Ülkemizde küresel kriz şoku ile artan işsizlik, ekonomide yarattığı olumsuz etkiler yanında bazı toplumsal problemlere de neden oluyor. Bu durum işsizliği giderek daha öncelikli bir toplumsal sorun alanı haline dönüştürüyor. İşsizlik sorunu bu haliyle aslında toplumda sosyal bir barometre niteliğinde.
Bilindiği gibi ekonomideki fiilî işsizlik oranı, doğal işsizlik oranı üzerinde bir artış gösterirse, bu GSYH’de ilave bir azalışa neden olur. İşsizlik bir kısır döngü meydana getirir; ulusal üretim üzerindeki olumsuz etkisiyle daha az işgücü istihdam edilmesine ve işsizlik oranının artmasına yol açar. Özellikle eğitimli ve kabiliyetli işgücünün mümkün olan en yüksek tatmini sağlayacak üretimde kullanılamaması ve kaynakların etkin kullanılamayarak israfı nedeniyle toplumsal maliyet artar. Çünkü işsizlikle beraber daha az mal ve hizmet üretilir ve tüketilir. Mesela küresel krizle beraber 2008’de 10.436 dolar olan kişi başına düşen milli gelir, 2009’da %19 azalarak 8.456 dolar olarak gerçekleşti. Bu, hayat standartlarında bir kötüleşmeye, bağımlılık oranlarının artmasına ve fakirliğin toplumsal bir olgu haline dönüşmesine yol açarak derin izler bıraktı.
İşsizlik yardımları ve diğer sosyal yardım harcamalarından kaynaklanan yük, gerçekleştirilemeyen üretim potansiyeli ve düşük vergi gelirleri, işsizliğin diğer sonuçlarıdır. Ayrıca yüksek işsizlik oranları ile reel gelirde meydana gelen azalma, göreli yoksulluğun ve gelir dağılımında eşitsizliğin artmasına yol açar. Çünkü işsizlikten en fazla etkilenen grup, temel üretim faktörü emek olan en alt gelir gruplarıdır. İşsizlik yoksulluğun, suçun, politik istikrarsızlığın, psikolojik problemlerin artmasına ve sağlık standartlarının düşmesine neden olur. Son yıllarda gerek bireysel gerekse toplumsal düzeyde gözlenen şiddet eğilimi, esasen bu sorunun toplum üzerinde yarattığı baskıyı açıkça ortaya koyuyor.
İşsizlikle beraber ortaya çıkan mali kaynak yetersizlikleri ve toplumsal sorumluluklar, işsizleri becerilerine veya yeteneklerine uymayan işlerde çalışmaya zorlar. Bu da işsizliğin daha da derinleşmesine neden olur. Bununla beraber işsizlik, işçilerin işlerinde kendilerini daha güvensiz hissetmelerine ve kendilerinin başkaları tarafından ikame edileceği korkusu ve endişesi taşımalarına, işçi sendikalarının ve üyelerinin dayanışmasının zayıflamasına ve işçilerin daha düşük ücret ile daha fazla çalışmalarına yol açar. Uzun süre işsiz kalanların işe dönmesi ya da iş piyasasına katılımı çeşitli nedenlerden dolayı zaman alacağı gibi, kimi zaman ilave harcamalar yapılmasını da gerektirir. Yüksek ve sürekli işsizlik toplumda moral bozukluğuna ve umutsuzluğa neden olur. Bu durum, devletin uzun dönemde iyileştirme yapacağı izlenimi yoksa daha da derinleşir; kronik huzursuzluğa, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa ve dolayısıyla ulusal güvenliğin tehdit edilmesine kadar varır. İşsizlik bir yandan toplumda gerginliğin ve huzursuzluğun artmasına, diğer yandan milliyetçilik duygusu ile göçle gelenlere karşı bir antipatinin yükselmesine neden olur. Yüksek ve uzun süreli işsizlik, ülkenin saygınlığını hem vatandaşlar hem de uluslararası toplum nezdinde azaltır.
İşsizlik ile beraber ortaya çıkan yoksulluk ve açlık iç göçü tetikler. Kentlerde işsizlik dolayısıyla aile yapısında hızlı değişimler yaşanır. Türkiye’de kentsel işsizlik oranının kırsal işsizliğin üzerinde çıkması bu sorunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. (Nitekim TÜİK Hanehalkı İşgücü Araştırması’na göre, “2010 Ocak” döneminde kentlerde işsizlik %16,5 iken kırda %10,3 idi.) Bu da en düşük gelir grubunda yer alan kırsal kesimde yaşayanların, en yüksek gelir dilimindeki kentli insanların tüketim ve yaşam kalıplarını taklit etmelerine neden oluyor. Farklı yaşam kalıplarını taklit eden ve ekonomik olarak aileyi olumsuz etkileyen davranışlar, işsizliğin yol açtığı yoksulluk sonucu ortaya çıkan boşanmalar ve geç evlenme, aile kurumu üzerinde olumsuz etkiler yapıyor. Şöyle ki, istatistikler 15-24 yaş grubuna giren her dört gençten en az birinin işsiz olduğunu gösteriyor. Bu da ailede ve toplumda yozlaşmaya ve çalkantılara neden oluyor. İşsizliğin aile üzerindeki bir başka olumsuz etkisi de çocukların, gelir yetersizliği nedeniyle yetersiz beslenmelerine ve sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamamalarına ilaveten, aile içi şiddet ve huzursuzluğun artmasına ve çocukların psikolojilerinin bozulmasına neden olması.
Özellikle eğitimini tamamlayıp iş hayatına girmek isteyen bireylerin karşılaştıkları işsizlik riski, toplumsal bir travmaya dönüşme eğiliminde. İşsizliğin yol açtığı sosyal sorunlar çoğu zaman ekonomik sorunlardan daha da ağır oluyor. İşsizliğin toplumda yarattığı bu derin etkileri önlemenin en etkili yolu, işsizliği azaltmaktır. Kısa vadede işsiz kalanların işsizlik sigortası ve sosyal yardımlar ile sosyal korunması sağlanmalı; uzun vadede bu koruma, işsizliği azaltan ve yoksulluğu ortadan kaldıran, hanehalkı kompozisyonuna duyarlı bir asgari gelir desteğini kapsamalıdır. Aksi takdirde toplumda ciddi sosyal çalkantılar ve bunalımlar ortaya çıkabilir.