“İsrail Sorunu” giderek büyüyor.
Orta Doğu’da İslam ülkelerinin birbirleri arasındaki çatışmaların Arap İsyanlarıyla birlikte yoğunlaşması İsrail ve ona destek veren ülkeleri daha da cesaretlendirdi.
İşgal edilen toprakları için gösteri yapan Filistinliler Gazze sınırında keskin nişancılar tarafından acımasızca öldürülüyor. 30 Mart’ta başlayan “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterilerinde şimdiye kadar 45 Filistinli şehit olurken 5000’den fazla kişi yaralandı.
Filistinli kahramanlar öldürülme riskini göze alarak işgale karşı gösterilerini sürdürüyorlar. Çünkü haklı olduklarını biliyorlar ve haklarını arıyorlar.
İşte bu yüzden İsrail kaybedecek ve haklı olan, haklarını aramak için canlarını feda etmeye hazır olan Filistinliler ise kazanacaklar.
14 Mayıs’ta İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımaya hazırlanan ABD de İsrail Sorununun büyümesine yol açıyor. Zira Kudüs’ün tamamını İsrail’e vermek demek Mescid-i Aksa’yı gasbetmek demektir ve buna sadece Filistinliler değil hiçbir Müslüman razı olmaz.
İsrail lobisinin baskısıyla Amerikan Başkanı Trump’ın aldığı bu karar İsrail’e daha fazla huzur getirmeyecek.
Belki de Amerikan Başkanının derdi de İsrail’in ya da Orta Doğu’nun huzuru değildir!
O, ülkesinde bulaştığı skandallar nedeniyle içinde bulunduğu zor durumdan kurtulmak için İsrail lobisinden alacağı desteğe bakıyordur.
Aldığı bu kararın Orta Doğu için nasıl bir felaketin başlangıcı olacağını umursamıyordur bile!
İsrail, İran nükleer anlaşmasının iptal edilmesi için ABD’yi ikna etmeye çalışarak da Orta Doğu sorunlarını büyütmeye çalışıyor.
Avrupa ülkeleri, Çin, Rusya ve ABD’nin de katılımıyla 2015 yılında imzalanan anlaşma İran nükleer sorununun çözümü konusunda tatmin edici bir anlaşmaydı. Tek tatmin olmayan İsrail yönetimi ve onların etkisi altındaki bazı Cumhuriyetçi Amerikan siyasetçileriydi.
Orta Doğu’da nükleer silah tekelini elinde tutmak isteyen İsrail’in memnuniyetsizliğinin temel sebebi İran’ın nükleer çalışmaları değildi aslında. Tahran’ın Hamas ve Hizbullah’a verdiği destek üzerinden İsrail’e verdiği ve verebileceği zarardı Tel Aviv’i asıl rahatsız eden.
Suriye iç savaşında sona yaklaşılırken İran’ın Suriye üzerinde de ciddi bir nüfuza sahip olma ihtimali Netanyahu yönetimini çok rahatsız ettiğinden İsrail, Suriye’deki İran ve Hizbullah hedeflerine sürekli saldırılar düzenliyor. Ancak bu şekilde İran’ı durduramayacağını bilen Netanyahu, ABD’yi İran nükleer anlaşmasını rafa kaldırmaya zorlayıp Washington ile Tahran arasında bir çatışma çıkarmaya çalışıyor.
Orta Doğu’da kendisi için potansiyel tehdit oluşturan her ülkeyi hedef tahtasına koyan ve ABD’nin desteğiyle onu yıpratmaya çalışan İsrail’in hedefinde sadece İran yok kuşkusuz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail saldırganlığı karşısındaki açık tutumu ve Netanyahu yönetimine karşı ağır eleştirileri Türkiye’yi de İsrail’in ve Batılı ülkelerdeki İsrail lobisinin hedefi hâline getiriyor. Netanyahu’nun saldırgan politikalarına karşı çıkması Erdoğan ve AK Parti’yi devrilmesi gereken aktörler yapıyor bu kesimlerin gözünde.
Batı medyasının büyük bölümünde Erdoğan’a karşı yürütülen ağır karalama kampanyasının 2010 yılında yaşanan Davos Krizi’nden sonra yoğunlaştığını hatırlayalım. Bundan önce de Hamas liderleri Ahmed Yasin ve Abdülaziz el-Rantizi’ye yaptığı suikastlar sonrasında Erdoğan, İsrail’i devlet terörü uygulamakla suçlamıştı, ancak Davos Krizi sonrasında kendisine yönelik saldırı arttı.
İsrail’in saldırgan politikaları karşısında Türkiye’nin imkânları sınırlı maalesef. Zira bu işgalci gücün arkasında başta ABD olmak üzere birçok Batılı ülke var. Filistinlilere ve diğer bölge ülkelerine karşı yaptığı saldırılarda ona kalkan oluyorlar.
Mavi Marmara saldırısında yaptıkları gibi.
Türkiye, sınırlı imkânlarıyla da olsa Filistin halkının haklı davasına elinden gelen desteği veriyor. Bir yandan Filistinlilere ekonomik ve diplomatik destek verirken, bir yandan da İsrail saldırganlığına karşı sesini yükseltiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail lobisinin etkili olduğu Batılı ülkelerin öfkesini çekeceğini bile bile “seçimini” Filistin halkından yana yaptı ve İsrail saldırganlığına karşı çıktı.
Onlar da Türkiye’nin “seçimine” müdahale ederek uzun zamandır başlarını ağrıtan Erdoğan’ı devirmek için çalışıyorlar.
Millet ise, her zaman olduğu gibi, her şeyin farkında ve 24 Haziran’da “seçimini” yine onları hüsrana uğratacak şekilde yapacak.
[Türkiye, 9 Mayıs 2018].