Filistin tarafından gerçekleştirilen askeri eylemlerin bir saldırı olduğu ve meşru müdafaa hakkı doğurduğu kabul edilse bile, meşru müdafaa hakkını kullandığını beyan eden İsrail’i birçok hukuki sınırlar ve kısıtlılıklar beklemektedir. Meşru müdafaa hakkı doğal ve yapılageliş hukukunda da bulunan bir hak olduğundan, bu hakkın doğasında orantılılık unsuru da bulunmaktadır.
İsrail’in 2007’den beri abluka altında tuttuğu Gazze Şeridi’nden İsrail’e yönelik 7 Ekim Cumartesi gün başlatılan askeri eylemler ve İsrail’in bu eylemlere verdiği ve vermeye devam ettiği askeri karşılık, birçok hukuki mülahazaları da beraberinde getirmektedir. Filisin ve İsrail taraflarının uluslararası hukuk bağlamında, haklarının ve sorumluluklarının neler olduğu ile eylemlerinin ve yöntemlerinin hukukiliği gibi birçok hukuki meselenin ele alınması elzem hale gelmiştir.
Bu bağlamda yoğunluğu, şiddeti ve sivil halk üzerindeki ağır etkileri nedenleriyle devam eden İsrail askeri eylemlerinin, hem “meşru müdafaa hakkı” bağlamında hem de “uluslararası insancıl hukuk” bağlamında ele alınması ve anlatılması büyük bir aciliyet taşımaktadır.
Gazze Şeridi, Doğu Akdeniz kıyısında, Mısır sınırından diğer uca yalnızca 41 kilometre kadar uzanan ve en fazla 12 kilometre derinliğe sahip ancak üzerinde yaklaşık 2,3 milyon Filistinlinin yaşadığı ya da yaşamak zorunda kaldığı dar bir bölge. Bu dar ancak çok sayıda sivil nüfusun barındığı bölgeye yönelik yürütülen saldırılarla, sivil halkın doğrudan hedef alınması, çok sayıda sivilin doğrudan öldürülmesi, sivil yerleşim yerlerinin ve sivil altyapı tesislerinin tahrip edilmesi, sivillere su, gıda, elektrik, yakıt akışının tümden kesilmesi ve böylelikle göçe ya da ölüme itilmesi, sivil halkın kısa sürede bölgenin kuzeyini terk etmesinin istenmesi, yani büyük sayıda sivil halkın göçe zorlanması, göç yolunda ilerleyen sivilleri doğrudan hedef alan saldırılar düzenlenmesi eylemleri somut kanıtları ile basına yansımaktadır.
İsrail Başbakanı Netanyahu bizzat kendi ağzından HAMAS saldırılarının gerçekleştirildiği günü “zor bir gün” olarak niteleyerek HAMAS'ın faaliyet gösterdiği yerleri "harabe şehirlere" dönüştürme sözü vermiştir. HAMAS’ın faaliyet gösterdiği yerden kastın da bütün Gazze şeridi olduğu açıktır.
Bütün bu faaliyetler ve ilişkili beyanlar dikkate alındığında, İsrail’in eylemlerinin hem meşru müdafaa hakkı bağlamında hem de uluslararası insancıl hukuk bağlamında değerlendirilmesi, İsrail’in eylemlerine son vermesinin sağlanması anlamında aciliyet göstermektedir.
Meşru Müdafaa Hakkı ve İsrail’in Eylemleri
İsrail’in özellikle Gazze şeridine ve komşu ülkelere yönelik gerçekleştirdiği saldırılar bağlamında elzem iki husustan birisi, meşru müdafaa hakkını kullandığını beyan eden İsrail’in bu hakkı hangi sınırlılıklar içerisinde ve hangi noktaya kadar kullanabileceğinin belirlenmesidir. Meşru müdafaa hakkı, BM Antlaşması’nın 51. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeden ortaya çıkan önemli unsurlar şöyle sıralanmaktadır:
Meşru müdafaa hakkının doğal olduğu yani her devletin böyle bir hakka kendiliğinden sahip olduğu,
Mevcut bir silahlı saldırı olması gerektiği,
Devletlerin kendini savunma haklarının tek başlarına ya da kendilerine yardım edebilecek diğer devlet ya da devletlerle birlikte kullanabileceği.
Dolayısıyla Filistin tarafından gerçekleştirilen askeri eylemlerin bir saldırı olduğu ve meşru müdafaa hakkı doğurduğu kabul edilse bile, meşru müdafaa hakkını kullandığını beyan eden İsrail’i birçok hukuki sınırlar ve kısıtlılıklar beklemektedir...
Devamını Kriter sitesinde okumak için tıklayın: İsrail’in Gazze Saldırısı ve Uluslararası Hukuk