Yunanistan meselesi, son aylarda dünyayı epeyce meşgul eden gündemler arasında yer aldı. Bundan sonra da almaya devam edecek. Aylardır sürüp giden görüşmeleri izlerken, Şubat'ta kaleme aldığım “Avrupa'nın Son Korkusu: Yunan Virüsü” başlıklı yazımla uzun süre yetinmeyi tercih ettim. Ve o günden bugüne geldiğimiz süreç de, Avrupa'nın Tsipras'a öyle kolay boyun eğmeyeceğinin ve virüsün yayılmaması için direneceğinin açık bir ispatı oldu.
IMF, Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Avrupa Komisyonu üçlüsü Troyka'nın, dizginleri, çiçeği burnunda bir heyecana bırakarak karizmayı yitirmesinin hiç de mümkün olmadığını, hep birlikte canlı canlı izledik. Tabii bu arada, diğer kemer sıkma karşıtı (anti-austerity) Avrupalı ülkeler de, “Aklından bile geçirme” mesajını, alıp başköşelerine koymuş oldu.
Aylar süren ve karmaşık görünse de aslında gayet net olan bir serüvenden sonra, komşudaki meseleyi bugün yeniden köşemize taşıma zamanı ise geldi. Zira gerçek anlamıyla yeni bir eşik, asıl şimdi geldi çattı.
Malumunuz, Yunan halkı bu Pazar referanduma gidiyor. Altı borçla dolu iktidar koltuğuna 5 ay önce hevesle oturan Tsipras, bu süre içinde nasıl bir derde talip olduğunu anlarken, halka verdiği sözleri ise ne tuttu ne tutamadı. Nitekim seçimde galibiyet getiren anti-austerity söylemleri, Troyka'ya çarpıp gerçeklerle yüzleşti.
Ve geçtiğimiz günlerde çıkmaz sokak görününce de, Tsipras hükümeti “Ben bilmem, halkım bilir” diyerek kolaycı bir karar aldı: Referandum yapılsın, günahı herkesin boynuna olsun. Peki, oylamada neye karar verecek Yunan halkı? Şöyle hafif bir geriden alıp gidişatı anlayalım.
MAAŞLAR NASIL ÖDENECEK?
Yunanistan global krizle sarsılıp Troyka'dan aldığı milyarlarca Euro'luk borçla yaşamaya çalışırken, borç karşılığında Yunanistan'a dayatılan ve halkı canından bezdiren kemer sıkma politikaları ise, büyüme ve istihdama destek değil, köstek oldu. Bugün gelinen durumda Yunanistan, bırakın borçları ödeyebilmeyi, maaşları dahi ödemekte zorlanıyor. Bu nedenle yardıma müthiş ihtiyacı olduğundan, gelecek 7,2 milyar Euro'luk kurtarmayı da dört gözle bekliyordu. 30 Haziran'da IMF'e 1,6 milyar Euro borç da, böyle ödenebilecekti.
Ancak bu miktarın serbest kalması için, kemerin daha ileri deliklere kadar sıkılması şart koşuldu. Bu şartlar ise, Tsipras'ın meydanlarda sarf ettiği popülist söylemlerle çelişiyordu.
Dolayısıyla da hükümet, kendini iktidara taşıyan oyların tersi bir harekette bulunma riskini alamayıp topu halka attı. Bu arada Yunanistan, 30 Haziran'da vakti gelen borcu da ödemeyeceğini bildirerek, IMF tarihinde borcunu ödemeyen ilk gelişmiş ülke unvanına hak kazandı.
BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI
Yunanistan'ın bu hafta IMF'e borcunu ödememiş olması, problemin aslında minik bir kısmı. Buzdağına ilk çarpma olduğu için dikkat çekti ancak suyun altında öyle bir dağ var ki, batmadan kurtulmak hakikaten zor. Zira hesap defterlerini karıştırdığınızda, bu işin sonu nerede diye merak ediyorsunuz. Söyleyeyim: 2054.
