HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın İstanbul Borsa Lokantasında ünlü köşe yazarı gazetecilerle akşam yemeğinde bir araya gelmesi medya-siyaset ilişkisinin sadece ‘İktidar’ bağlamında düşünülemeyeceğini gösteren yeni bir örnek oldu. ‘Yeni’ dememin sebebi benzer örneklerin daha önce de sıklıkla yaşanmasıyla ilgili.
Türkiye’de gazetecilerle siyasetçiler pek çok kez bir araya gelebiliyor. Yurt dışı ve ülke içi seyahatlerde, basın toplantılarında, kahvaltılı toplantılarda ve özel haber görüşmelerinde gazetecilerle siyasetçiler aynı ortamı paylaşıyor.
Davet edenle davet edilen arasında önceden belirlenmiş bir düzlemde ‘haber’ odaklı ilişki kuruluyor. Siyasetçi söylemesi gerekeni söylüyor, gazeteci ise almak istediğini habere dönüştürüyor. Böylesi görüşmelerin ertesinde medyada yer alan haberlere bakıldığında aynı açıklamanın farklı manşetlerle ve ara başlıklarla aktarıldığı görülür. Fotoğraflar ve fotoğraf altı yazılar da birbirinden farklıdır. İçeriği belirleyen genel ilke medyanın kurumsal olarak o siyasetçiye ve söylemlerine bakış açısı yani kendi pozisyonudur. Bir şehir efsanesine göre siyasetçiyi başarılı yapan şey her gazeteye manşet olacak şekilde karmaşık cümleler kurabilmesidir. Siyasetçinin konuşması aynı olmasına rağmen medya organlarında onların kendi nabzını tutacak şekilde farklı içeriklerle aktarılır. Siyasetçinin burada aynı zamanda algı yönetimi yapabilen kişi olduğu da vurgulanmış oluyor.
‘Gazetecilerin verilen mesajı çarpıtması veya siyasetçilerin gazetecileri suçlaması’ gibi eleştirel tutumları bir kenara not edersek iki yapı arasındaki normal görüşmelerin böylesi kamuya açık olanların olduğunu belirtmek gerekir. Herkesin haberdar olduğu, kamuoyunun bilgisi dâhilinde yapılan görüşmelerin yansımasına dair üretilecek spekülasyonların dahi belirli bir sınırı bulunmak zorundadır. Nihayetinde açık bir diyalog biçimi vardır ortada.
Son örnekte olduğu şekliyle HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile AK Parti Hükümetine muhalif ünlü köşe yazarlarının akşam yemeğinde bir araya gelmesini kural dışı yapan ilke burada kamuoyunun bilgisi dâhilinde olmamasıyla açıklanabilir. Medya kurumu (ki burada Demirtaş’la akşam yemeği yiyen gazetecilerin neredeyse tamamı benzer argümanlarla AK Parti hükümetini suçlayan cephede yer almaktadır) şeffaflıktan uzaklaştığı ölçüde manipülasyona konu olur.
Medya-siyaset ilişkisinde belirleyici ve sınırlayıcı ilke sadece iktidarda bulunan siyasi partiyle sınırlı değildir. İlke kapsayıcıdır ve genele hitap eder. Medya için iktidar partisi ne ise muhalif liderler de aynıdır. Medyanın güvenilirliğini, köşe yazarlarının yazdıklarının ve söylediklerinin inandırıcılığını bu ilke belirler. Bu yüzden kamusal söylemin belirlenmesinde etkin olan iki aktörün (medya ve siyaset) kurdukları ilişkilerin şeffaf olması iki yapının güvenilirliği ve inandırıcılığı açısından gerekli ilkedir.
Medya-siyaset ilişkisinin genellikle ‘iktidar’ bağlamında ele alınarak eleştirel ve çoğunlukla kınayıcı bir üslupla aktarıldığı düzlemde muhalif siyasi liderlerin gazetecilerle ‘gizemli’ görüşmeler yapması hem görüşmedeki siyasi lider açısından hem de masanın etrafını dolduran muhalif köşe yazarları açısından ilkesel bir soruna işaret etmektedir.
Medya açısından son bir not eklenebilir. Bu görüşme, Türkiye’de medyanın salt medyadan ibaret olmadığını, esas sorunun ifade özgürlüğü veya basın özgürlüğü olmadığını göstermekte; medyanın kendi kişisel çıkarlarını ve kariyerlerini koruyarak siyaseti yönetmeye ve yönlendirmeye ne kadar hevesli olduğunu ortaya koymaktadır.
[Milat, 25 Ocak 2015]