Bu hafta Türkiye sivil toplumu PKK terörünü kınamak ve bir arada yaşama iradesine sahip çıkmak için caddeleri ve meydanları dolduruyor. Salı günü Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki 553 STK adına PKK'ya yapılan "silah bırak" çağrısı, perşembe günü TOBB dahil 14 STK öncülüğündeki "teröre hayır, kardeşliğe evet" yürüyüşü ve pazar günü Sivil Dayanışma Platformu'nun yapacağı "milyonlarca nefes teröre karşı tek ses" mitingi.
Sivil toplum kurumlarının ülkenin kritik meselelerinde inisiyatif ortaya koyması demokratik siyasetin vazgeçilmezi. Benzerlerini İspanya'da ETA'ya karşı, Fransa'da Charlie Hebdo saldırısına karşı yapılan yürüyüşlerde gördük. Söz konusu inisiyatifler, siyasetçilerin, siyasal partilerin sıkıştıkları düzlemlerde yeni bir soluk getirir. Bu yönüyle sıradan eylemler değildir. Toplumun, "olağanüstülük yaşandığına" kanaat getirdiği dönemlerde verilen pozitif tepkilerdir. Ortak kader hissini, paylaşılan değerleri ve bir arada yaşama isteğini pekiştirirler.
***
1 Kasım seçimleri öncesinde terörün başlamasının sorumluluğunun rakiplere havale edildiği bir ortamda böylesi yürüyüş ve mitinglerin olumlu bir hava yarattığı açık. Zira bu çağrılar, yürüyüşler parti siyasetini aşan sivil ortak iradenin yansımaları... Ve kardeşlik temasıyla tebarüz ediyorlar. Kürt milliyetçilerinin bu yürüyüşlere eleştirel yaklaşması oldukça düşündürücü. Derinlerdeki bir krizin tezahürü...
TOBB öncülüğündeki yürüyüşte Türk bayraklarının olması HDP eş genel başkanları Demirtaş ve Yüksekdağ tarafından "ırkçılık ve milliyetçilik" olarak değerlendirildi. Dahası, Yüksekdağ yürüyüşü "Kürt ulusuna" karşı bir eylem olarak niteledi. Yürüyüşün Kürt milliyetçilerini rahatsız eden tek unsuru Türk bayrağı değil. Ortak kader ve bir arada olmaya işaret eden "kardeşlik" söylemi de hoş karşılanmıyor. Örneğin, Tarık Ziya Ekinci "teröre hayır, kardeşliğe evet" sloganındaki kardeşlik söyleminin "köleleştirici" olduğunu şu cümlelerle iddia etti: "Kürtler hiç kimsenin kardeşi olmadıkları gibi, kimseyle kardeş de olmak istemezler. Onların istediği eşit haklı vatandaşlıktır."
Diyarbakır'da 553 STK adına yapılan "silah bırak çağrısı" da "Ümmet bilincinden" gelen "İslam kardeşliği"ni vurguluyordu. Bu çağrının İslami söyleminin Kürt milliyetçileri tarafından kabul görmediğini tahmin etmek hiç de zor değil. Zira "İslamcı" Kürtler bile "Ümmet ve İslam kardeşliği" vurgularını birleştirici bulmaktan uzaklaşmış durumdalar. Hatta PKK'nın "Kürdistan" hayalinin bile bir adım ötesine gidenleri mevcut.
***
Kürt milliyetçileri niçin reddediyorlar kardeşlik söylemini? Çünkü bu söylem sayesinde Türk milliyetçiliğinin Kürtleri "asimilasyona uğrattığını" düşünüyorlar. "Kardeşlik" kavramının reddi Türkiye toplumunu bir arada tutan şeyin ne olduğu hakkındaki tartışmaya götürüyor bizi. "Eşit haklı" ve "Kürt ulusu" şeklindeki Kürt milliyetçisi söylem Türkiye'de iki milletin (Türk ve Kürt) olduğunu öne sürüyor.
Devamla, Kürt milletinin yönetme ve kendi kaderini tayin hakkından bahsediyor. "Demokratik/ eşit vatandaşlık" kavramının bir arada olmayı sağlayacağı iddiasındalar. Bu iddialar demokrasinin teorilerinden yola çıkıyor, pratiğini ise görmezden geliyor. Ne kadar demokratik olsa da anayasalar ortak kader hissini üretemiyor. Ayrılıkçı terörün olmadığı demokratik toplumlarda bile bir arada yaşama iradesinin manevi ve tarihi ortak duyguları mevcut... Dahası, ortak sembolleri var... Kürtlerin haklarını elde etmesi "aynı bayrak" ya da "kardeşlik" duygusunun yıkılmasından, reddedilmesinden geçmiyor. Aksine "bir olma" hissinin güçlendirilmesi Kürt milliyetçilerinin de hedefi olmalı. Hatta bütün demokratik haklarını elde etseler de Kürtlerin bu ülkedeki esenliği insanımızın empati yapması ile yakından irtibatlı.
Kardeşlik hissinin bu toplumun en adil duygusu, empati kaynağı olduğunu unutmayalım.
[Sabah, 18 Eylül 2015]