SETA > Yorum |
İsrail Vızıltısı ve Yeni Ortadoğu

İsrail Vızıltısı ve Yeni Ortadoğu

Eski Mısır istihbarat ve güvenlik bürokrasisinin sert direnci altında ülkeyi yönetmeye çalışan Mursi, sürecin siyasal planlamasını Türkiye ile kurgulayarak götürdü.

Abluka altındaki Gazze'de dolaşırken nereye düşeceğini bilmediğiniz bomba seslerinin dışında sürekli duyduğunuz bir tek ses var: İsrail'in insansız hava aracı vızıltısı! Sürekli, hiç değişmeyen, aynı tonda, aynı yükseklikte bir vızıltı. Tıpkı İsrail'in yıllardır değişmeyen siyasal aklı, ahlakı ve korkuları gibi. Bu duygularla Gazze'den ayrıldıktan bir gün sonra gelen ateşkesle geriye ne kaldı diye bakarsanız; iki ses bir vızıltı olduğunu görürsünüz. Gazzelilerin korku eşiğini çoktan aşmış onurlu sesi, yeni Ortadoğu'nun değişim sesi ve İsrail 'vızıltısı'. Ateşkese rağmen her iki ses ve bir vızıltı duyulmaya devam ediliyor. İsrail bölgemizde yaşanan değişimi sokak yerine gökyüzünde görünmeyen ama duyulan bir makineden izlemeye devam ettiği sürece bu coğrafyaya ait olmayı beceremeyecek.

Peki ne oldu? İsrail Gazze'ye saldırarak ne kazandı? 4 yıl önce, 10 yıl önce, 12 yıl önce... yıllardır 'yok ettiği Hamas alt yapısını' bir kez daha 'yok etmenin' dışında eline ne geçti. İşgal en acımasız şekilde devam ettiği sürece, ambargo devam ettiği sürece Filistinli her hangi bir grubun altyapı sorunu, insan kaynakları sıkıntısı çekmesi gerçekten mümkün mü?

İsrail Gazze'ye saldırarak hem ABD'yi hem de "yeni Ortadoğu'yu" test etti. Test sonucuna göre ABD hâlâ İsrail'in arkasında. Ama dev bir fark var. ABD yeni Ortadoğu'nun yeni aktörlerini ikna ederek adım atabiliyor. Bu ne demek? Bu İsrail'in daha fazla yalnızlaşması demek. En açık işareti de ateşkes talebinin İsrail'den gelmesiyle yaşandı. Eski Ortadoğu'da İsrail saldırır ve uygun gördüğü bir zamanda çatışmayı durdururdu. Yeni Ortadoğu'da İsrail açık bir şekilde oyun kurma ve karar alma süreçlerinde kendisine yer bulamamaktadır.

Bunun temel sebebi ise Camp David düzeninin inşa ettiği tampon bölgenin büyük ölçüde ortadan kalkmış olmasıdır. Mezkur tampon bölge yıllardır halklar ile İsrail-ABD ekseni ve cürümleri arasına inşa edilmişti. Tampon bölgenin aktörleri iktidarlarını Arap isyanlarıyla kaybetmeye başlayınca halkların tepkileri ile İsrail-ABD ekseni doğrudan muhatap olmak zorunda kaldı. 2008 Gazze katliamına dair hiç bir diplomatik adıma tenezzül etmeyen ABD, 2012 İsrail saldırılarına bölgeye gelmeden, aktörlerle doğrudan (Türkiye-Mısır) ve dolaylı (Hamas) muhatap olmadan adım atamayacağını gördü.

MISIR VE TÜRKİYE'NİN ROLÜ

Eski Ortadoğu'da İsrail'le konuşabiliyor olmak, ilişkiye sahip olmak bir 'değerdi'. Yeni Ortadoğu'da İsrail'le ilişki ağır bir yük. Yeni Ortadoğu'da, İsrail, Mübarek rejiminin bütün yüklerini sırtında taşıyan, Gazze'nin komşusu, Tel Aviv sefirini geri çekmiş, geçiş sürecindeki Mısır'ın; İsrail'le 'istihbarat üzerinden' konuşmasından büyük anlamlar çıkarmaya mahkûm oldu. Gazze'yi, yaşanan süreci unutup, İsrail kamu diplomasi makinesi 'Mısır'ın merkezi rolü' üzerine anlamsız ve abartılı yorumlarla dikkat dağıtmayı tercih etti. Oysa üzerinde durması gereken konu Suriye'yi terk edecek siyasal rasyonaliteye sahip olduğunu ispat eden Hamas'ın bütün bölgenin desteğini almayı başarmış olmasıdır. Kaldı ki, eski Mısır istihbarat ve güvenlik bürokrasinin sert direnci altında ülkeyi yönetmeye çalışan Mursi, süreçte siyasal planlama ve stratejik adımları büyük ölçüde Türkiye ile kurgulayarak götürmeye gayret etti. Nihayetinde Mursi'nin İsrail'le muhatap olurken güvenmek zorunda kalacağı Mısır bürokrasisine Hamas'ın güvenmesi neredeyse imkânsızdı. Güven bunalımı Türkiye'nin varlığı ile aşılmış oldu.

Mısır tartışmasının, ABD yönetimi ve medyası tarafından, İsrail yenilgisini ve ABD'nin bölgedeki politikasızlığını unutup, bu denli abartılması bile olağan olmayan bir şeylerin olduğunu anlamak için yeterlidir. Ama daha trajik olan ABD'nin Mursi'den "demokratik bir Mübarek" çıkarma umududur. Mısır'ı geçen hafta, önce ekonomik zimmi tehditlerle gündeme taşıyan ardından da Mısır'ın 'merkezi rolüne' vurgu yapan ABD-İsrail yaklaşımı ve Türkiye'deki hızlı tüketicileri hala Camp David düzeninin sürdüğünü zanneden naif yaklaşımlar sergiliyorlar. Özünde İsrail'le ilişkide olmanın 'değeri' üzerine kurulu bu analizin derinliği, İsrail'in bölge perspektifi ile sınırlı kalmaya mahkûmdur. Ancak bu durum, her ne kadar, Başbakan "sürecin Mısır'ın öncülüğünde yürütülmesi kararı alındı" dese de; Türkiye'nin sahada sürecin belirleyici aktörü iken kamuya açık tabloda öne çıkmama kararını gözden geçirmeye engel değildir. Aksi takdirde, Batı medyasından süreci takip ettiğini düşünenler açısından, Meşal'in, "Türkiye ve Mısır'ın gösterdiği çabalar sonuç verdi. Biz son saate kadar Türk yetkililerle iletişim halindeydik. Mısır, Türkiye ve Katar üçlüsü ateşkeste etkin oldu" cümleleri bile fazla bir anlam taşımayacaktır.

Ateşkes sonrası İsrail'in "biz Hamas'la değil Mısır'la anlaştık. Sorumluluk Mısır'ındır" demesi ise trajiktir. İsrail, kapalı kapılar ardında çok iyi bildiği üzere, Hamas da "İsrail'le değil ABD ile anlaştığını" düşünmektedir. Filistin'de işgal devam ettiği sürece ortaya çıkan görüntülerin sadece takvimdeki yeri değişmeye devam edecektir. İsrail kaynaklı siyasal deja vu hali devam edecektir. İsrail'in yeni Ortadoğu'da bir vızıltı sesinden öte bir anlama kavuşması ise işgale dair ciddi adımlar atmasıyla mümkündür. Sahi Obama'ya seçim öncesi Netanyahu sorulduğunda "o sadece bir gürültü mü" demişti?

Sabah Perspektif, 24 Kasım 2012