Türkiye'nin demokratik hayatında AK Parti'nin diğer siyasal partilerden farklılaşan, istisnai bir yeri var. Hiçbir parti AK Parti kadar köklü bir dönüşüm mücadelesi gerçekleştiremedi. Yani AK Parti kadar muktedir olamadı.
Sadece kesintisiz 13 yıllık tek başına iktidarı kastetmiyorum. Muktedir olmanın sınırları askeri vesayeti geriletmekten Türkiye'nin uluslararası konumunu değiştirme iddiasına kadar uzandı. Bu dönüşümcü sürecin maliyetleri ile yüzleşme noktasında da AK Parti özgün bir tecrübe. Bir yandan kendi başarısı ile Türkiye'nin istikrarını birbiri ile yakından irtibatlandıracak bir miras üretebildi. Olası düşüşünün çıkaracağı kriz, muhaliflerinin AK Parti karşıtlığının öfkesini bile bastıracak boyutlar içeriyor.
Diğer yandan da iktidar performansını sorgulayan muhalif grupların artan baskısıyla karşılaştı. Ve dolayısıyla iktidarda iken kendi icraatlarını koruma ve muhasebe imtihanı ile yüzleşiyor. 2001'de kurulan bir parti için hiç de kolay olmayan bir sınavdı bu. 2002'den 2007'ye kadar süren görece sükûnet, Cumhuriyet mitingleri ile bozuldu.
O tarihten bu yana AK Parti hep zorlu meydan okumalarla yüzleşti. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden Gezi olaylarına kadar geçen süreç bir şekilde kurulan koalisyonlar sayesinde yönetildi. Suriye iç savaşının Türkiye'yi sıkıştıran bir konuma gelmesiyle asıl zor imtihanlar serisi başladı: Gezi, 17/25 Aralık, 6-8 Ekim ve 22 Temmuz'da terörün başlaması.
Liberallerden Kürt milliyetçilerine birçok stratejik grup AK Parti'nin karşısına geçti. Başka bir parti bu muhalefete direnemezdi. AK Parti'nin yüzleştiği sıkıntılarla ayakta kalabilmesinin yegâne sebebi hareket içinde bir bölünme ya da liderlik kavgası olmamasıdır. Kendini süreklilik içinde yenileyebilmesidir.
Kanaatimce iç bütünlüğünü korumayı başaran AK Parti gücünü başlıca üç unsurdan aldı. İlki, Türkiye'nin bütün siyasi akımlarının sentezlemesine dayanan kapsayıcı medeniyet söylemi. İkincisi bu ülkenin dertlerine sahip çıkan ve dayanışması yüksek kadrolar. Üçüncüsü de krizleri aşabilen Erdoğan'ın dinamik siyasi liderliği.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesini müteakip Ahmet Davutoğlu'nun genel başkanlığı ile AK Parti kurumsallaşma sürecini daha ileriye taşıyor.
Cumartesi gerçekleşen 5. Olağan Kongre ile AK Parti kurumsallaşma sürecinde yeni bir evreye geçti. Kongre öncesinde yaşanan sıkıntıların üstesinden gelinebilmesi AK Parti'nin kurumsallaşma yolunda bir adım daha atması anlamına gelecek.
Realist olalım. Evet siyasetin, iktidarın doğasından kaynaklanan aşılması zor yanları var. Erdoğan ve Davutoğlu arasında telif edilmesi kolay olmayan politika ve kadro tercih farkları söz konusu olabilir.
Bu farklılıkların tabana inecek kalıcı gerilimlere ve çatlaklara dönüşmemesi gerekir. Erdoğan-Davutoğlu ilişkisi daha önce ANAP'ın yaşadığı Özal-Yılmaz tecrübesi ile anlaşılamaz. Zira Türkiye'ye yeni bir perspektif verme konusunda Erdoğan ve Davutoğlu arasında güçlü bir özdeşlik bulunmaktadır.
AK Parti Türk modernleşmesinin tarihsel kökleri ile de hesaplaşan bir siyasi hareketin ürünü. Ve Türkiye, aktörlerin güncel siyasetin tercihleri arasında kapışmaması gereken ciddi bir meydan okumanın içinden geçiyor.
Sınava tabi tutulan şahıslar değildir; bir hareketin tüm misyonu, yaptıkları ve söylemidir. Hatta Türkiye'nin çevresindeki bölgedeki halkların kaderi ile ilgilidir.
AK Parti siyasetin bu en zorlu sınavından geçebil