SETA > Yorum |
Kemalistlerin Bozulan Kimyası

Kemalistlerin Bozulan Kimyası

Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti'nin sadece resmi ideolojisi olarak değil, modernlik projesi olarak da işlev görür. “Beyaz Türkler”in, “endişeli modernler”in, “modernist Türkler”in yaşam rehberine, doğru-yanlış cetveline dönüşür.

Kemalizm, doÄŸduÄŸu günden bugüne kendisini bir tür “yerlilik arayışı” olarak takdim eder. Yerlilikten ne anlaşıldığı dönemin koÅŸullarına baÄŸlı olarak deÄŸiÅŸse de, Kemalizm her daim bir “millilik” vurgusuyla öner çıkar. Recep Peker’in konuÅŸmalarından Ä°lhan Selçuk’un yazılarına kadar hemen her zeminde kendisini “Misak-ı Milli”nin çıkarlarının yegâne temsilcisi olarak sunar. 1930’ların Kemalistleri de 2000’lerin Kemalistleri de, kendileri dışındaki bütün ideolojik pozisyonları “yabancı” ve “zararlı” addeder. Bununla birlikte Kemalizm özünde Batıcı bir siyasi tahayyüle dayanır. Kendisini Batı’dan ayrıştırmaya, özerk bir varlık alanı inÅŸa etmeye çalışsa da Türkiye’nin sorunlarının çözümünü Batı modelinin uyarlanmasında görür. Her ne kadar “teknik bir uyarlama stratejisi”nden yana olsa da, Batı’ya duyduÄŸu hayranlık buna engel olur. Batı modeli, gündelik hayattan politikaya, ekonomiden kültüre farklı sahalarda yeniden üretilir.

Bu yönüyle Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin sadece resmi ideolojisi olarak deÄŸil, modernlik projesi olarak da iÅŸlev görür. “Beyaz Türkler”in, “endiÅŸeli modernler”in, “modernist Türkler”in yaÅŸam rehberine, doÄŸru-yanlış cetveline dönüÅŸür. Siyaset, ekonomi, toplum, kültür, sanat, eÄŸitim vb. alanlar kötüden iyiye doÄŸru bir dönüÅŸüm yaÅŸayan ya da yaÅŸaması gereken, iyilik ve kötülük güçleri arasında bir mücadelenin olduÄŸu alanlar olarak görülür. Bizden olanlar ve olmayanlar ayrımı son derece net bir biçimde yapılır.

* * *

Kemalizm, kendi tarihinde birçok ciddi sarsıntıyla karşı karşıya kalsa da, en büyük travmayı 2002 sonrasında AK Parti iktidarı ile birlikte yaÅŸadı. AK Parti, Kemalistleri ciddi çeliÅŸkilere düçar etti. Her ÅŸeyden önce Kemalistler zihinsel netliklerini yitirmeye baÅŸladılar.

Bugün Kemalistlerin, yıllarca iç düÅŸman olarak gördükleri “irtica” ve “bölücülük” karşısında aldığı tutum, bu kafa karşılıklığını açıkça ortaya koyuyor. Kemalistler, bu tehditleri, 1930’larda ve 1990’larda yorumladıkları ÅŸekliyle bir özgüven psikolojisi içerisinde yorumlamaktan mahrum durumdalar. Her iki dönemde de Kemalistler, bölücülük ve irticayı “iç tehdit” olarak görüyor ve bu iki unsuru birlikte deÄŸerlendiriyordu. “Beyaz” ve “Türk” olmayı mümkün kılan ÅŸey, “Kürt”(çü) ve “Ä°slam”(cı) aktörleri birlikte ötekileÅŸtirebilme kapasitesiydi. Bölücülük ve irtica tehditlerinin bir arada deÄŸerlendirilmesi ve söylemsel olarak aynı zeminde ötekileÅŸtirilmeleri Kemalistlere son derece geniÅŸ bir hareket alanı saÄŸladı. “Bölücü”lerin ve “mürteci”lerin aynı mahiyette görülmeleri, Kemalistlere bir siyasal meÅŸruiyet sahası açtı. Kemalist devletin 1990’larda uyguladığı kaba kuvvet, irtica ve bölücülük düÅŸmanlarının bir aradalığı algısıyla saÄŸlanabildi. Böylelikle birinin görünmez hale geldiÄŸi dönemde diÄŸeri görünür hale getirilebiliyor rejimin tehdit altında olduÄŸu algısı her daim canlı tutulabiliyordu.

1996 yılının son MGK toplantısında Oramiral Güven Erkaya’nın ÅŸu ifadeleri 28 Åžubat darbesine giden yolun taÅŸlarını döÅŸemiÅŸti: ‘‘Bağımsız bir Kürt devleti kurmak isteyen PKK gibi aşırı dinciler de Türkiye için büyük bir tehlike yaratmaktadırlar. Ä°ran'daki Ä°slam devriminden esinlenerek Türkiye'de bir Türk-Ä°slam cumhuriyeti, bir Ä°slam devleti kurma eÄŸilimleri var. Bu eÄŸilim, üstelik belli bir partinin temsilcilerinin temel hedefi haline gelmiÅŸtir. Milli Güvenlik Kurulu, bu durumda irtica tehlikesini incelemeye almalıdır.'' Bu da 1990’larda Hürriyet gazetesinde yapılan bir haber örneÄŸi: “Erbakan'ın yakın dostu Åžeyh Osman'ın örgütü ile Barzani'ye düÅŸman olan yeÄŸeni Åžeyh Ahdam Barzani'nin birlikleri, Kuzey Irak'ta PKK'nın yanında MehmetçiÄŸe karşı savaşıyor. PKK militanlarıyla omuz omuza çatışmalara katılan ÅŸeriatçı gruplar peÅŸmerge karakollarına da saldırdı.”

1990’ların dünyası böyleydi. Kemalist hegemonyayı mümkün kılan bu hayali ittifak varsayımıydı. Fakat ne zamanki ötekileÅŸtirilen unsurlardan bir tanesi, meÅŸru bir yolla ülkedeki egemenlik iliÅŸkilerini kendi lehine ÅŸekillendirdi iÅŸte o vakit Kemalistler söylemsel bir boÅŸluÄŸa yuvarlandılar.

Ne var ki Kemalistler, zihinsel netliklerini yitirseler de sınıfsal ve kültürel kaygıları nedeniyle inat etmeye devam ediyorlar. Bir bastırma politikası uyguluyorlar. Bu bastırma politikasının izlerini Kemalistlerin etkili olduÄŸu medya organlarında açıkça görebiliyoruz.

O nedenledir ki, yıllar yılı “bölücü terör örgütü” karşıtı yayın yapan kuruluÅŸlar Kobani eylemlerinden bu yana PKK’nın söylemleriyle örtüÅŸen yayınlar yapabiliyorlar. Bu bir yabancılaÅŸma mı, yoksa siyasal bir sıkışma hali mi?

[Akşam, 18 Kasım 2014]