkelerin ve firmaların borç maliyetini artıran ve bir çok ekonomik krizin sebebi olan derecelendirme kuruluşları şöyle çalışıyor;

Borçlanmak için ülkeler ve firmalar fon sahiplerine başvurduklarında, fon sahipleri nedense yalnız bu üç derecelendirme kuruluşundan not getirmelerini istiyorlar. Başkasını kabul etmiyorlar. Bu yönlendirme ise bu üç kredi derecelendirme kuruluşları ile bunların yönlendirdikleri fon sahipleri arasında nasıl bir ilişki var sorusunu akıllara getiriyor.

Diğer taraftan bu kuruluşlar getirdikleri düzenleme ile ülkelere kötü not verdiklerinde, hem ülke hem de ülkedeki firmaların yüksek faiz oranında borçlanmasına neden oluyorlar.

Yani ülkenin notu, bir ülke sınırları içerisinde faaliyet gösteren firmaların sahip olabileceği en yüksek kredi notunu belirlediği için ülkedeki firmalar ne kadar sağlam yapıda olursa olsun, ülke notunun kötü olması firmaların baştan kötü notlandırılmasına sebep oluyor.

Dolayısıyla, bir yandan ülke notuyla istediği gibi oynayıp ülke ekonomisinin algısını düzenleyebiliyorlar, bir yandan da özel sektörün ekonomik faaliyetlerini şekillendirip ekonomiye ağır bir maliyet yüklüyorlar.

En önemlisi de, bu kuruluşlar hem beraber çalıştıkları ülkeden abonelik ücreti alıyorlar, hem de ülkeler dışarıdan borçlanınca alınan borca aracılık ettikleri için belli bir yüzde oranında komisyon alıyorlar. Yani ne kadar borç o kadar komisyon.

Bu nedenle, yüksek borç ve faiz oranı nedeniyle bir çok ülkede ekonomik krizlerin çıkmasına hatta küresel ekonomik krizlerin sürekli olmasının en önemli sebebi değişmeyen bu kurgu.

DARBE GİRİŞİMİNDE NOT İNDİRİMİ İÇİN HEMEN HAREKETE GEÇTİLER
Türkiye'nin kredi derecelendirme kuruluşları ile hikâyesi ise, 1991 yılında başlıyor. Yaklaşık çeyrek asırlık hikâyede, kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'yle yıldızı pek barışmadı.

Örneğin, S&P. 1994 yılı ekonomik krizinden beri Türkiye'ye yatırım yatırılabilir seviyede hiç not vermedi bu kuruluş. Darbe girişimi sonrasında, ekonomik göstergelere ve Türkiye'nin gücüne bakmadan yangından mal kaçırır gibi, hemen not indirimine gitmesi de Türkiye bakışını tekrar gösterdi.

Üstelik not açıklanması takvime bağlanan ve Kasım ayında yapılması gereken kredi notu ve görünümü tarihine bile uymadan notu düşürdüler. Türkiye geçmişte de aynı tavrı gösteren ve Türkiye'ye maalesef bu kadar taraflı olması nedeniyle 2012 yılında S&P ile yaptığı abonelik anlaşmasını iptal etmişti.

Diğer derecelendirme kuruluşları Moody's ve Fitch ise, Türkiye'ye 2012 yılında ve 2013 yılında yatırım yatırılabilir seviyede not vermişti. Ancak bunlar da darbe girişimiyle beraber, olumlu ekonomik ve sosyal göstergelere rağmen, adeta buradan nemalanmak için not tehdidi yapmaktan kaçınmıyorlar. Kredi notu ve görünümünün açıklanacağı Ağustos'a hazırlık yaptıkları belli.

Ama bu kuruluşlara şunu hatırlatmak lazım. Türkiye ekonomisi geçmiş dönemlerde derecelendirme kuruluşlarının yaptıkları operasyonlarda kırılganlığı artan, istedikleri gibi at koşturdukları ve manipüle edecekleri bir ekonomi değil. Çünkü, Türkiye'nin bütçe açığı olsun, kamu borcu olsun en önemlisi de ekonomik büyüme oranları dünyada birçok ülkenin sahip olmak istedikleri seviyede.

Dolayısıyla bu göstergeler sayesine geçmiş dönemlerde yaptıkları gibi kaotik ortamı oluşturamıyorlar, oluşturamayacaklar.

Bu kuruluşların amacı belli: Ülke risk primini artırıp faizlerin yükselmesini dolayısıyla borçlanmayı ve diğer makroekonomik göstergeleri kötüleştirmek. Ancak millet bu oyuna gelmedi. Kimse parasını dolara çevirmedi ya da kimse banka kuyruklarına girmedi. Hatta millet dolarını bozdurup bankalara TL yatırdı.

Millet ekonomisine güveniyor, ekonomik kazanımlarını kaybetmek istemiyor.

Bu kuruluşlar, beyhude bir çabaya girmesinler…

[Yeni Şafak, 25 Temmuz 2016].