Bir diğer ifadeyle, yaklaşık 40 sene daha ödeyecek borcu var Yunanistan'ın. Ancak Troyka'nın nezdinde 40 yıllık hatırı olmadığı da ortada. Şimdi gözler referandumda ve halk, kreditörlerin dayattığı programı kabul edip etmeme yönünde oy verecek.
Oylamadan “Evet” çıktı diyelim. Bu durumda Tsipras, kemer sıkmayı kabul eden Yunanistan'ı yönetmekten vazgeçmek durumunda kalabilir. Politik arenada hükümet değişikliğine yön verebilecek “Evet” oyu, ekonomik anlamda ise, anlaşmayla gelecek kurtarmalarla bir nefes aldırır. Tabii suyun üstüne çıkıp nefes almak, austerity devamıyla aşağı çekilmemenin garantisi değil.
Evet oyu, Euro Bölgesi için de virüs tehlikesini geride bırakarak, birliğin politik risklerini dağıtır. Hem, başından beri yapılan Troyka güç gösterisi, bir de Yunan onayı almış olur. Alacaklılar da, borçların ödenme ihtimalinin bir nebze güçlenmesiyle memnun olabilir.
YENİ DRAHMİ?
Oylamadan “Hayır” çıkması ise, Yunanistan'ın elinin çok da güçleneceği anlamına gelmez. Halkın “Hayır” demesiyle kreditörlerden gelebilecek hafif bir yumuşamayla anlaşmaya gidilmesi mümkün olur mu, bu tartışmalı. Anlaşma yapılamazsa ise, kurtarma gelmez ve borçların ödenememe durumu güçlenir. Maaşların da…
Böyle bir senaryo ise, Yunanistan'ı Euro'dan çıkmak zorunda bırakır. Bu bağlamda, Yeni Drahmi'ye geçmek bir çözüm gibi görünse de, o öyle kolay bir iş olmaz. Yunanistan, özgürlüğüne kavuşurken büyük riskler de üstlenmiş olur. Yeni bir sistem kurmak, hiç şüphesiz zaman da alır. İstikbal için yılları harcamayı göze almak gerekir.
Öte yandan “Hayır” oyu, Euro Bölgesi için ise, birliğin birliği açısından yeni bir virüs daha türetir. “Yunanistan'dan kurtulmak isteniyor” tezi şu anda popüler olsa da, “geri dönüşü olmayan” Euro projesinin namının üzerini çizmek, gelecek için riskler doğurur. Ayrıca Yunanistan'ın ağırlıklı olarak bölgeye borçlu olduğunu da unutmayalım. Ülkenin birlikten çıkması, ilgili üyeleri de bir nebze sarsabilir. Daha da önemlisi Grexit, bölgenin itibarını ve piyasaları olumsuz etkiler.
Kısacası önümüzdeki mesele, Yunanistan üstü bir mesele. Olan biten, yanı başımızdaki koca Avrupa'yı da etkileyecek cinsten. Bu yüzden de fayda-maliyet analizinin, tüm bölge için yapılarak ilerleneceğini bekleyebiliriz.
ÇEPEÇEVRE RİSK
Türkiye için ise Avrupa'nın bu derdi, edinilecek yabancı dertlerin ön sıralarında yer almıyor. Zira başımızı nereye çevirsek sorun kaynıyor. Suriye, kapımızı çalan bir ateş çemberi. Irak, ona keza. İran desen, hep bir hikâyeye gebe...
Velhasıl konu komşumuz, enva çeşit jeopolitik ve ekonomik meseleyle bizi çevrelemiş durumda.
Risklerle kuşatılan bir ülkeyi ve ekonomiyi yönetmek ise, ateşten gömlek... Ve biz şu anda o gömleği kim(ler)in giyeceğini dahi bilmiyoruz. Nasıl taşınacağı ise bambaşka mesele olacak.
Şimdi insanın keyfi kaçmasın da, ne olsun?
Not: Türkiye'nin yeni ekonomi dergisi Derin Ekonomi, 2. sayısıyla raflardaki yerini aldı. Duymayanlara duyurmuş ve tavsiye etmiş olayım. İyi hafta sonları!
[Yeni Şafak, 3 Temmuz 2015]